Oğlan kılığındaki bir kız çocuğu dünyanın en büyük elektronik atık çöplüğünde metal parçacıklar topluyor. Kadınların, cehennemi andıran mıntıkada ancak plastik torbacıklar içinde su satmaları uygun görüldüğünden saçını kısacık kestirmiş, ses tonunu mümkün olduğunca pes perdeden kullanıp oğlan kıyafetleriyle kamufle olmaya çalışıyor. Evcil bir köpeği andıran, büyükçe bir hoparlörün mıknatısını arkasından kısa bir iple sürüklüyor, yapışan metal kırıntılarını çuvalına boşaltıp birkaç kiloya ulaştıklarında kurnaz aracıya satmaya götürüyor; kıyasıya pazarlık yapmayı da biliyor…
Bilgisayar, cep telefonu, monitör, televizyon, klima kasaları veya buzdolabı gibi eşyaların son durağı gibi görünen geniş düzlükte Gambiyalı bir adamla da tanışıyoruz. Tok sesi ve mükemmel İngilizcesi'yle hikâyesini aktarıyor: Yahudi olduğunu, bir zamanlar üniversitede okuduğunu, Shakespeare ve Shaw'u sevdiğini belirtiyor. Ülkesinde eşcinsellik lanetlenen bir olgu haline geldiğinde Gana'ya kaçtığını, bu çöplükte saklandığını öğreniyoruz. Memleketinde geylerin maruz bırakıldığı işkenceler bir yana, görüldükleri yerde kafalarının kesilmesine dair telkin, ülkenin başkanı tarafından telaffuz edilmiş ne de olsa…
Çok da eski olmayan bir mazide bu alan envaiçeşit kuşu barındıran bir bataklıkmış; şu anda plastikle metalin ayrıştırılması için mütemadiyen yakılan ateşlerden dolayı, rüzgârla savrulan kapkara dumanlar ve bilumum zehirli maddenin sert kokusu ortalığı kaplamış vaziyette. Cılız koyunlar, sinirsek bazı inekler kömür rengine bulanmış yüzeyi eşeleyip yiyecek arıyor. Çatlak bir ses: "Ölümsüz Tanrı, görünmez Tanrı, sana hamdolsun…" diye bas bas bağırıyor. "Kıyamet günü yakındır, Sodom ve Gomorra'ya lanet olsun…" diye devam eden şarkısını çığırırken aklını yitirmiş gibi görünen adam iki eliyle bir Daily Graphic gazetesini ihtimamla taşıyor. Söylevine adeta ilham veren kutsal yazıt muamelesi yaptığı gazetenin kameraya yansıyan ön sayfasında manşetten verilen fotoğraflı haber: "Başkan Erdoğan iki günlük ziyaret için geliyor"…
Gana'nın başkenti Akra'nın Agbogloshie çöplüğüne bilhassa Batı dünyasından her sene takriben 250 bin ton atık kaçak yollardan getirtilip dökülüyor. Aşağı yukarı 6 bin kişinin çalışıp yaşamaya gayret ettiği atık alanına oralılar Sodom adını takmış.
Tecrübeli yönetmenler Christian Krönes'le Florian Weigensamer'e de orada Welcome to Sodom (Sodom'a Hoşgeldiniz) adlı belgeseli çekmek nasip olmuş.
Danimarka'nın başkentinde düzenlenen CPH:DOX festivalinde dünya prömiyerini yapmış, 92 dakikalık Avusturya yapımını yaratanlar, kıyameti andıran manzaraya gayet estetik bir bakış atmayı tercih etmiş.
Geri dönüşüm
Kendilerine bir çeşit geri dönüşümcü diyen Sodomlular genelde alüminyumu, bakırı, çinkoyu plastikten ayrıştırıyor; piyasada demir iyi para ediyor. Ortalık kubur vazifesi görüyor, sivrisinekler çevreye hâkim, kolera ve sıtma en yaygın hastalıklar. Kimseye ait değilmiş gibi görünen gayet geniş alanda belirli kodlar dışında otoritenin varlığı pek hissedilmiyor, fazla soru da sorulmuyor…
Günden güne daha sanal takılan insanlığın sanallıkla özdeşleşebilecek atık azlığı Sodom için geçerli değil. Zaten elektronik aletlerin mütemadiyen yenilenen modellerine tamah edenlerin tatminsizliğine gem vurmak ne mümkün!
İki ergen hâlâ çalışan bir cep telefonunun hafızasını karıştırıp beyaz ırktan telefon sahibinin özel dünyasına ayrıntılarıyla vâkıf oluyor. Oğlan kılığındaki kız çocuğunu uzaktan takip eden kameraya oğlanların tacizi yansıyor.
Çöplüğün ortasına tezgâhını kurmuş berberden genç müşterisine sinekkaydı tıraş…
Tesirli belgesel
Welcome to Sodom'un yaratıcıları karanlık bir video klip çekmiş gibiler: Kahramanlarını kâh yakın markaja alıp çalışma ritmleriyle bütünleşerek peşlerinden gidiyorlar, kâh sabit kamerayı ekseninde hareket ettirerek panoramik görüntülere bizi doyuruyorlar. Belgeselin omurgasını oluşturan karakterleri günlük çalışmaları içinde izlerken hikâyelerini bir üst ses olarak kendilerinden dinliyoruz.
Baskın olarak “erkek enerjisinin” hissedildiği Sodom'da homoerotik görüntülerin perdeye yansıdığı da oluyor. Müzik eşliğinde edilen danslar bir yana, bazı dinamiklerin kameraya oynandığı hissine de kapılıyoruz.
Fakat mevzu Sodom olunca seyirciyi cezbetmek adına her türlü numara mubah sayılmaz mı?
Konforlu yaşantılarımızın artıklarının akıbetini merak etmiyor muyuz?
Sodom'a hoşgeldiniz! (MT/AS)