Ahmet İnsel’in Radikal 2’de yayınlanan seçim değerlendirmesinin kırkı çıkmasına rağmen etkisinin devam ediyor olması şaşırtıcı. Başka pek çok tartışma başlığı olmasına karşın yazıda ilgi çeken kısım şeflerin emeklilik bahsi oldu:
“Özellikle 1970'leri mitleştirerek etraflarında iyi kötü bir kadro oluşturmayı alışkanlık haline getirenler açısından, yeni dönem artık emekliliklerinin başlangıç tarihi olacak.”
Melih Pekdemir’in Birgün’deki söyleşisinde yaptığı gönderme konunun ne denli ciddiye alındığının göstergesi:
Bu durumda (Ufuk Uras’ın Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel Başkanı olması kastedilmekte), Ahmet İnsel'in emeklilik evrakıma mühür basmasını beklemeden, çevreme verdiğim rahatsızlıktan dolayı özeleştirimi verir, istifamı basar ve köşeme çekilirim.
Ahmet İnsel’in SSK görevlisi olmadığını söyleyenler de oldu, “devrimcilikten emekli olunmaz” diyenler de.
Profesyonel devrimci...
“Devrimcilik”in bir meslek gibi takdim edilmesi daha da şaşırtıcı. Hak’kın rahmetine kavuşmuş bir dostumla yıllar önce ilk tanışmamız şöyle gerçekleşmişti:
- Ne iş yapıyorsun?
- Profesyonel devrimciyim.
- Ne güzel. Kaç tane yaptın bugüne kadar?
- Henüz hiç ama olsun yirmi beş yıldır çalışıyorum.
Böyle bakınca emeklilik yerine performans nedeniyle işten çıkarılma bahsinin konuşulması gerekiyor ama bence ortadaki meslek algısı yanlış. Emeklilik meselesinde mevzunun karışması da bu yüzden muhtemelen.
Gene de edilen laflardan sosyalistlerin emekliliğe dair perspektiflerinin daraldığı gözükebiliyor. Malumunuz ki kapitalizm çalışanların hayatını ikiye ayırıyor. İşte geçirilen aktif dönem ve emeklilikteki pasif dönem. Adlandırmanın kendisi dahi ayrımın sisteme fayda üzerine yapıldığını sergiliyor.
Sosyalist tasavvurumuzda emeklilik yok...
Bugüne kadar bekledim ki birisi de çıksın ve desin: “Yahu arkadaşlar, bizim özgürlükçü sosyalist tasavvurumuzda böyle bir emeklilik yok. Gençliklerinde insanların enerjilerini sömürme derdimiz olmadığı gibi yaşları ilerlediğinde onları toplum dışına sürme niyetimiz de yok. Hatırlayalım ki, herkesten yeteneğine göre alıp, herkese ihtiyacı kadar verecek bir toplum peşindeyiz.”
Bunun aksine SCUM Manifesto’nun erkekler üzerinde yarattığı kastrasyon korkusuna benzer tuhaf bir durum çıktı ortaya. Aman da aman abilerimiz, şeflerimizin iktidarına halel gelmesin. İktidar da iktidar olsa. 70’lerin üç geleneğine dayanarak ayakta durmaya çalışan ÖDP, EMEP ve SDP’nin üçü bir arada toplayabildiği güç ortadayken üçünden birinin iktidarına sahip olmak niye bu denli önemsenir anlaşılmaz.
İnsel’in yazısında da tartışılması gereken mevzu “sol cemaatçilik” alışkanlıkları aslında ama nedense üstüne alan yok.
“Başka Bir Emeklilik”Solcuların yaşlılığa dair toplumsal taleplerinin bugünden yarına gerçekleşebileceğine inanmasam da siyasetle ilişkilerine bir katkı yapabileceği kanaatindeyim. Kimsenin köşesine çekilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Yaşlılıkla beraber gelen bedensel zorlukların, rahatsızlıkların dayanışmayla hafifletilmesi gerektiği gibi, onca yılın tecrübesinin aktarımı da çok kıymetli.
İnsan başardıklarından elbet bir şeyler öğreniyor ama olumsuz yaşantıların sonuçlarından süzülen tecrübe çok daha önemli. Kırk defa denemiş olanların nasıl devrim yapılamadığı bilgisini gençlere mutlaka aktarması lazım.
Yaşlılıkla birlikte daha az enerji kullanımı söz konusu olduğuna göre bu arkadaşların nasıl bir solculuk yapacağına dair de yollar açılmalı. Yaşam boyu sürebilecek yazıp çizme dışında, kurullarda yönetsel işlevlerden çok gençlere rehberlik ve danışmanlık etmeye dönük bir tasarıma ihtiyaç var.
Gençler doğal olarak kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmeli ve kendi kararlarını vermeli. Ancak bu süreçte eski kuşakların bilgi ve deneyiminden yararlanmak kadar besleyici bir şey bulmak zor olsa gerek. Söylediğim yararlanmak tabi ki. Tabi olmak değil asla.
“Başka Bir Emeklilik” ihtimalini devlet de sezmiş olacak ki DİSK’e bağlı Emekli-Sen’le ilgili kapatma davası açıldı. Şimdilik bertaraf edilmiş olsa bile metaforlarla uğraşmak yerine yaygın bir emekli örgütlenmesi için uğraşmak daha acil ve önemli aslında.
Her ne kadar kimlik sahibi olmaktansa siyaset yapmayı önemsesem de illaki “devrimci” olacaksak profesyonel yerine amatör olmak daha uygun kanaatindeyim. Amatörün kökü Latince aşk anlamındaki “amare” ve devrimciliği de aşkla yapmak en güzeli değil mi? Başka pek çok şeyde olduğu gibi… ( AÇ/NZ)