Ulaşım araçlarının dar ve kalabalık alanlar olduğu düşünülürse, içinde seyahat edenlerin belirli bir disiplin çerçevesinde saygılı, sağduyulu, hatta özverili olması gerekebiliyor, ama ne gam!
Türkiye'nin yıldızı parlamakta olan alternatif hava yolu şirketlerinden biriyle gerçekleştirdiğim Cenevre seyahatinde, hava alanının pistine uçağın tekerlekleri değdikten kısa bir süre sonra yapılan alışılmış anons, ikaz ışıkları sönene kadar yolcuların kemerlerini çözmeden yerlerinde oturmaya devam etmelerine dairdi. Mevzubahis uyarının çoğunluk tarafından kale alınmayacağına dair ümitsizliğim depreşirken bazı yolcular ayağa kalkıp çantalarının bulunduğu bölmelere çoktan saldırmıştı.
Beni şaşırtan, durumun farkına varan görevlinin anonsu daha otoriter bir edayla iki kere tekrar edip yolcuları ikna etmesi oldu. Mevzubahis müdahaleyi her geçen gün kapasitesini yükselten hava yolu şirketinin cilalı imajına mı, yoksa İsviçre hava alanları yetkililerinin kurallara uyma konusundaki prensipli tavrına mı yoracağımı bilemedim, fakat tercihim bunu "Avrupa'nın ayrıksı memleketine hoşgeldin" işareti olarak algılama yönündeydi.
Zaten belgesel festivali 46. Visions du Réel vesilesiyle Leman gölünün kıyısında geçirdiğim bir hafta boyunca araba sürücülerinin yayalara gösterdiği saygı kanaatimi güçlendirdi. Bilhassa trafik lambalarının olmadığı yaya geçitlerinden karşıya geçmeye hazırlananlara tanınan önceliğin aşırı bulunabileceği mesafeli pozisyonlar bile vardı; neyse ki kentte sık sık rastladığım bazı kabriyole arabalar bir yaya olarak beni onurlandırdıktan sonra gaza aniden basarak, gürültülü bir şekilde olay yerinden uzaklaşırken ülke ahalisini idealize etmekten beni kurtardı. İstanbul'a aynı hava yoluyla geri döndüğümde ise yerimizden kalkmamamız gerektiğini bildiren uyarı anonsu alışıldık biçimde sadece bir kere duyulunca, gidişteki durumun İsviçre makamlarının baskısından kaynaklandığı kafamda kesinleşmişti.
Trafik durumu çok daha karmaşık, kullanılan ulaşım araçları çok daha yıpranmış ve çalışma şartları fazlasıyla zorlayıcı olmasına rağmen maaşların epey düşük olduğu Tiflis'te otobüs sürmek ise apayrı bir mesele, üstelik direksiyon sallayanın bir kadın olduğu düşünülürse…
Bu sene Gürcistan sinemasına özel bir bölüm ayıran Nyon'daki uluslararası belgesel etkinliğinin orta metrajlılar kısmında yarışan Madona, erkeklerin hakim olduğu bir çevrede bir kadının mücadelesine bizi ortak ediyor.
Kazara kadın!
Belediye otobüslerinde şoförlük yaparak zar zor geçinen Gürcü Madona Naroushvili, sık sık yolda kalabilen aracında ufak tefek tamiratlar yaptığı gibi evinde gerekli olan mimari müdahalelerde bir inşaat işçisi gibi çalışıyor. Bazı kaynaklarda ismi Madonna olarak geçen başına buyruk Naroushvili, normalde başkalarının çalışmak istemediği seksendört numaralı otobüsün zorlu hattını üstlenmekten çekinmediği gibi meslektaşlarının cinsiyetiyle ilgili şakaları da duymamazlıktan gelmeyi tercih ediyor. Direksiyon başındaki güvenli tavrı bazı yolcuları şaşırttığı gibi kadın olması birtakım kişilerin ona hakaret etmesine adeta vesile oluyor: Madona mesafesini daima koruyarak sakin ve dostane tavrını muhafaza etmeyi yeğliyor.
Sovyet döneminde tramvay kondüktörlüğü yapan kadınların çoğunluğu Rus kökenli olduğu için bir Gürcü olarak namusunun sorgulandığı zamanları hatırlayan Madona bir kadın olarak başına gelen tatsız olayları ise unutmak istiyor. Hakkını aramak için sık sık müdürünün kapısını aşındırdığı gibi ağır çalışma şartlarının iyileştirilmesi talebiyle gerçekleştirilen greve katılıp direnişe fiilen katkıda bulunuyor.
Kadın yönetmen
Visions du Réel'in programcıları bu sene kadın belgeselcileri ve bilhassa olağanüstü kadınları konu edinen yapımları ön plana çıkardı. 1988 Tiflis doğumlu yönetmen Nino Gogua Madona'nın belgeselini çekerken kesinlikle bir kahraman yaratmak istemediklerini belirtti. Yapımcılığını Natia Guliashvili'nin gerçekleştirdiği belgeselde, gözleme dayalı bir dil tercih edilirken, mümkün olduğunca sade bir sinematografi ve gerçek zamana yayılan uzun sahneler bizi Madona'nın hayatına sanki dahil ediyor; 58 dakikalık belgesel seyirciyi, hayal kırıklıkları ve ifade edilemeyen duygulara rağmen hayata tutunma isteği ile dolu 58 yıllık bir ömrün hesaplaşmalarıyla karşı karşıya bırakıyor.
Militan Gogua, kadın hakları konusundaki politik doğruluk ilkelerinden kesinlikle ödün vermeyeceğini gösterimin adından yapılan soru cevap kısmında sağlam tavrı ve zımba gibi sözleriyle kanıtladı; Madona'nın annesiyle yaşadığı evindeki tamiratları bitirerek rahata erdiğini de bildirdi.
Belgeselin bir sahnesinde devlet başkanının geçeceği başkentin bir caddesi güvenlik kuvvetleri tarafından trafiğe kapatılınca Madona direksiyonunu ustaca kırıp otobüsün güzergahını aniden değiştiriyor ve yoluna ana caddeye paralel bir yoldan, söylenerek ama neşesini de koruyarak devam ediyor. İronik nüansları kullanmaktan da hoşlandığı belli olan Gogua'nın dediğine göre yakında emekliye ayrılmanın sevincini yaşayan Madona artık bu tip durumlarla cebelleşmek zorunda da kalmayacak… (MT/HK)