Bedenlerini bari onlara bırakın. Dillerini, köylerini, çocuklarını aldınız. Geçmişlerine el koydunuz; onları bilgisiz, tarihsiz, isimsiz bıraktınız. Dilediklerinde kim vurduya getirip çukurlara atıldıklarında, canları hiç mi kıymetli değildi? Siz kendiniz dışındaki herkesi aptal mı sanıyorsunuz?
Siz dünyaya yaşamak için geldiniz de, yaşamanın değerini biliyorsunuz, yaşama içgüdünüz yerli yerinde de, onların eksik bir şeyleri mi var, yoksa ölmeye programlanarak mı doğduklarını düşünüyorsunuz?
Onlarca yıldır yaşadığı topraklarda var olabilmek için her yolu deneyenlerin, ölümüne mücadelenin böylesi kalmışsa geriye, değerlendirecek bir tek bedenlerinin kaldığını düşünüyorlarsa...
Yoksa, o da mı sizindi, ona da mı el koyacaktınız?
Ha, anladık. Siz olsanız, asla onların yaptığınızı yapmazdınız, tamam anladık. Belli ki, bir de bunu deneyecekler. Bırakın da, el değirmediğiniz bir şeyleri kalsın geriye, gururlarını, kararlarını, onların adına konuşmayı bırakın.
Her şey söylendi. Eleştirildiler, 'hayata çağrılar' yapıldı, 'mecbur bırakılıyorlar' dendi ve daha birçok söz. Artık bu sadece, meselenin çözümü için yapılması gerekenlerin ama yapılmayanların kaldığı andır. Desteklerin, gösterilerin dışında, sözlerin pek hükmünün kalmadığı an. Her şey söylendi çünkü hatta öyle fazlası söylendi ki, ölüme gitmek nasıl bir mücadele yolu olur, nasıl bir çare olur, diye hayret ve acıyla durup düşünmek, biraz saygı göstermek yerine...
Ölümüne mücadelenin böylesi, onlar için, açık ki var olabilmenin geriye kalmış tek yolu. Doğru dürüst yaşayabilmenin. Ben de sizin gibi, sizin kadar varım, diyebilmenin. Efendilere kendini duyurabilmenin, artık duyuramadığını bilmenin son çaresi. Ancak gene de umarım, değil ölmek, hiçbirine hiçbir zarar gelmez.
Onlar uzanıp yattıkları yerde birer sessiz söz şimdi, susun. Baştan ayağa söz kestiler, baştan ayağa sözü temsil ediyorlar. Tüm yaşananları ifade eden sözlerin toplamı onlar. Bırakın onları sessizliklerine. Sessizlikleri konuşsun biraz da, bırakın.
Kolay mı; denizin üzerine kar olmayı göze alıyorlar, dağın üzerine bulut. En güçlü ifadeyi yaratabilmek için çırpınıyorlar.
Belki de onlara öğretecek değil, onlardan öğreneceklerimiz var. Direnişlere, gösterilere katılamasak, hiçbir şey yapamasak bile, şu günlerde yerken utanmanın yanında, en azından insanlığın alçaklığı ve üstün değerleri üzerine yeniden düşünsek keşke.
Keşke paylaşabilseydik, diye düşünsek meselâ. Yaşadığımız toprağın üzerinde, konuşulan dillerde... Yaşam için o kadar aç gözlü olmayıp, hepimize yetecek kadar, kuş kadar yemeyi göze alabilseydik eğer... Hiçbir nedenle, hiç kimsenin aç kalmasına gerek kalmazdı o zaman.
Bütün farklılıklarımızla elde olanları paylaşabilseydik, şu anda bizim vicdanlarımız sızım sızım sızlamaz, onlar ölümün eşiğinde dolanmaz, sofralarımıza hep birlikte oturur, kendi dillerimizde şarkılar söylüyor olurduk. (ZB/HK)