Sosyalist Parti'nin ön seçimi sonuçlandı ve François Hollande aday oldu. Şenlik bitti. Şimdi bütün gözler ve oklar Hollande'a yönelmiş durumda. Sağ, kriz yönetimi konusunda sessiz kalmasına ve görüş bildirmemesine ağır saldırılar yöneltirken, Hollande, solda, Çevreciler ve Sol Cephe tarafından iki ateş arasına alındı.
Sarkozy ise kriz yönetimi içinde yarattığı " devlet adamı" görüntüsüyle kamuoyu yoklamalarında hissedilir bir ilerleme kaydetti. Sarkozy krizin sorumlusu olarak görülmemeyi başarıyor.
Nükleersiz anlaşma
Çevreciler nükleer enerji politikaları konusunda Hollande'ı sıkıştırırken sosyalistlerin cumhurbaşkanı adayı, kimseye borcu olmadığı, bağımsız karar verebileceğini kamuoyuna kanıtlamak peşinde. Çevreciler, özellikle yeni yapılmakta olan ve daha fazla radyoaktivite taşıyan yakıt kullanılan Flamanville'deki EPR reaktörün yapımının durdurulmasını istiyorlar. Hollande ise buna yanaşmıyor.
Hollande sadece nükleere dayalı elektrik üretimini yüzde 76'dan yüzde 50'ye düşüreceği sözünü veriyor. Bu ise sağın "Hollande yeşillerin desteğini elde etmek için nükleer santrallerin yarısını feda ediyor" tepkisiyle karşılaşıyor.
Nükleer santraller Fransa'nın elektrik üretiminin yüzde 76'sını karşılıyor. Bu Avrupa'da bir rekor. Onu en yakından yüzde 52 ile Belçika izliyor. Almanya ise yüzde 26 ile altıcı sırada. Ayrıca nükleer enerji teknolojisi Fransa'nın en ileri olduğu alanlardan birisi. Bu konudaki üstünlüğünü kimseye kaptırmak istemiyor.
Nükleer üzerinden sürdürülen pazarlıklar hafta sonuna girerken sonuçlandı. Sosyalistler ile çevreciler arasında seçim bölgelerinin paylaşımı konusunda 2017 yılına kadar sürecek bir anlaşmaya varıldı.
Bu anlaşmaya göre 65 seçim bölgesi çevreci adaylara bırakılacak. Cumhurbaşkanlığını sosyalist adayın alması durumunda, 27 - 32 çevreci seçilebilecekleri yerlerden aday gösterilecekler. Aksi halde bu rakam 13 - 15'e düşecek. Yani Hollande'ın seçilmesi durumunda çevreciler parlamentoda grup kurabilecekler.
Anlaşmanın ertesi günü, ön anlaşmada yer alan, kullanılan nükleer yakıtın niteliğiyle ilgili bir maddenin son metinde yer almadığı görüldü. Bir gün süren yeni görüşmelerin sonucunda sosyalistlerin "unuttuğu" bu madde tekrar eklenerek anlaşmanın suya düşmesi önlendi.
Varılan anlaşma sonucunda bir yandan nükleer santrallerin anlaşmazlık konusu olarak bir kenara bırakıldığı yorumları yapılırken, Eva Jolly'ni cumhurbaşkanlığı adayının anlamı veya anlamsızlığı da tartışılmaya başlandı.
Çevreciler içinde Daniel-Cohn Bendit'in de içinde bulunduğu bir grup, başından beri, ayrı aday çıkartılmaması, bunun yerine milletvekilliği seçimleri konusunda bir anlaşmaya varılması politikasını savunmuşlardı.
Sol Cephe sol kulvarda
Hollande'ın aday seçilmesiyle birlikte sosyalistlerin sol kanadında boş bir kulvarın oluştuğu düşünen Komünist ve Sol Parti'nin ortak adayı Jean-Luc Mélenchon buradan saldırıya geçti.
"Fırtınalı havada deniz bisikletinin kaptanlığını" yapıyor diye nitelediği Hollande'ı "kriz konusunda Sarkozy ile aynı analizi yapmakla" suçladı ve Hollande'ın Sarkoky'yi yenemeyeceğini ilan etti. Ön seçimde sol bir söylemle yüzde 17 oy alan ama ikinci turda Hollande'ı destekleyen Montebourg da eleştirilerden nasibini aldı. Ön seçimler sırasında sol tarafından "aslan gibi kükredi ama ardından miyavlamaya başladı" sözleriyle eleştirilen Montebourg'a "plaj bekçiliği yapmaktan vazgeçmesi" önerildi.
Sol Cephe cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda alacağı yüksek oy ile sonrası için pazarlık şansını arttırmaya çalışıyor.
Solun solunun ise şu anda sesi hiç çıkmıyor. Ne Yeni Antikapitalist Parti'nin ne de İşçi Mücadelesi'nin (Lutte Ouvrier) seçimlerde önemli bir varlık göstermeleri beklenmiyor. Son kamuoyu yoklamaları alabilecekleri oy oranlarını yüzde 0 ile 0,5 arasında veriyor.
«Indignés»-öfkeliler hareketi polisin hedefinde
4 Kasım cuma gününden buyana Fransa'nın finans merkezi "Defence" mahallesini işgal eden ve meydanda kamp kuran "Öfkeliler" 15 kasım'da, salıyı çarşambaya bağlayan gece, meydandan polis zoruyla atıldılar. Sayıları 100'ü bulan "öfkelilerin" meydanda bulunan "Arche"ın altına sığınma çabaları ise yeterli olmadı. Meydan tümüyle boşaltıldı. Bu alanda da solun solunun hiç sesinin çıkmadığı görülüyor. Bu tür eylemleri gediklisi parti ve gruplar meydanda yoklar.
Fransız usulü kriz yönetimi
"İflas durumundaki bir devletin başındayım...". Başbakan François Fillon, 7 Kasım tarihinde, son ekonomik önlemleri, devlet borcunu azaltmayı hedefleyen uygulamaları kamuya duyururken, 2007 yılında iktidara geldiği günlerde herkesi yukarıdaki sözlerle uyardığını söyledi. Ama bugüne kadar neden bu duruma uygun politikalar üretmediğine hiç değinmedi.
Hükümetin "kemer sıkma" sözcüğünü kullanmadan açıkladığı önlemler vergilerde artış, devlet harcamalarının kısılması ve sosyal yardımların şimdiki düzeyinde dondurulması olmak üzere üç yönlü. Fedakarlığın "işverenler" ile "orta hallinin üzerinde" yer alan vatandaşlar arasında "dengeli" dağıtıldığı görüntüsünün verilmeğe çalışıldığı önlemlerin amacı 2016'ya kadar devlet borçlarının sıfırlanması.
Açıklamanın hemen ardından, yüzde 1'lik bir kalkınma hızını öngörerek düzenlenen önlemlerin yetersiz kalacağı itirazları yükseldi. Çünkü 2012'de kalkınma hızının en fazla yüzde 0,5 veya sıfır olması bekleniyor şayet negatif olmazsa. Ama cumhurbaşkanlığı seçimlerine 6 ay kala, daha ileri gidebilmek mümkün görünmüyor. Herkesin birleştiği konu, seçimlerden sonra yeni önlemlerin geleceği. (MSŞ/HK)