Fazla kilolu ya da şişman olmak birçok hastalığa yol açıyor. Şeker hastalığı, kalp hastalığı, kanser başlıca ve en önemlileri. Küresel düzeyde ölümlerin beşinci risk faktörü olduğu ve her yıl üç milyona yakın insanın fazla kiloluğun ya da şişmanlığın yol açtığı sorunlar nedeniyle öldüğü düşünüldüğünde herkesin hemfikir olduğu konu fazla kilolu olmak ya da şişman olmanın bir “halk sağlığı sorunu” olduğu.
Sorunun tanımı konusunda çok sıkıntı yok. Ancak günümüzün önemli sağlık sorunlarına yol açan bir etken ya da temel faktör olarak üzerinde öncelikle durmamız gereken bu soruna gerek bireysel gerekse toplumsal düzeyde yaklaşımlarımızı irdelememiz gerekiyor.
Çünkü bu sorun bireyselleştirildikçe, kişiye bırakıldıkça baş edilmesi zorlaşan bir hal alıyor. Bu konuda hâkim stratejiler ise genelde bireyin davranış değişikliklerini esas alan bir eksende sürdürülüyor. Sadece “enerji alımı ve harcanması” arasındaki dengesizlik temeline indirgenerek “az enerji al, çok harca” gibi bir çözüm yolu sunan yollar soruna bütüncül yaklaşmadan sürdürüldüğü sürece ne kadar etkili olabilir?
Kişinin kilo almasını kolaylaştıran, kilo vermesini ise zorlaştıran çevresel faktörler nelerdir ve nasıl değiştirilir sorusu ve yanıtları eksik kaldıkça dramatik iyileşmeler sağlanması zor görünüyor. Çevreyi de sadece “fiziksel çevre” olarak görmemek gerekli. “Gıda çevresi”, “ev çevresi”, “ekonomik çevre”, hatta belki yeni bir terim olarak “teknolojik çevre” (bizi kuşatan, günlük hayatımızı kaplayan teknolojik her şey) gibi çevresel özellikler içinde etkili faktörler barındırıyor şişmanlık açısından.
Şişmanlıkla ilgili değerlendirmelerde kişinin sosyoekonomik düzeyinin ya da daha geniş bir tanımlama ile “sosyoekonomik çevresinin” önemine dikkat çekiliyor. Başlangıçta merkez kapitalist ülkelere has gibi görünen sorun giderek hem bu ülkelerin farklı toplumsal tabakalarında, hem de bu ülkeler dışında yoksul perifer ülkelerde artış eğilimine girmiş durumda. Bu konuda yapılan çalışmalarda “hızlı modernleşme” ve “kentleşme” dinamikleri sözü edilen başlıklar olarak karşımıza çıkıyor. “Ekonomik geçiş” yaşayan ülkelerde şişmanlık artış hızının en yüksek olduğu grupların, sosyoekonomik düzeyi düşük toplum kesimleri olması çarpıcı bir durum. Aslında “ekonomik geçiş” diye adlandırılan bu dönüşümün alt metnini “neoliberalizm” olarak okuyabiliriz.
“Düşük ve orta gelirli ülkeler” unvanları ile sıkça adlarından söz edilen yoksul perifer ülkeler, bir yandan yeni ortaya çıkan bir sorun olarak fazla kiloluluk/şişmanlıkla baş etmeye çalışırken diğer yanda öteden beri açlık ve yetersiz beslenme sorunlarıyla da ile karşı karşıya. Bu durum “çifte yük” olarak adlandırılıyor. Küresel kapitalizmin elinde “geçiş” yaşayan bu ülkelerin değişen özelliklerinden birini de “beslenme geçişleri” oluşturuyor.
Küresel şirketlerin bombardımanı ile kendi toplumlarının “geleneksel” beslenme alışkanlıklarından “Batı tipi” beslenme tarzına “geçiş” yaşayan bu ülkelerde yüksek kalorili işlenmiş ucuz gıda tüketiminin artması, şeker içeriği yüksek içeceklerin daha çok tüketimi, aktivite azlığı ve malum hızlı yemek endüstrisi “şişmanlık salgınına” yol açan etkenlerden sadece bazıları.
Küresel kapitalizmin sağlıktan barınmaya, ulaşımdan haberleşmeye her alana el atması, kentleşme, teknoloji, gıda, tarım, çevre politikalarının kapitalizmin ihtiyaçlarıyla şekillendirilmesi doğrudan ya da dolaylı yollarla fazla kilolu olmayı, şişman olmayı tetikleyen sonuçlar doğuruyor.
Bu noktada makro düzeyde serbest ticaret anlaşmalarını, malların ve hizmetlerin hem üretiminin hem de dolaşımının serbestleştirilmesini, kentlerin ve yaşam alanlarımızın neoliberal dönüşümünü ve aslında doğrudan sistemin kendisi ile ilgili faktörleri hesaba katmadan fazla kiloluluk/şişmanlık sorununa bakamayız, bakmamalıyız. Hatta “karmaşık bir nedensellik” barındırsa da şişmanlığın yaygınlaşmasının kapitalizmin kürselleşmesinin çıktılarından biri olduğunu ifade edebiliriz. Evrenselliğin bir ölçütü haline getirilen hızlı yemek zincirlerinin, beslenme tarzımıza el atan çok uluslu şirketlerin, teknolojik gelişmelerle çalışma biçim ve yerlerimizi, boş zaman aktivitelerimizi, yaşam tarzımızı belirleyen etkenlerin neden olduğu, bizi oturarak tüketen makineler haline getiren bir çıktı.
İşte size bu aralar sıkça varılan bir yer: “Şişmanlık da aslında küresel bir oyun”!
Biliyorum bu terim bazılarınızın hoşuna gitmeyecek ama bu “tombulluk” meselesi birkaç yazı daha kaldıracak gibi görünüyor. (CY/HK)
ŞİŞMANLIK YAZILARI