“Ahmet Abi, sizin için komünist diyorlar çok üzülüyorum. Siz insanları uyandırmaya çalışıyorsunuz, etraflarına bakmalarını sağlıyorsunuz. Eğer sizin bu söylediklerinize, yaptıklarınıza komünistlik diyorlarsa bütün Türkiye komünisttir. Çünkü siz en doğruyu ve en haklıyı savunup söylüyorsunuz. “
Bu sözler, bir radyo programında Ahmet Kaya’ya en çok dinlenenler listesinde zirveye doğru tırmandığı günlerde söylenmişti.
Yoksulların, ezilenlerin, yok sayılanların, ötekileştirilenlerin sesini şarkılarla haykıran “bir kenar mahalle çocuğu”nun halk kahramanı ilan edildiği o günler.
İlk albümünün çıkış parçası Ağlama Bebeğim’de yer alan “Çok uzakta öyle bir yer var / O yerlerde mutluluklar / Bölüşülmeye hazır bir hayat var” sözleri nedeniyle mahkemede sosyalizm propagandası yapmakla suçlandığı günlerde.
Turgut Özal’ın Anavatan Partisi ile ikinci kez tek başına iktidar olduğu o günlerde radyo programına bağlanan bir kadın, şarkıları yasaklanmak istenen Ahmet Kaya’yı işte bu sözlerle savunuyordu.
12 Eylül darbesinin ardından “Komünist olmak” bir hakaret ya da bir suç unsuru olarak toplum hafızasına kazınmışken Ahmet Kaya gibi birine nasıl olur da komünist denilebilirdi? Toplumun her kesiminden insanın yaralarına dokunan o halk kahramanına yakıştırılamıyordu bu tür ithamlar. 12 Eylül’ü yaşamış bir halk için aslında her şey olağan seyrindeydi.
Ahmet Kaya ile konuşmak için radyo programına bağlanan kadın, biraz ürkerek biraz da gururla; “Eğer bu söylediklerinize, bu yaptıklarınıza komünistlik diyorlarsa Türkiye komünisttir” diyordu. Sonra da şöyle bitiriyordu konuşmasını; “Çünkü siz en doğruyu ve en haklıyı savunup söylüyorsunuz.”
En doğruyu ve en haklıyı savunup söyleyince üzülerek bile olsa komünist olmayı kabullenebileceğini söyleyen bir Anadolu insanından söz ediyoruz. Mazlumun kimliğini değil neden mazlum olduğunu sorguladığınızda her kesimden insan sizin kardeşiniz olur.
Tabi elbette üniversite kapılarına ikna odaları kurup başörtülü öğrencilere psikolojik işkence uygulayanları “aydın” olarak addederken; “Demokrasi yalnız solcular için değil demokrasi zulüm gören herkes için vardır. İnsanlar üniversitelere pantolonla girebiliyorsa türbanla da girebilmeli. Demokrasilerde çifte standart olmaz” diyen Ahmet Kaya için “sağa kaydı” demiyorsanız.
Ya da Ahmet Kaya; “Ülkemizin hangi bölgesinde olursa olsun, hiçbir zaman savaşların olmamasını, hiçbir insanımızın sokakta, çarşıda, dağda nerede olursa olsun ölmemesini ve bu çocukların bağımsız demokratik bir ülkenin dürüst yurttaşları olarak yaşamalarını istiyoruz. O 19-20 yaşında çocukların cenazelerine alışmak istemiyoruz, bütün mesele bu” dediğinde onu vatan haini ilan edip sürgün ettirmediyseniz.
Yahut alın terinin hakkı için çalışan emekçinin derdini dert edindiği, anadiliyle şarkı söylemek istediği için toplumu bölmeye değil birleştirmeye soyunduğunu hala anlayamadıysanız, sizi savunmak için kalkan olacak o insanları elbette hiçbir zaman etrafınızda göremeyeceksiniz.
Devletin yasakladığı, susturduğu Ahmet Kaya’yı “Hepimiz Ahmet Kaya’yız, hepimiz komünistiz” dercesine savunan insanlar şimdi neredeler? Hayatı boyunca kendisini ve arkadaşlarını “Biz devrimciler, demokratlar ve yurtseverler” olarak tanımlayan Ahmet Kaya’ya üzülerek bile olsa komünist olabileceklerini söyleyen saf ve temiz insanlar neredeler?
