Fotoğraflar: Anadolu Ajansı/Sivas katliamı sorumlularının yargılandıkları dava düştü*
2 Temmuz 1993 Sivas Madımak Katliamı üzerine bıkmadan usanmadan yazmak gerekiyor. Tarihe düşülen bu kayıt, tarihin sayfalarından her daim çıkarılıp dünyanın gözü önüne serilmeli. Katliam üzerine bir hayli yazı yazıldı, yazılıyor da. Dün ile bugün arasında Sivas katliamı çok önemli bir düğümü oluşturur. Tıpkı bu topraklarda olan diğer düğümler gibi.
Konu üzerine önceden birkaç yazım vardı. Doğrusu bu sene yazmak niyetinde değildim. Fakat katliamın yıl dönümü vesilesiyle izlediğim bazı videolar ve okuduğum bazı yazılar nedeniyle, siyasal İslamcı kesimin bu olaya bakış açıları üzerine yazma gereği duydum.
Madımak otelindeki vahşetten itibaren bugüne kadar bu kesimin bütün derdi, geçmişi çarpıtmaktan, üstünü örtmekten ibaret. Cinayete kılıf dikmekle meşguller. Ancak bir türlü bir kılıf dikemiyorlar çünkü olay öyle büyük, öyle derin ve öyle açık ki, dikiş tutmuyor!
Karanlık yıl
Meramımı anlatmak için Sivas katliamı üzerine birkaç noktada görüşümü belirtmeliyim.
1993 yılı Türkiye’nin en netameli en karanlık yılıdır. Türkiye’nin karanlık yılları çoktur ama 1990’lı yıllar daha bir olay yoğunluğu içerir.
1993 yılının 24 Ocak tarihinde Uğur Mumcu katledildi. 17 Ocak’ta Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, şüpheli bir helikopter kazasında öldü. 5 Şubat’ta Adnan Kahveci şüpheli bir trafik kazasında öldü. 23 Mart’ta PKK lideri Abdullah Öcalan süresiz ateşkes ilan etti. Ateşkes açıklaması üzerine Bakanlar Kurulu, 25 Mayıs 1993'te PKK'ya yönelik genel af gündemiyle toplanacaktı. O gün 35 er Malatya- Bingöl karayolunda katledildi.
17 Nisan’da Cumhurbaşkanı Turgut Özal kalp krizinden öldü. Ancak ölümü üzerine ciddi şüphe iddiaları (Özal’dan alınan kan tüplerini hemşire götürürken kırmış da vs.) var. 2 Temmuz tarihinde Sivas Pir Sultan Şenlikleri için Sivas’ta bulunan 33 yazar, sanatçı kişi Madımak otelinde yakılarak (ve dumandan boğularak) katledildi. Bundan 3 gün sonra Erzincan Başbağlar köyü basıldı, kimliği belirsiz kişiler tarafından 33 kişi katledilerek Sivas'ın intikamını aldıklarına dair bildiri bıraktılar.
Bir yıl içinde bu kadar büyük olayların yaşandığı bir ülkede, birbirini takip eden, birbiriyle ilintili olan bunca olayın yapılabilmesinin rastlantı olmadığı çok açık. Bütün bunlar ister istemez büyük istihbarat bilgileri ve lojistik gerektirdiği için, bunun devletle ilintili bir tarafının olduğu üzerinde toplumda genel bir kanaat oluşmuş durumda.
Madımak katliamını organize eden güçlerin iki siyasi hedefinin olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birisi, devletin yükselen Refah partisi karşısında sürekli (Sanki laiklik varmış gibi!) laiklik elden gidiyor, şeriat geliyor şeklinde özetlenecek politik tutumuydu. Televizyonlardaki Aczmendi tarikatı yayınları bu taktiğin bir parçası olarak sürekli şişiriliyordu.
Bunun için özellikle 12 Eylül faşizmiyle devletten alabildiğine uzaklaşmış Alevi kesimini şeriat geliyor korkusuyla iktidara (vesayet rejimine) yedeklemekti.
İktidar bunda bir hayli başarı elde etti. Gerek devletin bu taktiği gereği, gerekse AB ilişkilerine uyum adına Alevi derneklerin örgütlenmesi arttı, Cem evleri açılmaya başlandı. Devlet, şeriat geliyor taktiği ile birlikte Alevi asimilasyonunu hızlandırdı.
İkincisi, Türkiye’de ciddi sayıda Kürt Alevi’si vardır. Kürt kimlikli bu Alevi kesimini laiklik-şeriat ikilemine düşürerek, bu kesimi Kürt muhalefet hareketinden koparmak amaçlanmıştı. Dönemin gazetelerini hatırlayacak olursak Dersim (Tunceli) Alevilerinin PKK’ya cephe aldıkları, PKK’deki üst komutanlardan Dersimli Baran kod adlı kişinin PKK tarafından intihar ettirildiği gibi, devletin bu taktiğine uygun haberler, yazılar vardır.
Bütün bu olanlar ve özellikle katliam sırasında devlet güçlerinin önleyici tavır almaması, Sivas katliamının arka planında bir derin güç olduğunun işaretidir. Toplumun hemen bütün kesimleri bu olayın bir derin devlet senaryosu olduğu konusunda hemfikirdir.
Fakat önemli bir farkla!
