Türkiye Cumhuriyeti sırlar kalkanına sığınıyor. Bütün otoriter/totaliter sistemlere sahip devletler gibi…
“Devlet sırrı olan nedir, nerede bulunur, ne yaparsak bu sırrı ifşa etmiş oluruz?” sorularının cevabı yok. Devlet sırrı kanunlarda tanımlanmış değil. Bu belirsizlik sizi birden yargı huzuruna çıkarabilir. Devlet sırrı, gizlilik gibi kavramlara dayanak teşkil eden “milli güvenlik siyaseti” kavramının oluşturduğu bir yapı var Türkiye’de.
Adalet Bakanlığı'ndan, Milli Piyango idaresine, çevre ile ilgili bakanlıklardan maliyeye, İçişleri Bakanlığı'na kadar herkes uymak zorunda bu milli denilen gizli siyasete. Gizli siyaset diyoruz, bu milli siyaset, gizli “milli siyaset belgesi”nde yer alıyor(muş).
Devlet kurumları da kuruluş yasalarında “emir” olarak belirtilen bu siyaseti uygulamak zorunda.Anayasa üstü bir belge ama gizli!
Milli Siyaset Belgesi ile ilgili İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) bireysel şikayet başvurusu var Anayasa Mahkemesi'ne. Bakalım ne diyecek mahkeme?
4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu bu geniş kapsamlı sır alanını yazıyor. Kendi mevzuatında gizli olarak nitelenen bilgiler (9 ve 28.maddeler), ilgili makamların takdiri ile gizli denilen bilgiler (9.madde), bu kanunda sayılanlar (15.maddeden 27. maddeye kadar olan). Adli olaylarla ilgili olanlar da (madde 20) buna dahil.
Bu maddelerde yazılanlarla ilgili insan ve yurttaş olarak bilgi edinemiyorsunuz. Hatta Türkiye Büüyük Millet Meclisi (TBMM) bile hazırladığı kendi iç tüzüğünde bile (105/son) kendisine yasaklıyor, gizli alanlar, konular yaratarak.
Araştıramıyor, soruşturamıyor, bilgi edinemiyor ve halkı bilgilendiremiyor. Yasama gücüne karşı onun üstünde yasal düzenlemeler var.
Bundan on yıl önce (2003) “düşünce suçu(!?)na karşı Girişim” için “Türkiye’de bilgi edinme, düşünce-ifade ve iletişim mevzuatı” adlı kitabı yazan M. Semih Gemalmaz ve H. Burak Gemalmaz, sır kavramının geçtiği 50, gizlilik kavramlarının geçtiği 75 mevzuatın yürürlükte olduğunu saptamışlardı (s.248).
Bugün de pek çok yeni yasa çıkmış olmasına karşın sır, devlet sırrı, gizlilik kavramları ve kapsadığı alanlar konusunda bir ilerleme yok.Devlet Sırları Kanunu Tasarısı Hakkında ise 29 Nisan 2013 tarihinde Bianet’te yayınlanan Fikret İlkiz makalesine bakılabilir.
Sırlara yaslanan devlet, genellikle zorla kaybetmelerde, faili meçhul cinayetlerde ve kitlesel katliamlarda, kendi sorumluluklarından kurtulmak için bu yola başvuruyor.
Oysa herkesin hakikati bilme hakkı var.
Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasi Haklar uluslar arası Sözleşmesi’nin 19. maddesi herkesin ülke sınırları tanımaksızın “bilgiye erişim hakkı”nı düzenliyor. Bu bir insan hakkı.
Ama bakın, ”Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu”nun raporuna ulaşmak için TBMM’nin internet sitesine girdiğinizde karşınıza “Ulaşmaya çalıştığınız internet sitesi İstanbul 12. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 08.03.2013 tarihli 2013/209 D. İş ve / sayılı kararı ile erişime engellenmiştir” yazısı çıkıyor.
Yasama organının hazırladığı bir rapora erişemiyorsunuz. Gerekçe de yok kararda. Genellikle Türkiye yargısının kararlarında gerekçe yoktur. Olan şey yasa maddelerinin hüküm fıkrasında yer almasıdır.
