Oldum olası sevmişimdir sokak sanatlarını, muralları ve sokak sanatçılarını. Gençliğimizdeki sokak afişlerine ve afişlemelerine götürür beni birazcık. Afişler bize o bölgenin kime ait olduğuna, kimin kontrolünde olduğu bilgilerini verirdi.
“L’art urbain” yada “street art” sanat hareketleri olmasının dışında aynı zamanda ifade sanatı olarak da 20. yüzyılın sonunda başladı. Bu sanat şeklinin bir başka özelliği de geçici olması. Başka bir sanatçı gelip üzerine kendi düşündüğünü ifade ettiğinde bir önceki kaybolsa da kalıcı bir hal de sözkonusu şimdilerde.
Karantina çıkışında yeniden keşfettiğim şeylerden biri de muraller, özellikle de Montmart’takiler, Mare’dekiler ve l’Ourcq kanalı civarı…
Bu arada Mayıs 2018'de açılan yeni Les Halles parkındaki (Jardin Nelson Mandela) çocuk bahçesinin tabanı gökyüzünü temsil eden mavinin ağırlık bastığı sarı ve kavuniçinin de buluştuğu müthiş bir renk cümbüşü yaratmış, çocuk olacağım geldi!
Yine Paris’in güneyindeki Skate park yeniden stillendi, bu yaştan sonra insana skate bord merakı uyandıracaklar… bir de çarşılar var: 17. Paris’teki Batıgnolles bunlardan biri..
Ilk grafiti Lascaux muydu ?
Sokak sanatı estetik hareket ile sosyal, kültürel ve ekonomik hareketlerin birleşmesiyle New York’ta 1970li yıllarda başladı ve dünyaya yayıldı.
Ama grafitinin tarihi çok eski. Ünlü sokak sanatçısı Magda Danysz grafitinin Lasçaux mağaralarında (Fransa’nın Dordogne vadisinde bulunan ve günümüzden 19 bin yıl öncesi duvar resimleri ile meşhur) doğduğunu ve Mısır hiyerogliflerine kadar uzandığını söylüyor.
Duvar sanatları grafiti, mozaik, baskı, stiker ve diğer şekilleriyle günümüzün, şehirlerimizin bir parçası, dilini bilmediğiniz bir ülkede bile size kendini, mesajını anlatan bir iletişim şekli.
İlk grafiti Amerika Birleşik Devletleri’nde Philadelphia'da 1960lı yıllarda başladı: Cornbread (Darryl McCray) adlı genç adam sevgilisi için bütün şehirde duvarlara kendi imzasıyla mesajlar bırakıyordu.
“Kilroy was here”
Daha eskisi ise 1942'den, yani İkinci Dünya Savaşı yıllarından. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), Detroit’teki bir bomba fabrikasında çalışan Kilroy adlı işçi bomba yapımında kullanılan ve kendi imal ettiği her parçanın üzerine “Kilroy was here” [Kilroy buradaydı] yazdı.
Sonra bu parçalar bir araya gelip bütünleştiğinde bomba oluyordu ve bu birleşme ironik bir şekilde Kilroy’un adıyla, Kilroy Patriotik olarak anılmaya başlandı.
Dünyanın çeşitli yerlerinde bu bombaları atan askerler geçtikleri sokaklara “Kilroy buradaydı” yazmaya başladılar. Bir duvarın arkasına saklanmış büyük burunlu bir kişilik ve hemen altında “Kilroy was here” yazısı, 1944’de Fransa’da Normandiya çıkarmasında yer alan askerler de ulaşılması en en zor olan yerlere ulaştıklarında “Kilroy buradaydı” yazıyorlardı.
"Kim bu Kilroy?"
Olay o kadar büyüyor ki, Stalin’in kulağına kadar gidiyor.
Postdam Konferansı’nda asistanına “Kim bu Kilroy” diye sorduğu söylenir. Savaş sonrasında bu grafitiyi yapanın kim olduğu araştırılır ve 40 civarında kişi başvuruda bulunur ama James J. Kilroy’un sembolün arkasında olduğuna karar verilir.
Bu ilk modern grafiti olarak kabul ediliyor, ayrıca bu olay birçok filmde geçiyor: örneğin Elia Kazan’ın 1951 yapımı “İhtiras Tramvayı” filminde bu yazı bir duvarda görülürken, 1970 yapımı Franklin J. Schaffner’in General Patton filminde Mack’ın kamyonunu üzerinde “Kilroy is here” yazar.
1983’de Brian Gibson ve Jerry Kramer'in yönettiği kısa metraj film “Kilroy was here” girişi Rock grubu Styx'in aynı adlı albümünden.
