Her yıl Asgari Ücret Tespit Komisyonu, yılın son günlerine tekabül eden Aralık ayında toplanır. Ücretin belirlenmesinde hatırladığım kadarıyla istisnası var mı, bilmiyorum. Komisyondaki hükümet üyeleri ile işveren sendikası (TİSK) üyeleri her zaman tam mutabık kalırlar. Komisyonun bir diğer üyesi TÜRK-İŞ ise bazen imzalar, bazen "usülden" de olsa şerh düşerek işçiler adına muhalefet etmiş olur.
DİSK’in yayınladığı rapora göre asgari ücretin altında çalışan 3.3 milyon işçi var.
3,3 milyon işçi (bütün ücretli çalışanların yüzde 17’si) asgari ücretin altında bir ücretle çalışıyor. Asgari ücretin yarısından daha az ücretle çalışan işçi sayısı, 1 milyona yakın. Asgari ücret ve altında bir ücretle yaşamını sürdürmek zorunda olan işçilerin sayısı 7,5 milyon (bütün ücretli çalışanların yüzde 38,3’ü) civarında.
Rakamlar saklanıyor
Hükümet 2014 yılından sonra asgari ücretle çalışan işçi sayısını neredeyse saklıyor, açıklama yapmıyor. Her konuda olduğu gibi hakikat toplumdan gizleniyor. Devlet tarafından bilinen bu doğru neden saklanır? Bunun birçok gerekçesi olmakla birlikte esası, ahaliyi başka bir şeye inandırmak. Egemen muktedir iktidar bunun için her türlü yola başvurma hakkını kullanıyor. Doğru ile yanlış arasındaki gerçekliğin toplumsal olarak müzakere edilmesini, tartışılmasını engelliyor, yok ediyor.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) rakamlar üzerinde oynamasındaki maksat, egemen siyasetin gerçek dışı açıklamalarına dayanak oluşturmak. Açıklanan rakamlarla gerçekler arasındaki farkın toplumsal yaşamdaki karşılığı adaletsizlik, ayrımcılık, yok sayma, görünmez kılma, hak arayışlarını engellemeye tekabül ediyor.
Büyüyen enflasyon, artan işsizlik oranları, alım gücünün azalması, toplumsal tepkinin çoğalmasının yolunu açarken, yeni rejim ise geleceği için "tedbiren" otoriter yapısını güçlendirme amacındadır. Güçlenen otoritenin yaratacağı her türlü sürpriz gündemler bizleri beklerken, rakamlar üzerinde oynamalar aynı zamanda siyasi tercihini işçilerden, yoksullardan, halktan yana kullanmayacağını ilan etmesi anlamına geliyor.
Mali disiplin
Pandeminin ilk verilerinin açıklandığı dönmede Sağlık Bakanı'nın görecelide olsa kazandığı güvenirlik toplumda hatırı sayılır bir karşılık buldu.
Tabipler Birliği'nin ısrarlı bir şekilde toplumu aydınlatması, muhalif yerel yönetimlerin belgeli açıklamaları, adeta "devlet sırrı" gibi gizlenen rakamların bir kısmını açıklamak zorunda kaldılar.
Tabipler Birliği'nin sahadan elde ettiği bilgileri her türlü saldırı ve tehdide rağmen paylaşması bize kanıtladı ki hakikatin açığa çıkartılması günümüzün en önemli mücadele örneğidir.
Tekrar asgari ücret gündemine dönersek, 2021-2023 yıllarını kapsayan bu yıl yayımlanan orta vadeli program (OVP) da "Mali disiplin" korunacak kararı ilan edilmişti. Sendikalar mali disiplinin ne olduğunu çok iyi bilir. Ücretlerin düşük tutulduğu, dolaylı vergilerin artırıldığı, ekonomik krizin geniş halk yığınlarına fatura edilmesi kararlığını ifade eder. Biliyorsunuz ki mülteci işçilerin varlığı, işsizliğin artığı kayıt dışı çalıştırmanın meşrulaştığı bir ülkede belirleyeceğiniz rakamların altında çalışacak milyonlarca insan var.
Ayrıca da sizin siyasi tercihinizin çalışanların beklentilerini karşılaması mümkün değil.
Covid-19 salgınıyla birlikte zorunlu ücretsiz izne çıkarılanların asgari ücretini 1.168 TL olarak belirlediniz…
Sigortasız çalışan milyonların olduğu ülkede neyin asgari ücretini konuşacağız?
Özel şirketlerde çalışanların yüzde 22’si açıklanacak komik ücrete dahi ulaşamıyor.
Emek sömürüsündeki ayrımcılık AKP döneminde tavan yapmış durumunda, asgari ücrete erişemeyenlerin oranı genelde yüzde 17 iken kadınlarda bu oran yüzde 25’i aşıyor. Asgari ücret düzeyinde ve daha düşük ücret alanların oranı genelde yüzde 38 iken, kadınlarda yüzde 49’a yükseliyor. Kadınların yarısı asgari ücret ve daha düşük ücretlerle çalıştırılıyor.
Çocuk ve mülteci işçiliğinde yaşanan dram başka bir hikaye….
Pandemi döneminin en ağır bedelini yoksullar ödüyor.
Harcanabilir hayatlar
Ekonomide istikrar dedikleri şeyi harcanabilir hayatlar üzerinden sağlamayı sürdürebilirlik adına sürdürenler, insanlık suçu işlemekten çekinmiyorlar.
Bu hakikatler ışığında alım gücü kayıplarını ispatlamak için yapılan hesaplamalarda, dünkü asgari ücretle alınan bilmem kaç gram altının bugünkü kaç gram altına tekabül ettiğini konuşmanın hangi emekçinin hayatının karşılığıdır.
Artık hakikat şu ki, sosyal bir devlet yoktur.
Hakikat dün devletlerin şirketleri vardı, bugün şirketlerin devletleri…
(NÖ)