*Görsel betimleme: Fotoğrafta, tarihi bir aile portresi yer alıyor. Merkezde II. Nikolay oturuyor. Kırmızı askeri üniforma giymiş ve ciddi bir ifade ile kameraya bakıyor. Yanında Aleksandra Fyodorovna oturuyor. Beyaz zarif bir elbise giymiş ve saçları özenle yapılmış. Etraflarında beş kadın bir erkek altı genç var, hepsi beyaz elbiseler giymiş. Kadınlar inci kolyeler takmış ve saçları farklı tarzlarda yapılmış. Arka planda koyu renk bir perde ve sağ köşede bir vazo içinde kırmızı çiçekler bulunuyor.
Yığınlar, kendi sorunları üzerindeki kontrolü kaybettiğinde manipülasyona her zamankinden açık hale gelirler ve sürüklenme eğilimleri yoğunlaşır. Yerleşik değerler süratle sarsılır. Dahası egemen sınıfların sahip olduğu hoyratlık artıp, yıkıcılık yaygınlaştıkça umut azalır ve zayıflar. Komplo teorilerinin beslendiği elverişli zemin budur işte…
Komplo teorileri, ezoterizm, mistisizm türünden düşünce yapıları kapitalist dönüşümün yarattığı büyük alt üst oluşların, toplumsal gelgitlerin ve sert sınıf savaşlarının yaşandığı bir zeminde filizlenirler. Gerçeği gizem bulutları içinde, heyecan ve şaşkınlık yaratacak biçimlere sokarak örtmek en önemli işlevleridir.
Komplo teorilerinin ve mistik bakış açısının en yıkıcı etkisi, kitleler üzerinde derin bir yabancılaşma yaratmasıdır ve dahası kolektif ve bağımsız bir gelecek tasarımını engellerler.
Fransa’nın güneyinde güzel kumsalları ve yıl boyuna yayılan güneşiyle bilinen Agde kasabası bugünlerde mistisizm, yolsuzluk ve nepotizm yüklü bir skandal zinciriyle sarsılıyor. Bu skandal, kasabanın meşhur falcısı Sophia Martinez ile eski bir gizli servis görevlisi ve polis memuru olan belediye başkanı Gilles d'Ettore etrafında geçiyor.
Martinez yıllar içerisinde ölülerle konuşabildiğini söyleyerek ün kazandı. Belediye başkanı da ondan kendisini ölen babasıyla görüştürmesini istedi. Martinez’in ruh çağırma seansları sırasında sesi aniden değişiyor ve belediye başkanının babasının ses tonuna bürünüyordu.
Falcı kadın dört yıl boyunca, olağanüstü vantrilokluk yetenekleriyle yalnızca belediye başkanını manipüle etmekle kalmadı. Bu yolla aynı zamanda belediye olanaklarını hortumladı, ailece uzak Asya gezileri gerçekleştirdi ve yakın akrabalarını kadrolu olarak işlere yerleştirdi. Agde kasabası uzun yıllardır, yerel ekonomisi tahrip olmuş, ülkenin kumar ve seks turizmiyle anılan ve son yıllarda aşırı sağın ciddi mevziler kazandığı bir yer.
Fransız kapitalizmi derin bir kriz halinde ve emperyalist rakiplerinin rekabetine karşı koyamıyor, Koloniler tek tek başkaldırıyor. Fransız termoelektrik santrallerini beslemekte olan Afrika uranyum kaynakları kaybediliyor. Ülkenin içi işçi ve göçmen ayaklanmalarıyla sarsılıyor. Korku ve belirsizlik iklimi her delikten sızıyor.
108 yıl önce Rusya’da…
108 yıl önce Rusya’da benzer türde bir toplumsal alt üst oluşun eşiğinde bir mistisizm ve skandallar silsilesiyle çalkalanmaktaydı.
Çarlık Rusya’sı, geniş ve çeşitlilik gösteren bir coğrafyaya ve çok kimlikli bir topluma hükmetmekteydi. Otokrasi olarak adlandırılan bu baskıcı rejim gücünü üç temel olgudan almaktaydı; ekonominin geriliği, burjuvazinin zayıflığı ve bölgedeki rakip güçlerle sürdürülen askerîleşmiş rekabet koşulları.
