Geçmişteki çalışmalarla ortaya çıkan taslaklar TBMM kütüphanesinde duruyor. Bunlardan birisi de on beş yıl önce TÜSİAD çağrısı üzerine dokuz bilim insanının oluşturduğu Çalışma Grubunun “Yeni Bir Anayasa” için hazırladıkları taslak. Taslağın 17 Mart 1992 tarihli “Sunuş” yazısında yeni bir anayasanın yapılmasına ya da yürürlükteki Anayasanın değiştirilmesine katkıda bulunacak bir hazırlık çalışması yapılması üzerinde durulmuş. 1992 yılında Türkiye’de liberal, demokratik, bir hukuk devletinin bütün kurum ve kuruluşlarıyla gerçekleşmesine çerçeve oluşturacak bir anayasaya olan ihtiyacın güncel bir sorun olarak canlılığını koruduğu vurgulanmış... Çalışma Grubu bir anayasa metninin ortaya konulabilmesinin siyasi partilerin bu konuda uzlaşmasına bağlı olduğunu ve demokratik bir anayasa yapılmasının “egemenliğin ulusa ait olduğu bir düzende” akademik olmaktan çok siyasi bir iş olduğunu, ancak bu durumun, anayasanın hazırlık aşamasında konunun uzmanlarından yararlanılmasına engel oluşturmayacağını belirtmiştir.
Dolayısıyla Çalışma Grubu’nun anılan tarihte hazırladığı gerekçeli madde önerilerinin temelinde yatan düşüncenin; “Türkiye’de çoğulcu, demokratik, liberal ve hukuka bağlı bir rejimin işleyişine en elverişli zemini hazırlamak” olduğu kamuoyuna açıklanmıştır.
1982 Anayasası
Hazırlanan Anayasa Önerisinin “Giriş” bölümündeki ilk saptama; 1982 Anayasasında değişiklik yapılması ya da yeni bir anayasa hazırlanması 1983 genel seçimlerinden hemen sonra ülke gündemine girmiştir. Bunun nedeni 1982 Anayasasının demokratik ve katılımcı olmayan bir ortamda hazırlanmış olmasıdır. Anayasa, siyasi partilerin feshedildiği bir ortamda, temsil niteliği bulunmayan bir Danışma Meclisi tarafından hazırlanmış, son şeklini Milli Güvenlik Konseyi vermiş ve demokratik sayılmayacak koşullarda halk oylamasına sunulmuştur.
Kabul tarihi 7 Kasım 1982 olan 2709 sayılı bu Anayasa en son 10 Mayıs 2007 kabul tarihli 5659 sayılı Yasa ile değişikliğe uğratılmıştır. Bir başka deyişle 25 yıl içinde 13 kez değişiklik geçirmiştir. Başlangıç Maddesi iki kez ve bazı maddeleri birkaç kez olmak üzere 72 maddesi değiştirilmiştir. 1982 Anayasasının günümüzdeki halinin demokratik niteliği ile ilk halinin demokrasiye aykırı niteliği birbirinden farklıdır.
Nitekim Çalışma Grubunun belirlediği bir diğer olgu ise; on beş yıl önce Anayasanın Başlangıç bölümünde yer alan ve askeri müdahaleyi meşrulaştıran ibareler, temel hak ve hürriyetler konusundaki aşırı kısıtlamalar, olağan ve olağanüstü dönemlerde yargı denetimi, bağımsızlık ve güvencelerini zedeleyen düzenlemeler, Cumhurbaşkanının statüsü ile ilgili hususlar yaygın eleştirilere konu olmuştur. Bütün bunlar günümüzde Anayasanın “farklılaşmış” haliyle de eleştiri konusu olmaya devam etmektedir.