İşte Türkiye’de sosyal demokratların, yurtseverlerin, sosyalistlerin cevap bulması gereken soru bu. Cevapları ise CHP veya HDP neden Türkiye’nin tüm bölgelerinde güçlü olamadığı sorusunun yanıtıyla aynı.
CHP sağa mı kaydı, solcu mu oluyor; HDP Kürtlerin partisi mi halkların partisi mi? Hangisi doğru? Kürtlerle Türklerin eşit olup olmadıklarını tartışanları, başörtülü öğrencilerin üniversitelere giremeyeceğini savunanları bünyesinde barındıran CHP sol muydu ki şimdi sağa kayıyor olsun? Son yıllarda mütedeyyin kesimlerle arasındaki duvarları yıkmak için çabalayan CHP sağa kayıyorsa; dönemin “solcu” CHP’si başörtülüleri kamusal alandan uzak tutmak için uğraşırken “İnsanlar üniversitelere pantolonla girebiliyorsa türbanla da girebilmeli” diyen Ahmet Kaya iflah olmaz bir sağcı mıydı?
Son dönemlerde yine gün yüzüne çıkan bu tartışma bir yere varacak gibi görünmüyor. CHP’yi sağcılaşmakla itham edenler ulusalcılar olduğu için bu tartışma Türkiye’de ironi malzemesi olmaktan öteye gidemez. İdris Küçükömer’in söylediği gibi “Türkiye’de sol sağdır, sağ da soldur.” Modernizmi körü körüne savunmanın ve yaşam kültürünü bunun üzerine inşa etmenin solculuk sayılması Küçükömer’in dediği gibi aslında tam bir statüko hayranlığı ve sağcılıktır.
Sağcılaşmakla eleştirilen CHP’nin tüm Türkiye halklarına hitap edebilmesi için Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte çıktığı yenilenme sürecinde artık ikinci aşamaya geçmesi gerekiyor. Bu ikinci aşamada Ahmet Kaya’ya komünist olmayı yakıştıramayan ancak onu bağrına basan insanları ikna edecek adımlar atılmalı. Çünkü Anavatan Partisi’nin ikinci kez tek başına iktidar olduğu 80 darbesinin hemen ardından bile en doğruyu ve en haklıyı savunup söylediğinizde korkuların yerini güvene bırakabildiğinin örneklerine inanmak gerekiyor.
Mütedeyyin kesimlerden daha fazla oy almak için sağcı devşirmek yerine insan haklarından yana inanca saygılı laikliği benimsemiş demokratlarla yola çıkıp halkların vicdanına güvenilmeli. CHP’nin yeni dönemde sağcılardan yani etnik kimlikler üzerinden asimilasyon politikaları güdenlerden, laiklik adı altında resmi bir devlet dini yaratmak isteyenlerden, elitistlerden, taşeron köleliğine çanak tutanlardan, vahşi kapitalizme ayak uyduranlardan arınması elzem görünüyor. Ayrıca CHP’nin Türkiye’nin sorunlarıyla ilgili herkesin anlayabileceği somut politikalarla çözümden yana bir tavrı da kimlik edinmesi şart. Bu anlamda Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu gibi isimlerin CHP’ye katılması CHP’yi daha sol bir çizgiye doğru kaydırırken; Bekaroğlu’nu sağcılıkla itham edenler ise aslında CHP’yi gitgide sağa mahkum ediyor.
Demokrasi, eşitlik, devrimcilik gibi kavramları kullanarak solda olduklarını savunan sağcıların dünyadaki sol/sosyalist partileri inceleyip sol ne demek sağ ne demek iyice öğrenmeleri lazım. Çünkü oy almak için halka inmeyi düşünenler değil, halkın içinden çıkmayı hedefleyenler kazanacaktır.
En sancılı dönemde Ahmet Kaya’yı komünist bile olsa savunabilmeyi göze aldığını söyleyenler, bu topraklarda yaşamaya devam ediyor. Yeter ki siyasetçiler, birlikte yaşayan halkların hastalıklarını kimliklerine bakmadan bir doktor gibi tespit edip iyileştirmeye koyulsun. Samimiyet, haklılık ve doğruluk eninde sonunda galip gelir. Ahmet Kaya’nın söylediği gibi “Ya bu deveyi güdeceksin ya da bu diyardan gideceksin dediler. Biz bu develeri bu diyardan güdeceğiz.”