Özellikle tarımda kullanılan ilkel teknikler, kır ve şehir hayatındaki muazzam yoksulluk ve zayıf alt yapı nedeniyle, bu devasa imparatorluğu ayakta ve bir arada tutmak için gerekli kaynaklar, ancak ve ancak olağanüstü acımasızlıkta bir rejim tarafından biriktirilebilirdi.
Romanovlar hanedanının son temsilcisi, 2. Nikolay’a gelince; Büyük Rus devrimci Leon Troçki’ye göre[1] o önyargı ve batıl itikatlara gömülmüş, duygusuz ve zayıf karakterli bir kişilikten ibaretti. 20. yüzyılın başında, hâlâ Orta Çağ’daki ataları gibi askerî birliklerini elindeki dini tasvirleri sallayarak selamlayan ve mukaddes elmalardan yiyen bu zat, eşiyle beraber Rasputin adlı bir üfürükçünün kuklası durumundaydı.
2. Nikolay’ın tüm saltanatı boyunca saray için sadece Rusya'nın dört bir yanından değil, diğer ülkelerden de düzenli olarak kahinler ve histerikler ithal edildi. Sarayın etrafında anlık kehanetlerin etrafında toplanan ve hükümdara bağlı güçlü bir kast oluşturulmuştu.
2.Nikolay ve Çariçe Aleksandra'nın tek oğlu olan Aleksey hemofili hastasıydı. Bu hastalık deri altı kanama ile başlıyor, daha sonra sert bir şiş ortaya çıkıyor ve ardından şiddetli ağrı eşliğinde felç yaşanıyordu.
Tahtın erkek varisini etkileyen bu tedavi edilemez durum, Rasputin'in kraliyet çevresiyle tanışmasına zemin hazırlayan hastalıklı korkuyu sağladı. Nitekim, Çarlık rejiminin önemli figürlerinden Senatör Tagantsev, "Rasputin olmasaydı bile diyordu, "bir tane icat etmek gerekirdi…"
Grigori Rasputin'in dindarlığı, daha Çar ve ailesiyle tanışmasından çok önce St Petersburg'un kadın aristokrat çevrelerinde ünlenmişti. Bu kan emici çevrenin ileri gelenleri, “Ruh'la dolu bir adam” olarak bu karanlık günlerde Şeytan'la boğuşmaya hevesli bir din savaşçısı olarak tanımlıyorlardı onu.
Grigori Rasputin bugünden bakınca tuhaf ve uyumsuz olarak adlandırılacak ve insanın pek yanında bulundurmak istemeyeceği türden biriydi. Zayıf ve korkak bir hükümdar olan Çar 2. Nikolay’ın ve Çariçe’nin üzerinde gizemli bir etki yaratması, ayyaş ve körkütük cahil biri olarak başarısının anahtarıydı.
Kehanet “yeteneği” ve ellerini hastalığın bulunduğu bölgeye koyarak insanları iyileştirdiği söylentisi ile öne çıktı. Çariçe Aleksandra ise büyü, doğaüstü olaylar kısaca paranormal aktivitelere meraklı kişiliğiyle Rasputin’in başlıca koruyucusuydu.
Raputin'in etkisinin çiçeklenmesi yaklaşık altı yıl sürdü. Monarşinin son yıllarında ileride Rasputinin öldürülmesiyle sonuçlanan komployu organize eden Prens Yussupov, onun Petrograd'daki yaşamı "sürekli bir cümbüşe, ipten kazıktan kurtularak birdenbire beklenmedik bir servete kavuşan bir kürek mahkûmunun durmak bilmeyen sefahatine dönüşmüştü" diye yazacaktı günlüğüne.
Çar Nikolay’ın günlüğü ve yazışmaları, Troçki'nin deyimiyle, onun "manevi boşluğunu" ortaya koyan en belirgin kanıtlardır. Sonunu hazırlayan büyük olaylar etrafında gürlerken, Nikolay sürekli çay içiyordu. "Uzun süre yürüdüm ve iki karga öldürdüm. Gün ışığında çay içtim." “Yaya gezintiler, kayıkla gezintiler” … “Okudum." Okuduklarının konusu hakkında tek kelime yok… Duygusal bir İngiliz romanı mı? Yoksa Polis Departmanı'ndan bir rapor mu?
