Yunanistan'ın Ege'deki en popüler tatil cennetlerinden Kiklad Adaları’nın idari merkezi Siros'ta düzenlenen 7. Siros Uluslararası Film Festivali SIFF'te start verildi.
Her ne kadar Türkiye'de Mikonos veya Santorini kadar meşhur değilse de, kendine has mazisinin zengin izleriyle Siros Adası'nın, özellikle kültürel turizmin çekim merkezlerinden olduğu kesin.
Yüzyıllar boyunca deniz ticaretiyle büyük başarılar elde ederek iştigal etmiş olan adalılar ekonomik güçlerini kültüre, mimariye, sanata aktarmayı daima bildiler.
Adanın baş şehri olan Ermoupolis'te Milano'daki Scala operasının ufak da olsa bir replikasının, ünlü Apollon tiyatro binasının aktif varlığı, verilebilecek örneklerden sadece bir tanesi.
Durumun bilincinde olan festival organizatörleri çıtayı biraz daha yükselterek son zamanlarda iyice çoğalan sıradan film festivallerinin yerine sinema sanatının nadide örneklerinden oluşturulmuş, ayrıksı ve seçkin bir programla karşımızdalar.
En büyük sponsorları Niarchos Vakfı’nın dışında ulusal ve yerel yönetimle birçok özel girişimin desteğini arkalarına alan SIFF yöneticileri açılış gecesiyle kaliteye verdikleri önemi kanıtladılar.
Girişi Ermoupolis'in görkemli meydanı Miaouli'ye bakan, geniş Pallas sinemasının açık hava salonu nezih ve coşkulu bir kalabalığı ağırladı. Etkinlik yönetici ve programcılarının yaptığı mütevazı açılış konuşmaları sonrasında perdeye bu sene kaybetmiş olduğumuz değerli sinemacı Agnès Varda'nın Nausicaa adlı filmi yansıdı.
Yaros adasının yanı başında
Yunanistan'ın Albaylar Cuntası döneminde Paris'te sürgünde yaşayan politik şahsiyetlerle yaptığı görüşmeler Varda için aslında kendi kimliğini bulma çalışmalarındandı. Anadolu'dan göç etmiş olan babasının köklerini bir tarafa bırakıp Avrupa'da yepyeni bir kimlikle hayata başlamayı tercih etmiş olması Varda'nın içinde bir boşluk yaratmıştı.
Çeşitli ifade biçimlerini harmanlayarak ortaya çıkardığı, belgeselle kurmacayı iç içe sunduğu Nausicaa filmi çarpıcı siyasi mesajını günümüze başarıyla aktardı. Yunanistan'ı Nazi işgalinden kurtarmış olan yurt severlerin İngiltere ve ABD güdümlü politikalar yüzünden yıllar boyunca düşman muamelesi görmeleri, İç Savaş yılları ve Albaylar Cuntası döneminin sansürcü, baskıcı, işkenceci ruhu büyük bir açıklık ve samimiyetle aktarıldı.
Özellikle sanatçılar, yazarlar, felsefeciler, kısacası entelektüeller hedef alındığından Varda'nın Paris'te odaklandığı bu şahsiyetler ülkede yaşanan bu acı süreçleri ve sürgünlerini büyük bir ustalıkla, aynı zamanda da derin bir duygusallıkla ifade ettiler.
Filmde şarkıları ve gencecik görüntüsüyle bizi şereflendirenler arasında Maria Farandouri gibi sanatçılar olduğu gibi, Siros'un yanı başındaki Yaros adasına sürgün edilmiş Manolis Glezos'un anılarını da dinledik.
Avrupa Birliği parlamentosuna girmiş en yaşlı politikacı ünvanını taşıyan Glezos'un, yüzyıllar boyunca her türlü vahşetin acımasızca uygulandığı zindan adası Yaros'tan Siros'taki bizlere seslenmesi manidardı.
Romalılar döneminden itibaren sürgün adası olarak kullanılan Yaros, Yunanistan'ın İç Savaşı sırasında, ayrıca Albaylar Cuntası döneminde de muhalifler, sosyalistler, solcular ve komünistlere karşı kullanılmış, "Akdeniz'deki Konsantrasyon Kampı" sıfatına layık görülmüştü.
İdari olarak da Siros'a bağlı olan, uzun zamandır terk edilmiş Yaros Adasına çok özel izinlerle ancak gidilebiliyor. Belki de bu sayede Akdeniz foku popülasyonun en geniş grubu orada yaşamayı sürdürüyor; bütün su altı dünyasının bu izolasyon süreci sırasında rahat bir nefes aldığı da kesinlikle söylenebilir.
Dolunayda Vampir
SIFF'ın ilk gecesi için öngörülen ikinci gösterim Carl Theodor Dreyer'in klasiği Vampir'di. 1932 yılında çekilmiş olmasına rağmen korku filmi listelerinde hâlâ yer alan, çağınının ilerisindeki Vampir, Miaouli meydanında halka açık bir gösterimle seyirciye ulaştı.
Yunanistan'ın Osmanlı'ya karşı yürüttüğü bağımsızlık savaşının kahramanlarından Andreas Miaoulis'in adını taşıyan meydana hâkim, Ermoupolis Belediye binasının merdivenleri tribün vazifesi gördü. Gösterişli binanın muhteşem mermer merdivenlerine oturanlar perdenin tam arkasında o arada parlamaya başlayan dolunayı da zevkle seyrettiler. Bestecilik ve şarkıcılığının yanında birçok müzik enstrümanı çalmakla ünlenen dünya çapındaki Ela Orleans sessiz filme canlı bir performansla eşlik ediyordu.
Başlarda bir tabak bütünlüğünde gördüğümüz dolunayın monotonluğuna bulutlar yavaş yavaş müdahale etmeye başladı; sık sık çeşitli koyulukta lekeler oluşturdular, ama yine de geçip gidenler çoğunluktaydı. Derken ay tamamıyla kayboldu. Kısa bir süre sonra ilk damlalar yere düşmeye başlayınca, büyük bir olasılıkla filmin içeriğinden de rahatsız olan bazı seyirciler meydanı terk etmeye koyuldular.
SIFF'in teknik ekibi önce sanatçıyı, sonra da teknik ekipmanı plastik brandalarla örttüler. Orleans istifini hiç bozmadan gösterime büyük katkıda bulunup atmosferi yoğunlaştırmış eşliğinin kreşendosuna geçti, vokal kapasitesini de layıkıyla konuşturdu. Gösterimin sonunda filmi benim gibi palmiyenin koruması altında seyretmiş olanlar dahil, Orleans geride kalan sadık sanat severlerce hararetle alkışlandı.
Festivalin ilk günü, öngörülen program uyarınca Ciel Beach Bar'da yapılan açılış partisiyle, geceyarısını çok aşkın saatlerde sona erdi.
16-21 Temmuz tarihlerinde düzenlenmiş olan SIFF, Siros adasında heyecanla devam ediyor… (RL/EKN)