Siyasal İslamcıların geçmişi temizleme çabaları
Sivas katliamının hemen öncesinden ve katliam sırasından itibaren siyasal İslamcı kesim, bu olayın (katliam demiyorlar) sorumlusunun halkı tahrik eden Aziz Nesin olduğunu, Şeytan Ayetleri kitabından çeviriler yaparak yayınladığını, Müslüman mahallesinde salyangoz satılamayacağını yazdılar, konuştular. Bütün bunların sonucunda halk tahrik olmuş ve otelin önünde protesto hakkını kullanmış dediler. Oteli benzinle tutuşturan kişi veya kişilerin kim olduklarını bilmediklerini söylediler.
Fakat bu açıklama büyük bir yalanı içinde taşıyor. Velev ki dedikleri doğru, ama neden yangını söndürmeye hiç kimse yanaşmadı? Hatta itfaiye arabalarının geçmesine bile izin vermediler, geciktirdiler. Daha vahimi, o kalabalık tekbirler eşliğinde yangını izlerken, olay videosunda bir yandan da cehennem ateşi bu, Allahsızlar cehennemde yanıyor sesleri duyuluyor.
Önce ortada büyük bir tahrik olduğunu, kitlenin orada bulunmasının nedeni olarak bu tahriki protesto etmek hakkı olduğunu ve yangınla bir ilgilerinin olmadığını, yangını provokatörlerin çıkardığını iddia eden siyasal İslamcı kesim, bu iddialarını uzun süre devam ettiremediler. Çünkü bu iddia, insanları yakma eyleminde oradaki kalabalığın bir dahli olmadığını açıklayamıyordu. Bir diğer deyişle suçun üzerini örtemiyordu.
Bir süre sonra ve bugün de devam ettirdikleri iddia ise, Sivas Madımak olayları tamamen derin devletin işidir. Sivas’a dışardan adamlar getirildi; bunların içinde polisler, provokatörler, kalabalık oluşturmak için insanlar vardı. Ancak orada az sayıda Sivaslı vardı ki, onlar da meraktan gitmişlerdi demeye başladılar!
Devlet bu suçu Müslümanlara yıkmak için kahvelerden, iş yerlerinden Sivaslı Müslüman kişileri suçlu olarak topladı, hapsetti vs. dediler.
Siyasal İslamcı kalemşorlar ilk iddialarının savunulabilir bir tarafının olmadığını görünce, bu kez de kendilerini olaydan sıyırmak için, bunun tamamen devletin bir tezgâhı olduğu iddiasına sarıldılar.
Fakat bu iddia da orada biriken kalabalığı, attıkları sloganları ve otel yangınını açıklamaya yetmiyor!
Sünni Müslümanlar içerisindeki siyasal İslamcıların, Alevi ve laiklik düşmanları olduğu çok açık. Elbette bu ötekileştirmenin motor gücünü ve tarihsel arka planını iktidarlar oluşturuyor. Gerek Osmanlı’da gerekse Cumhuriyet’te bu ayırımcılık, düşmanlık boyutunda devam ettirildi. Bunun geleneksel ve eğitimsel boyutu hep desteklendi.
Toplumdaki din, inanç, etnik kimlikler üzerinden düşmanlık oluşturmak, toplumu birbiriyle çatışır halde tutmak, her daim egemenlerin işine gelmiştir. Toplumdaki asıl çelişkilerin, soygunun, sömürünün üzerini örtmek için bundan daha iyi bir yol yoktur. Ve bu coğrafya iktidarlar için, bu açıdan epeyi verimli toprakları oluşturuyor.
Evet, Sivas katliamında bir derin devlet organizesi var, ama bunu toplum içinde maşa pozisyonunda uygulayan bir kesim de var. Devlet bir kısım Sivaslıları maşa olarak kullanmıştır!
Siyasal İslamcılar için bunu söylemesi çok zordur. Çünkü onların da o maşaya ihtiyaçları var!
Ne yaparlarsa yapsınlar (Örneğin, AKP Gençlik Kolları Başkanlığı ve İl Genel Meclisi üyeliği yapan Murat Toraman, Sivaslılara zarar verdiği iddiasıyla “Sivas Katliamı” ifadesini kullananlar hakkında suç duyurusunda bulundu.) Sivas katliamını ve bu katliamın uygulayıcısı olan o kalabalığı temize çıkarmaları mümkün değildir!
Sivas Madımak katliamının bir de vicdani yanı var.
Göz göre göre ve devletin kolluk güçlerinin hiçbir müdahalesi olmaksızın sizin hiç babanız, çocuğunuz, eşiniz yakıldı mı?
İnsan olan beri gelsin! (HŞ/EMK)
*Mart 2020'de Madımak Oteli'nin yakılması ve 37 kişinin ölümüne ilişkin ana davadan dosyaları ayrılan 7 sanık hakkındaki davanın, 2 sanık yönünden ölmeleri, 5 sanık yönünden ise zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine karar verildi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, avukatların son beyanlarının dinlenmesinin ardından karar açıklandı.
Mahkeme, sanıklar Cafer Erçakmak ve Yılmaz Bağ'ın ölmeleri; Şevket Erdoğan, Köksal Koçak, İhsan Çakmak, Hakan Karaca ve Necmi Karaömeroğlu yönünden ise zaman aşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesine karar verdi.