Ve sonra “yine kargalar ve yine çay” …
Rasputin, Stürmer'i Bakanlar Kurulu Başkanı, Protopopov'u İçişleri Bakanı, yeni Sinod Savcısı Raev'i ve daha birçok kişiyi atayacak güce erişti. Zaman ilerledikçe şaşırtıcı bir şekilde askeri seferler ve bakanların atanması konusunda da belirleyici bir danışman olacaktı.
Fransa Cumhuriyeti Büyükelçisi Paléologue bile Rasputin'le görüşmek istiyor, onu kucaklıyor ve "Voilà, un véritable illuminé!" [2] diye bağırıyordu, bu şekilde Çariçe'nin kalbini Fransa'nın davasına kazanmayı umuyordu.
Rus Devriminin büyük yaratıcılarından Leon Troçki’ye bakılırsa; " 2. Nikolay atalarından sadece dev bir imparatorluk değil, aynı zamanda bir devrim de miras almıştı. Gelin görün ki ataları bırakın bir imparatorluğu ne bir vilayeti ne de bir ilçeyi yönetebilecek tek bir nitelik miras bırakmamışlardı ona..."
Rusya, hızla ilerleyen modernite karşısında yalpalayan dev ve geri kalmış bir imparatorluktu. Pazar ve kaynak arayışıyla imparatorluklarını genişleten kapitalist ülkeler doğuda Japonya'nın, batıda ise Almanya, Fransa ve İngiltere'nin yükselişiyle tehdit ediliyordu.
Sonu yaklaşmakta olan otokrasi için alarm zilleri çalıyordu. Egemen sınıf, yaklaşan devrimin işaretlerine karşı belki de devrimcilerden bile daha duyarlıydı.
Çar'ın endişeli dostları ona sıcak duygular ve sarayını düzene sokması için en iyi tavsiyelerini içeren mektuplar yazdılar, ancak satır aralarında, Troçki'nin deyimiyle, "zar zor gizlenen hırıltılar ve diş gıcırtıları vardı."
Ancak egemen sınıftaki bölünmelerin üstesinden gelinemedi. Çıkmaz, aristokratlar, generaller ve kapitalistler arasındaki karşılıklı güvensizliği ve nefreti artırdı.
Çar ve Rusya’nın egemen sınıfları saflarında yaşanan çoklu kriz kendisine Rasputin cinayetinde bir çıkış yolu buldu. 31 Aralık 1916 yılında St. Peterburg’da Rasputin bir grup aristokrat tarafından Prens Yussupov’un sarayına davet edildi, orada sarhoş haldeyken zehirlendi, vuruldu ve sonunda boğuldu. Cesedi denize sürükleneceği umuduyla buz tutmuş nehre atıldı.
Çarlık rejimi bir “büyük güç” olmanın gerekleriyle kendi ekonomik, politik ve kültürel geriliğinden kaynaklı sınırlarını zorlarken, her defasında ekonomik, kültürel ve toplumsal az gelişmişliğinin acımasız duvarlarına çarpmıştı.
Herkes korkuyordu… 2. Nikolay, Tanrı tarafından kutsanmış bir Çarın bir gün iktidardan indirilebileceğini kabul etmekten korkuyordu. Rusya’nın Kapitalist sınıfları da en az Nikolay kadar korkak ve güçsüzdüler. Onlarda her an nefeslerini arkalarında hissettikleri devrimci güçlerden dehşetle korkuyorlardı.
Rasputini öldüren Komplocuların amacı “kötü bir danışmanı” tasfiye ederek monarşiyi kurtarmaktı.[3] Bilindiği gibi Rasputin suikastı monarşiyi kurtaramadı; devrim sadece iki ay sonra kapıyı çalacaktı.
(BT/EMK)
[1] Political Profiles, New Park Publications. 1972. By Leon Trotsky
[2] “İşte, gerçek bir çılgın!”
[3] El terrorismo y los asesinos de Rasputín y Nicolás II. By Leon Trotsky