Bugünkü taslak
Çalışma grubuna göre o yıllarda, yani 1991 ve 1992’de, “acil ve kısmi anayasa değişiklikleri kadar, ulusal mutabakata dayalı yeni bir anayasanın yapılması fikri” kendini kamuoyuna kabul ettirmişti. Çünkü 20 Ekim 1991 seçimlerine katılan siyasi partilerin tümü ve koalisyon hükümeti yeni bir anayasa oluşturulması fikri etrafında birleşmişlerdi. 2007 seçiminden sonra partiler böyle bir fikir etrafından birleşmemiştir. Bugün ortaya çıkan Anayasa değişiklikleri için “ulusal mutabakata dayanan yeni bir anayasa yapılması fikri” yerine, AKP hükümetinin kendi çokluğuna dayalı, henüz AKP tarafından resmi parti görüşü olarak benimsenmemiş ama “yapılmış” hazır bir “Anayasa Taslağı” ve Anayasa değişikliği “fikri” vardır.
1992 yılının “Çalışma Gurubu” Anayasa değişikliğinde bir “ön sorun” olduğunu saptamış ve ne olduğunu şöyle açıklamıştır:
Yeni bir Anayasanın hazırlanmasında (o günkü veya bu günkü) Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkili olup olmadığının tartışılması gerekir…
2008'in ilk hukuki travması: Anayasa değişikliği
Böyle bir Anayasa değişikliği girişime hangi yöntemlere başvurularak başlanabilir?
Günümüzde bu “ön sorun” yine vardır. Henüz yanıtı verilerek çözümünde mutabakata varılmamıştır. Bu şekilde bir ön sorunun varlığını kabul etmeyen ve böyle bir tartışmayı gereksiz gören Hükümet kendi “taslağı” konusunda “görüş” istemekte ve “öneriler” ya da “görüşler” veya “taslaklar” almaktadır. Bu yöntemle Anayasayı değiştirmek istemektedir. Anayasa değiştirme planını ve “değişik anayasa” tasarısını aralık sonu veya ocak ayında Meclise taşıyacaktır. Bu durum ne demokrasiye uygundur ve ne de anayasa değişiklikleri konusundaki geleneklere ve Dünya üzerindeki değişiklik örneklerine uygundur…2008 yılında yaşanacak ilk hukuki travma Anayasa değişikliği olacaktır. Ama demokrasi bu değildir. Hükümet bunu bilmektedir. Bile bile bunun adına “Sivil Anayasa” diyerek Anayasa değişikliğini gündeme alacaktır. Ama bu yöntem sadece Mecliste en çok oyun sahibi olması sıfatıyla Hükümet’in ve onun partisinin sayısal çokluğuna denktir. Böylesi bir tutum içinde davranmak ise; demokrasinin gereği olan “çoğunluk” esasının tam zıddıdır.
"Sivil anayasa"
Yedi yıl önce gazeteci Leyla Tavşanoğlu Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan (13.02.2000) söyleşide Prof. Dr. Bülent Tanör’e “sivil anayasa” kavramından ne anlaşılması gerektiğini sormuş…Tanör’ün verdiği yanıt şöyle:
“…Bir kere, bu isim bana çok sempatik gelmiyor. 'Sivil'den kasıtları askeri olmayansa, askeri olmayan her anayasa demokratiktir, diye de bir kural yoktur. Askeri olmayan her anayasa laiktir, diye de bir kural yoktur. Bence bu anayasadan şikâyetin adı, ya da idealin adı 'demokratik anayasa' olmalıydı.(…) Sivil anayasa, halkın yapacağı anayasa anlamında kullanılıyorsa yanlıştır. Bu, popülizmdir, halk dalkavukluğudur.”
Anayasanın “sivil” anayasa niteliğine kavuşabilmesi yalnızca yapılış sürecine bağlı değildir. Demokratik hukuk devleti ve temel insan haklarını koruyan ve geliştiren bir siyaset ve hukuk zihniyeti olmadan, “sivil” anayasa yaratmak olanaksızdır. Ya da “demokratik anayasa” asıl hedefimiz olmalıdır. (Fİ/TK)