Peki 11 Mayıs 2013 tarihinde Reyhanlı’da 50’in üzerinde insanın ölümüne ilişkin olayla ilgili bilgiye ulaşabilir misiniz?
Reyhanlı Sulh Ceza Mahkemesi’nin aynı günlü ve 2013/584 D. İş sayılı sayılı, gerekçeden yoksun kararına göre, ulaşamazsınız. Karar geneldir ve bütünüyle sansür hükmündedir.Başbakan’ın kararı “doğru,yerinde bulması” hukuksal değil siyasal bir değerlendirmedir ve bu değerlendirme de hukuka aykırıdır.
Kararla her türlü bilgiye erişim hakkınız ve bu bilgileri yayma hakkınız engellenmektedir.
Kamuoyunun karşısına Ceza Muhakemesi Kanununun 153.maddesini dikmektedirler: “Hazırlık soruşturması gizlidir efendim.”
Karar verildikten hemen sonraki saatlerde aralarında Adalet Bakanı'nın da olduğu heyet kamuoyuna bilgiler aktarmıştır. Soruşturma makamı savcılıktır ama kamuoyunu bilgilendirmesi gereken savcılık suskundur.
Yürütme gücünün bir parçası olan İçişleri Bakanı adli soruşturma hakkında bilgi vermiş, kanaatini açıklamış ve değerlendirmede bulunmuştur. Bakan sadece şüphelilerin adlarını söylememiştir.Bu durumun hukukun üstünlüğü ilkesiyle çeliştiği açıktır.
Bütün dünya televizyonlarında olayla ilgili bilgilere, görüntülere erişebiliyorsunuz ama Türkiye’de Türkiye toplumuna bu konudaki bilgilere ulaşması yasaklanıyor, görüş oluşturması, bunları yayması yasaklanıyor; yayın organlarının habere ulaşma,değerlendirme ve yayma hakkı yasaklanıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına aykırı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 10/2. maddesindeki ölçütler ihlal edilerek verilmiş mahkeme kararlarıyla ifade özgürlüğü hakkı ihlal ediliyor.
Roboski’de, 28 Aralık 2011 tarihinde 34 cana kıymıştı devletin uçaklarından atılan bombalar. Emri verenler hakkında 500 gündür suskun soruşturma makamları. Ne güzel, dosya üzerinde gizlilik kararı var. Kimse şüpheli değil. Kimse henüz ifade vermedi. Kimse tutuklanmadı. Kimse hakkında dava açılmadı.Hiçbir mağdur yakınına,avukatına bilgi verilmedi. Türkiye kamuoyu hiçbir soruşturma makamı tarafından bilgilendirilmedi. Şu ana kadar izlenen tüm usuller AİHS 13. maddesindeki etkili başvuru yoluna aykırı.
Gizlilikle korunan, yaşam hakları ihlal edilenler mi, yoksa yaşam hakkını ihlal edenler mi? Varın siz karar verin.
Biliyoruz ki herkesin insan ve yurttaş olarak hakikati bilme hakkı ve adalet beklentisi var. Herkesin bütün zorla kaybetmelerle, faili meçhuller ve katliamlarla ilgili bilme ve bu olayların faillerinin yargılanmaları ve cezalandırılmalarını isteme hakkı var.
Devletin de mağdurları, yakınlarını ve kamuoyunu bilgilendirme ve hesap verme yükümlülüğü var. Evet,var!
İnsan haklarını koruması gereken yargının da hakikati bilme ve adalet arayışlarına karşı oluşturduğu tutumu da görmekteyiz.
Sırlara, gizliliğe yaslanmış devletler, şeffaf olmayan o nedenle de hesap verebilirliği bulunmayan devletlerdir. Demokrasi, şeffaflığı ve hesap verebilirliği gerektiriyor. Türkiye henüz o standardı yakalayamadı. Bu konuda yüksek bir politik iradenin sergilendiğini de söylemek mümkün değil. (HÖ/BA)