Sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklı uyuşmazlıklar, diye başlayan bir metin olsa okur musunuz? Bence okursunuz. "Gregor Samsa bir sabah uyandığında…" diye başlayan metinle boy ölçüşemez elbette, ama olay örgüsüne bakılırsa hepimiz birer Gregor Samsa veya daha yakın örnek olarak Daniel Blake sayılabiliriz.
Sosyal Güvenlik Kurumu en kıskandığım tüzelkişi, malum. Ama ben SGK’nin sağlık hizmeti alıcısı olduğu halini beğeniyorum. Emeklilik hizmetleri bölümü bambaşka bir alem. Orada her koridor başka bir bilinmeze çıkıyor. Neden? Çünkü güzide memleketimizde aksi mümkün olmayan hiçbir kural bulunmuyor. Böylece "her çalışan sigortalıdır" cümlesinin insan sayısı kadar alternatifine ulaşılabiliyor.
El kadar çocuksundur, çalışırsın, hatta işyerinde ölürsün ama işçi sayılmazsın. Niye? Çünkü mevzuat sana "çırak" der, "stajyer" der, geçer. Mesela yine çalışırsın ama sosyal güvenliğini özgür iradene bırakabilirler. Canım hiç sigortalı olmak istemiyor, dersin. Kimse peşine düşmez. Bunlardan başka, diyelim ki işçi olduğun kesin, ama işyerlerinde kaç gün, hangi gelir üzerinden çalıştığını ispatlamak yine sana düşer. Sadece bu da değil, örneğin bütün gazeteciler meslek hayatlarının bir bölümünü "212'siz" geçirmiştir. Peki, muhabiri "212'siz" çalıştırmaya nasıl cesaret edebilirler? Oralarda dönemsel denetimden münezzehler listesi olur, kim listede yoksa onun muhabirleri güzelce 212’li olur ya mesela, o hesap. Bunlar eski zamanların dertleri, artık bunlar olamaz, diyen var mı?
Gelelim dijitalleşmeye. Çalışanlar kaç gün sigortalanmış, işe giriş çıkışı nasıl verilmiş, hepsini görebiliyor. Görüyor da ne oluyor? Evraklar, başvurular, gittiler, geldiler… Davalar, bilirkişiler, muhasebeciler, avukatlar, uzmanlar, görüşler, dilekçeler… İşte tüm bunlar dev bir sivil sosyal güvenlik uzmanı kadrosu eliyle yürüyor. Ne yapıyor bu uzmanlar? Sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklı uyuşmazlıkları çözüyor. Gerçi durum ortada; çöz, çöz bitmiyor dertler. Köşe yazarları, televizyon yorumcuları da ekleniyor kadroya.
Peki, sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklı uyuşmazlık niye var? Orası biraz kafa karıştırıcı olabilir. İşe girersin, deneme süresi var, derler. O sürenin bitmesi lazım; o arada uslu durmalısın. İşveren terimleri sözlüğünde "arıza çıkarmak", halk arasında hakkını aramak denen hâlden uzak durman gerekir. "Efendim benim sigorta girişim yapılmamış", dersen patron yüzünü ekşitip "senden ucuzu var, beğenmiyorsan çık git" der mesela. Koca koca insanlar oturup "beğenmiyorsan çıkar gidersin" demenin iş akdinin feshi anlamına gelip gelmeyeceğine karar vermek için günlerini gecelerini harcar. Diyelim bu düğüm çözüldü, ama sigorta girişi kısmı ayazda kaldı. Orası da işte sivil sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklı uyuşmazlıklar bilim dalının alanına girer. Ne dediniz? Her çalışan sigortalıdır NOKTA. Öyledir tabii, ama onun bildirimi var, bildirimi unutulmuşu, eksik yapılmışı var. Bildirilenin doğru olup olmadığı var, geç bildirimi var, eksik bildirimi var, yan apartmana kaydı yapılanı, adresi ağaç tepesinde çıkanı, ölüye diriyi, diriye ölüyü yazılanı var. Daha neler, neler… İşte bu devasa yumağı çözmekle meşgul kadronun gelip dayandığı koskoca bir Yargıtay Hukuk Dairesi de var tabii.
Rivayet o ki ülkelerin yüksek yargı makamları arasındaki bir nezaket ziyaretinde Avrupa’dan gelen heyete takdim sırasında bir kriz çıkmış. Krizin tercüme hatasından mı iletişim sorunundan mı kaynaklandığı ilk anda anlaşılamamış. Bizim heyet demiş ki "biz sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklı tüm uyuşmazlıkları çözüyoruz". Karşı tarafta tık yok. Anlamaz anlamaz bakmışlar. Bizim heyet ısrar edince karşı taraf "Bizde öyle bir dava türü yok" demesin mi! Aman nasıl olur, açın kitabı defteri, iyice bir bakın demişler. Bu defa sosyal güvenlikten kaynaklı akademik bir alanın da olmadığı ortaya çıkınca ortam iyice gerilmiş. Neyse görüşmeler sürmüş, mesele bir parça açıklığa kavuşmuş. Meğer kimi ülkelerde aksi mümkün olan kural yokmuş.
(ÖE/AB)







