İltifatlar, onurlandırmalar, ödüllendirmeler… Kötülemeler, onursuzlaştırmalar, cezalandırmalar… Tüm verili sistemler bu yöntemleri uygularlar.
Bu uygulamalar ağırlıklı olarak kişiler şahsında yapılır. Bu nedenle ilk bakışta sistemlerin kişileri önemsediği, kişilere karşı sevgi ve vefa ya da kin ve intikam gibi duygular taşıyabileceği sanılır.
Gerçekten de sistemler kişilere karşı duygusal tepkiler gösterirler mi?
Ödüllendirmelerden ve cezalandırmalardan kişiler de paylarını alırlar elbet. Yani, neticede kişiler de mutlu ya da mutsuz olurlar. Ama sistemlerin kişiyi ödüllendirirken asıl hedefi tüm toplumu özendirmek ve teşvik etmek iken, kişiyi cezalandırırken de asıl hedefi toplumu sakındırmak ve men etmektir.
Ayrıca, sadece an düşünülerek değil, gelecek düşünülerek ödüllendirmeler ya da cezalandırmalar yapılır.
Çünkü sistemlerin hem meleklere hem de şeytanlara ihtiyaçları vardır.
Verili sistemlere baktığımızda, her sistemin kahramanlarının ve hainlerinin olduğunu görmek mümkündür. Sistemlerin gerçek manada kahramanları da, hainleri de olabilir elbet ki bunlar olmayan şeyler değil.
Olmasa bile sistemler kendilerine kahramanlar ve hainler yaratırlar; hayali ve zorlamalı da olsa. Zira sistemlerin böylesi figürlere ihtiyaçları vardır.
Kendini sisteme feda edecek kahraman adaylarının yaratılması için kahramanlar, sistem karşıtlarının düştükleri ibretlik durumların canlı tutulması için ise hainler gerekir.
Ödüllendirmeler ve cezalandırmalar çalışma alanlarına da yansır. Zira ekonomi sistemlerin can damarıdır ve daha büyük bir ekonomi daha güçlü bir sistem demektir.
Bu bağlamda işini iyi yapanlara primler verilirken, işini iyi yapmayıp savsaklayanların da maaşlarından kesilir. Ayın – yılın işçisi ya da memuru boşuna seçilmez kimi kurumlarda.
Burda da amaç, işini iyi yapanı mutlu etmek, savsaklayanı üzmek değildir. Amaç, diğer çalışanları özendirmek ya da sakındırmaktır.
Sistemler kendisine herhangi bir katkı sunmayacak durumundaki yaşlılara, engellilere, dul ve yetimlere bile bakar, onlara maaş bağlar.
Sahi, kendi çıkarını her şeyin üstünde tutan şu bencil sistemler nasıl oluyor da kendisine herhangi bir faydası olmayan insanlara bakar ve onlara maaş bağlar?
Bu iyilikseverlik ve vefa nereden geliyor?
Sistemler, mesajlarını bazen dolaylı yollarla verirler. Yaşlılara, engellilere, dul ve yetimlere maaş bağlayarak onların yaşam garantisi rolünü oynayan sistemler, bununla kendi yaşamlarını garantiye almak ister aslında.
Zira sistemin dönmesinde aktif biçimde yer alanlar yaşlandıklarında ya da elden ayaktan düştüklerinde, kendilerine bakacak, ihtiyaçlarını karşılayacak bir sistemlerinin var olduğu bilinciyle sistemi sahiplenecek, daha iyi çalışacak ve sistemin bekası için gerektiğinde fedakârlıkta bulunacaklardır.
Çünkü sistemin bekası, kendilerinin de bekasıdır.
Netice itibariyle; sistemlerin bir kalbi yoktur, onlar duygusuz birer makinadırlar. En büyük değer olarak kendilerini görürler ve kendi bekalarını her şeyin üstünde tutarlar. Bireyi önemsemezler ama topluma mesajlarını birey üzerinden verirler.
Hem, sistemlerin bir kalbi olsa, ölürler. (AB/APK/KU/SD)