"Kilroy was here" slogan olarak kullanımı günümüze kadar uzandı; 2018 yapımı Bradley Cooper’in “A star is Born” filminde aktör Bradley Cooper’in kolunda “Kilroy was here” yazar ve arkasında da bir ABD bayrağı dalgalanmaktadır…
Duvar sanatının gelişmesi araba boyası olarak kullanılan aeresol denilen spreylerin 1960’lı yıllarda piyasaya çıkmasıyla yeni bir sayfa açıldı.1969’dan itibaren New York’ta da onlarca sokak sanatçısı sokaklardaki yerlerini aldılar.
Böylece sanat galerilerden sokaklara çıkmaya başladı. Şimdilerde ise sokak sanatının bazı örnekleri sanat galerilerine ve stüdyolara ve açık artırma salonlarına girdi…
Fransa'da sokak
Paris’te 1963’de Gerard Zlotykamien bomba boyalarıyla şehrin çeşitli yerlerine özellikle de eski pazar hali şantiyesinde hayali siluetler yapmaya başladı.
Yine Ernest Pignon-Ernest çeşitli kaçak resim maceralarından sonra borsa binasının duvarına Fresk yaptı, bu iki artistin davranışları tamamen spontane ve başkaldırıcı idi ve olay Mayıs 1968’den sonra giderek başka bir ifade tarzı olarak yer buldu.
21. yüzyılın başında ise giderek modern sanatın bir parçası olarak galerilere, müzelere girmeye başladı bazı resmi binaların cephesinde yer buldular.
Yine de Paris duvar sanatının "açık müzesidir" denilebilir. Guide Art Street adlı rehberde her biri iki üç saat süren 10 kadar gezinti teklif ediliyor, bir de bunun banliyö kısmı var tabii ki.
2016’dan beri müzeleri de var. La Place denilen yine Paris‘in Les Halles bölgesindeki 1400 m2 lik bu merkezde alternatif ve karşı sosyal kültürel hareketten1980lerde doğan Hip-Hop dansı için 450 kişilik konser salonuyla grafiti atölyeleri de bulunuyor.
Paris’in 20. Bölgesi’nde (20 arondizman) 20 duvara 20 sokak grafitisi yapılması için 20 sanatçı seçildi. Bu sanatçılar hepsi Paris ve banliyölerinde oturanlardan…
Daha önceleri Picasso, Van Gogh, Lautrec ve Pissarro’ya ev sahipliği yapan Montmatre sokakları bugün sokak sanatının ve onun temsilcilerinin tiyatrosu halinde.
Sokak sanatının diğer örnekleri de çıkartmalar, yazılar heykeller….
Niki de Saint-Phalle da dahil birçok sanatçının yaptığı heykeller Paris’i süslüyor. Bunlardan sevdiğim birkaçı, Kuzey Garı’nın (Gare du Nord) önündeki kanatlı ayı heykeli, Beaubourg merkezinin yakınındaki (Fontaine Stravinsky) çeşmeli havuzdaki Niki de St Phalle eserleri (oğullarım ufakken çok götürürdüm), en son gördüklerim ise Petit Palais’nin önündeki plastikten yapılma Lale Demeti, ve Lille Garı’nın önündeki sarı yağmurluklu kadın büstü ve diğerleri…
Banksy
Sokak sanatı deyince dünyada akla gelen isimlerden, 1990'lı yılardan beri tanınan Banksy eserleriyle özgürlük yanlısı, anti militarist, antikapitalist ve anti sistem mesajlar iletiyor.
Desenlerinde fare, maymun, polis, asker, çocuk, yaşlı ve meşhur kişilikleri kullanan Banksy hiçbir zaman gerçek yüzünü göstermiyor, genel olarak maskeyle dolaşıyor. 2003 yılında Guardian gazetesine verdiği söyleşide kendisi ile ilgili olarak şunları söylüyor:
“Beyazım, çapulcu giyimliyim, jean ve tişört kullanıyorum, bir dişim gümüş, onun dışında gümüş kolye ve küpe taşıyorum.”
14 yaşında okuldan atılan Banksy ufak tefek suçlardan hapis bile yattı. Alternatif çevrelerde adı çok biliniyor, 2004'te sahte 10 sterlinler yapıp meşhur Notting Hill festivalinde dağıttı.
Bu Sterlinlerde kraliçenin portresi yerine Leydi Diana’nın portresi ve “Bank of England”in yerine de “Banksy of England” ibaresi bulunuyordu.
Ayrıca yaptığı filmlerden biri (Exit Through the Gift Shop) 2011’de en iyi dokümanter kategorisinde Oskar aldı.
2013’ten beri New York’ta yaşıyor, 2015’de Fransa’da Calais şehrinde yaşayan ve İngiltere’ye geçmeye çalışan göçmenlerle ilgili bir çok eser, hümanist ve politik içerikli, Filistin-İsrail, Beytüllahim ve intifada da işlediği konular arasında.
20 Haziran 2018’de Dünya Mülteciler Günü’nde Paris’te çeşitli politik ve anti kapitalist eserler yapmaya başladı. Aynı günlerde 13 Kasım 2015’te Paris, Bataclan konser salonuna yapılan baskında ölenlerin anısına Bataclan’ın arka kapısına yaptığı eser (Üzgün genç kız) kapı kesilerek çalındı.
