Hasan Çelik 18 yaşında, kara kaşlı kara gözlü bir genç. Dağları seviyor. "Burada istediğin kadar bağır", dediğinde annesi, mutlulukla ışıldıyor yüzü.
Baharın geldim geliyorum dediği şu günlerde, Bozdağ civarındaki asırlık kestane ve çınar ağaçlarının gölgelerinde yaptığımız doğa yürüyüşünde yemek molası verdiğimizde, nasıl bir hayat yaşadıklarını anlatıyor bana Çiğdem Çelik.
"Hasan bir yaşındayken yürümemeye başladı. Ben sekiz yaşına kadar ne yürüdüm ne konuştum. Bana çekmiş dedim. Beş yaşına geldi, yine yürümüyor. Hastaneye götürdük, otizm denildi. Gelip geçicidir herhalde diyorum. Doktorların yönlendirmesi yok. Bana açık ve net şekilde söylemediler. Sonra 4 sene uğraştım rapor almak için.
"Eşimle üç yıl iyi günlerimiz oldu, sekiz yıl da hastalıkla geçti, kanserdi. Eşim öldüğünde Hasan 8 yaşındaydı. Eğitim için geçmişti artık ama umudumu kesmedim. Aslında anaokuluna gitmiş olsaydı yakalayabilirdim. Babasının hastalığı, babaannesinin ölümü…
"Zaten babaannesi öldü, konuşmayı kesti. Beş yaşlarındaydı, babaanne diyebiliyordu, anne, top, bardak diyordu, gooll diyordu, uç diyordu, uççç. Tarkan’ın şarkısını yakalarsa o da (muck) yapıyordu. Uyanır uyanmaz babaannesinin odasına giderdi, saklambaç oynarlardı. Bakıyordu kimse yok, hüngür hüngür ağlıyordu. Emiralem’de otizm okulu var (Sabahat Akşiray Özel Eğitim İş Uygulama Merkezi/Okulu), şimdi oraya gidiyor. Okulun yüz elli öğrencisi var."
Dağlara hasret kaldım
"Eşimin zamanında hep dağlara çıkardık, piknik yapardık. Narlıdere’den Güzelbahçe’ye kadar yürürdük, dağlara tırmandıkça mutlu oluyordu Hasan. Eşim ölünce Narlıdere’den Karşıyaka’ya geldim ben, doğa kulüplerini aradım, “engellidir, mesuliyet alamayız” dediler. Mesuliyet bana ait, ben de beraber geleceğim, desem de kabul etmiyoruz dediler. Dağlara hasret kaldım. Sonra internette bu yürüyüş grubunun** reklamını gördüm, her pazar yürüyüşümüz var diyordu. Ararken umudum yoktu. Gelin bir bakalım duruma dediler. Rehberimiz Necdet Bey bizi yürüyüşte gözledi ve Hasan grupla yürüyebilir dedi."
"Ben kendimi biraz anlatayım. Kırk beş yaşındayım. Ezilerek eğitim gördüm, dayak yiyerek. Biraz hiperaktiflik vardı herhalde bende. Annem babam döverek eğitim verdiler bana. Ve kendimi ezik zannettim. Bu ezikliğimi yenmek için çok çaba harcadım. Hor görüldüm. Topluma giremiyordum. Toplum beni dışlıyordu. En basiti iki kız kardeşim gün yapıyorlar, beni aralarına katmıyorlar. İnsanlarla diyaloğum zayıf mı diyelim, iki kelimeyi zor getiriyordum. Böyle olunca kendimi ezik gördüm.
"Annem on iki tane evladını kaybedince çok depresyon geçirdi. Çocukları iki yaşına gelince ölüyor, psikolojisi bozuluyor. Süt bozması diyorlar. O zaman ne doktor var ne bir şey var. On sekiz yaşımda annemi kaybettim. Geride dört kız kaldık.
"Görücü usulüyle evlendim. Eşimin ailesinde ikinci çocuklarda sorun var. Eltimin kızını ben fark ettim, bu çocuk anormal, doktora götür diye kavga ettim. Senin sayende çocuğum iyileşti diyor şimdi. Kalıntı var ama düzeldi çocuk. Diğer eltimin oğlunda da vardı, biz anlamadık.
"Ben depresyondaydım. Psikoloğa gittim. Sen neden iş hayatı kurmuyorsun dedi bana. Sen hiç mi cam silemiyorsun, hiç mi kapı silemiyordun dedi bana. Kendine yarım günlük iş ayarla dedi. İki evimi, iki arabamı kaybettim, geleceğim de hizmetçilik mi yapacağım diye gurur yaptım. Kendimi geliştirmek, gururumu yenmek için önce kendi evimin merdivenini yıkadım. Karşı taraf temizliğimi görmüş, gel burayı da yıka, derken kendime 2005’den beri bir iş, çevre edinmiş oldum.
Doğanın iyileştiren gücü
"Daha önceleri komşuyla sorun yaşıyordum. Gürültü yapma diye kapımıza dayanırdı. Bu çocuğun ilacı yok mu diye. Şimdiki komşularımız çok şükür…
"En güzel yıllarım bu gündür. Oğlumla çok güzel anılar paylaşıyorum. Hasan on sekiz yaşında. Beni anlıyor, söylediklerimi yapıyor. Duygularımı da anlıyor ama tepki vermiyor.
"Hiçbir zaman dışlamadım çocuğumu. Alışveriş merkezine, sinemaya, tiyatroya kendimle götürdüm. Gürültü mü yaptı, yapsın diyorum. Gün oldu ağladım, moralimin bozukluğundan, ben çocuğumu toplumun içine sokacağım diye. Çocuğum böyleyse, böyle kabul etmeliyim…
"Anne olarak eksik kalıyorum. Baba ölünce benim hayat arkadaşım oldu diyorum. Yalnızlığımı… Beraber gidiyoruz, eğleniyoruz. Ön planda Hasan zaten. Dağlarda yürüyünce stresi azaldı, sakin oldu. Ömrüm yettiği sürece bu grupla dağlara çıkacağım. Bizim en büyük mutluluğumuz doğa..." (Gİ/NV)
*Kathod Dağcılık