Cadde kenarındaki apartmanların balkonlarına asılı bayraklar, bayraksız balkonları işaretliyor, tıpkı önüne ya da arkasına bayrak asılan arabaların, bayraksız olanları işaretlediği gibi.
Büyük bir bayrak taşıyan 50-60 kişilik grup, öldürmeye ve ölmeye dair sloganlar atarak yürüyor ana caddeye doğru.
Aslında yoksulluğunun, umutsuzluğunun, geleceksizliğinin öfkesini kusan bütün bu insanlar; ölümü değil yaşamı savunmanın boynumuza borç olduğunu bilmiyorlar mı diye düşünüyorum, müzmin bir umutlu olarak.
Kan dökerek galip gelen, mağlup olandan binlerce kat daha yeniktir hayatın karşısında, binlerce kat daha eksiktir insanlığında diye tekrarlayıp duruyorum kendime.
Üstelik hep yoksullar ölüyor savaşlarda, sağ kalıp dönenleri bekleyense, yine yoksul bir hayat oluyor.
Gazete haberleri
Haberlerinde sadece bir sayı olarak yazdıklarının, soframızdan eksilen bir insanın hüznü olduğunu unutturup, durmadan öldürmeye ve ölmeye övgüler sıralıyor gazete manşetleri. Başka başka sözcüklerle örülü ninnilerle büyütülen gençler ölüyor, acemisi oldukları hayatta ustalaşmadan.
Acının milliyeti yok
Bütün ninniler sevgiye ve yaşama dairken, anaların diline vurulan yasağın utancı susmuyor içimde. Nice umutlarla büyüttükleri çocuklarının matemini tutan kadınların gözbebeklerinde aynı keder büyüyor; gözyaşlarının etnik kökeni yok, yaşanan acının milliyeti yok.
Herkesin mateminde hissemiz olduğunu* unutturmayan yüzleşemediğimiz yaşanmışlıklar hala kanıyorken orta yerde, şiddetin her türüne karşı olmak bu kadar zor mu?
Maraş’ta 80 yaşındaki Cennet Kadın’ın gözlerini tornavida ile oyan zalimliğin, insanlığın boyunu kısaltıp bir cüceye döndürdüğünü görmüyor mu hiç kimse?
Kendisinden farklı düşünüyor diye Sivas’ta şairleri ateşe verip yakan yobazlığın, insanlığı kör ettiğini bilmiyor mu hiç kimse ?
12 Eylül’de bu toprakların insanlarını yok eden zulmün, soframızdaki ekmeği, yüreğimizdeki düşleri çaldığını anımsamıyor mu hiç kimse?
Anaların yüreklerini tarumar eden acıyı, anaların çığlıklarını işitmiyor mu hiç kimse?
Kapısına ne zaman kara kilit vurduk kalplerimizin, ne zaman kendi çocuklarımızdan daha kıymetsiz oldu başka anaların çocukları, bilen var mı?
Çocuklarımıza savaş adını koymaktan vazgeçmenin zamanına ne zaman gelecek saatin akrebi, akrebin yelkovanı?
Şiddeti durdurmanın, mümkünü bu kadar uzak mı?
Savaş çığlıkları atanların, ölümü kutsayanların, milliyetçiliği insan olmanın önüne koyanların hedefinde; bu topraklarda yaşayan insanların türküleri değil sadece, birbirimizin külüne muhtaçlığımız var.
Ve keşke ağacı yeşermiyor yeniden. (Gİ/NZ)
* Milliyet Sanat'ın son sayısında bu ifadenin "Tokatlızade Şekip"e ait olduğu yazıyor.