Eser 2019’da İtalya’da Abrüzzes’de bir çiftlik evinde bulunup tekrar yerine konuldu. Bataclan’daki de dahil bu eserler Banksy’ye atfedilse de hiçbir zaman kimse bunların yapılmasına şahit olmuş değil, yani Banksy sokak sanatının hayaleti olmaya devam ediyor…
Gündemi yakından takip eden Bankys’nin Covid-19 salgını sırasında yaptığı “Game Changer” adlı eseri Southampton hastanesinin duvarına asılı, eser bir çocuğu ve oyuncaklarının içinden çıkardığı bir süper kahraman hemşireyi gösteriyor.
Bu eser daha sonra açık artırmada satılıp, geliri hastaneye kalacak. Her eseri birkaç milyon dolara satılan sanatçı hastaneye eseri gönderirken şunları yazmış: “Yaptıklarınız için teşekkürler, umarım siyah beyaz da olsa da koyulduğu yeri biraz aydınlatır.”
En son olarak da ABD'de polisin gırtlağına basarak öldürdüğü Afro-Amerikalı Georges Floyd anısına yaptığı eseri instagramda 6 Haziran’da gösteren Banksy şöyle diyor:
“Önce susmam ve siyahların bu konuda neler diyeceğini dinlemem gerektiğini düşündüm, fakat neden bunu yapayım? Bu onların değil, benim problemim. Renkli insanlar sistem tarafından ihanete uğradılar, sistem beyaz.
“Sanki kırılan kanalizasyondan aşağıda oturanlara su akması gibi. Sistem onlara hayatı imkansız kılıyor, bunu tamir edecek olanlar onlar değil, bunu onlar yapamazlar, çünkü kimse onların yukarı katta yaşamasına izin vermez. Bu bir beyaz sorunudur. Eğer beyazlar tamir etmiyorsa birisinin yukarı çıkıp kapıyı zorlaması gerekiyor.”
Kadın sanatçılar
Mademoiselle Maurice, Kashink, Bambi, Mayahayük, Miss Van, MissTic...
Bu “erkek sanat dünyası”nda kadınlar da seslerini duyuruyor, yerlerini alıyor. Mademoiselle Maurice boyadığı binlerce origami ile şehirlere renk katarken Paris’te 2016’da 2000 metrekarelik alanı 15 bin rengarenk origami ile doldurmuştu.
Mademaselle Maurice çevreci eylemlere de katılıyor, gelirinin bir bölümünü de çevreci derneklerine veriyor.
Angaje bir feminist olan İngiltere’den Bambi ise baskılarıyla Londra sokaklarını süslüyor, sosyal mesajlarıyla toplumdaki eşitsizlikleri açığa vuruyor.
Kashink bıyıklı bir kadın sanatçı. Kadın erkek eşitliğini ve ırkçılığın ortadan kalkmasını savunan sanatçının eserlerini Rosa Parks RER istasyonunda, ayrıca Kanada’da, Londra’da ve Madrid’de de görebilirsiniz.
Miss Van diğer adıyla Vanessa Alice klasik olmayan kadın çizimleri Paris, Manchester, Turin, Brüksel, Barselona, Sydney’de dolaşıyor.
Bir diğeri de Miss Tic daha çok kadın erkek ilişkilerini işliyor. Paris’i gezerken bazı eserlerini binaların en yüksek kısmına yerleşmiş olduğunu görürsünüz. Çünkü, belediye 4 metreden yüksek yerlerden sorumlu olmadığı için yükseğe yerleştirme silinmeme şansını arttırıyor.
208 sanatçıdan 274 eser
C215, dAcRuZ, Marco 93, Espion, Mosko, Invader…
Bu isimler Fransa'daki sokak sanatı yapanlardan sadece birkaçı. Paris'te ve Fransa'nın çeşitli yerlerinde onlarca eserleri olan bu sanatçılardan C215 adıyla tanınan Christian Guemy Covid salgını sırasında maskeyle öpüşen çiftler çizip, bundan elde ettiği geliri hastanelere verirken, bir süpermarkette kasiyerlik yaparken Covid-19'a yakalanan ve ölen Aicha İssadöünene'nin portresini yaşadığı Paris banliyösü Saint Ouen'de duvara çizdi.
Karantina dönemini, çocukların okula dönememelerini anlatan diğer eserlerde boy gösterdiler son günlerde, 208 sanatçının birlikte yaptıkları 274 eserle Paris hastaneleri için on binlerce euro topladı.
Yine Paris Komünü'nün 140. yıldönümünde Menilmontant sokağı boyunca yapılan freskler tarihin bir sayfasını verirken sokak sanatı sayesinde her gün yeni sayfalar yazılmaya devam ediyor…
Sokaklarınız ve duvarlarınız renkli ve anlamlı olsun, sağlıcakla kalın… (ÇCŞ/APA/RT)