Sabah Taksim’den İstiklal’e doğru ilerlerken Heykel’in orada bir toplaşma görünce yön değiştiriyorum. Bariyerlerin hemen önünde toplaşanlara yaklaşıyorum.
- Hayrola ne var burada?
- Bugün Gaziler Günü.
"Vatan, millet..."
Yanıtlayan yurttaş hayli üzgün, “neden bu kadar az insan var” diye hayıflanıyor. “Vatan, millet için öldüler, kimsenin umurunda değil, “ diye ekliyor.
Konuşmayı sürdürmek istiyor, bense “Vatan, millet, savaş…” üzerinden konuşmak, kendi kendimin tekrarına düşmek, sesime yabancılaşmak istemiyorum.
Birkaç kare fotoğraf çekmeye girişiyorum. Güneş de pek benden yana değil. Fotoğraf makinem de yok, telefonla çekeceğim. Toplaşanlar uzaktalar. Onlar kıpırdamadığına göre, ben yaklaşıyorum, iki adım atıp bariyerlere yapışıyorum. Bariyeri geçmeye yeltenmiyorum.
Polis durduruyor
Konuştuğum adama “insanların bariyeri geçmesi de pek kolay değil” diyerek Gaziler Günü'ne ilginin azlığını açıklasa mıydım acaba? Fazlasını düşünmeye devam edemeden polis memuru beni durduruyor.
- İki adım geriye lütfen
- Neden?
- Saldırı olabilir, sizin iyiliğiniz için.
- Lütfen siz benim iyiliğimi istemeyin. İyilik isteyenler müdahale etmediği için daha geçen gün mezardan… --neyse ki tekrara düşmek zorunda kalmıyorum, sözümü kesiyor.
- O başka, Ankara orası…
Birkaç cümle daha konuşuyoruz, yanındaki polis de o sıra sanki bir şey söylüyor gibi. Yanına yaklaşıyorum, “Pardon, bir şey mi dediniz” diyorum. Beni bu konuda, yaptıklarının isabeti üzerine ikna edecekmiş, “gerek yok” diyorum ama o durmuyor, konuşuyor.
Aslında, çiçek alıp bugünlerde doğum günü olması gerektiğini düşündüğüm bir arkadaşımın dükkanına uğrayacaktım. Artık çiçeksiz olacak.
Hatun Tuğluk'un kır çiçekleri
Çünkü, hızla İstiklal’e kıvrılıyorum. Sabaha Dersim’den WhatsApp’a gelen bir fotoğrafla başlamıştım. Hatun Tuğluk Dersim’deki mezarında kendisini sarmalamaya çalışan kır çiçekleriyle adeta “iyiyim ben burda” diyordu.
Huzurlu!
Az önce de çocukları annelerini ziyaret için onca yol katetmesin diye Ankara’da kalmak istediğini öğrendim.
Bırakmadılar.
Saldırganlardan üçünü tutuklamışlar, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu "tek fotoğrafla istifa olur" mu gibi bir açıklama yapmış, saldırganlardan biriyle verdiği poz için. Enteresan, yine de kaç fotoğraf bir istifa eder merak etmiyor değilim doğrusu.
İstiklal’de hızla yürümeye devam edemiyorum. Aylardır biz yurttaşların iyiliği için bir şeyler yapıyorlar da.
Yapsınlar bakalım.
Akdeniz
En sevdiğim yere geldim; Galatasaray meydanı.
Başımı kaldırdım.
Akdeniz orada; Yapı Kredi’nin yenilenen binasının Galatasaray lisesine bakan tarafında üçüncü katına yerleştirilmiş.
Heykeltıraş İlhan Koman eserini şöyle anlatıyor:
"İnsanın kucaklaşması, sevgisi anlatılırken Akdeniz aklıma geldi. Akdeniz büyüktü, bizden bir denizdi. Kucak açmayı bu adla anlatmak istedim. Sevgiyi ve kucaklaşmayı anlatırken bir kadının bütünlüğünden yararlanmak istedim.”
Ne kadar tuhaf!
İşte bu Akdeniz’i bir yerlere sığdıramadık. Üç yıl önce İsrail’in Gazze’ye kara harekatını protesto edenler Akdeniz’i tahrip etmişti.
Bizim iyiliğimizi isteyenler bizim iyiliğimiz için protestocuların Akdeniz’in kolunun kırmasını önlememişti.
Kendi iyiliği için
Artık, Akdeniz kendi iyiliği için üçüncü katta.
Akdeniz de Hatun Tuğluk da olmaları gereken yerlerde olamadılar.
Arkadaşımın dükkanına uğruyorum. Okullar açılırken daha da şenlenen dükkandaki defterlere, kalemlere bakıyorum. Arkadaşım çok meşgul, bense ona çiçek alamadığım için mahcup.
Arkadaşıma sonra gelirim, diyorum. Çıkıyorum dükkandan.
Bir iki güne yine uğrar, Aysel Tuğluk için bir defter alırım.
Gönderirim.
Cezaevi kabule uygun görürse, eline bile ulaşır hatta.
Aksi, mutlaka bizim iyiliğimiz içindir. (NM/HK)