Celtic'in sosyal, siyasi ve kültürel arkaplanı ancak Glasgow Rangers'ın arkaplanı bağlamında kavranabilir, ya da tam tersi," diyor İskoçya'da futbol takımlarının sosyal kimlik inşasındaki rolü üzerine yapılmış bir akademik çalışma. Daha popüler bir metinse, "Rangers'ın sonu çoktan belliydi. Kendilerini Celtic'in Avrupa şampiyonluğu başarısına eş bir Kutsal Kase'nin peşinde heba ettiler," sonucuna varıyor.
Oluşturdukları ekonomik yarara-2005 tarihli bir rapora göre yılda 120 milyon euro-atfen rekabetleri "Old Firm" (Koca Şirket) olarak anılan bu iki köklü takımdan Glasgow Rangers bugünlerde kelimenin tam anlamıyla can çekişiyor. Bir bölümü vergi borcu olmak üzere toplam 134 milyon sterlin civarındaki borcu nedeniyle kayyuma devredilen Rangers'ın sabık başkan David Murray döneminde elde ettiği kimi şampiyonlukların da geri alınması söz konusu.
Bu noktaya art arda üç yıllık lig şampiyonluğu başarısından sonra-10 puanı silinince geçen yılki şampiyonluğu düştü-gelmiş olmasındaki ironi bir yana, Rangers "camiası" için daha da trajik olanı önümüzdeki yıl İskoç Premier Ligi'ne (SPL) katılabilmelerinin ligde yer alan diğer 11 kulüpten yedisinin iki dudağından çıkacak sözcüklere bağlı olması. Ve tabii ki, önümüzdeki sezonun fikstür çekimine "12'nci Kulüp" olarak katılan takımın Glasgow Rangers olup olmayacağına karar verecek kulüplerden biri "Old Firm"ün diğer yarısı, "düşman kardeş" Celtic.
Toplamda kazandıkları 97 lig, 68 İskoçya Kupası ve 41 İskoçya Lig Kupası şampiyonluğu ile mütevazı İskoçya futbolunu domine eden bu iki takım arasındaki "ezeli rekabet" kuru bir husumetten çok kökleri 18. yüzyılın başlarına kadar uzanan dini-siyasi ve etnik bir ayrışmaya dayanıyor.
Toplumsal kökler
Glasgow Rangers 1872'de bir grup genç tarafından kuruldu. Adını bir İngiliz rugby kulübünden alan kulüp, çok geçmeden önemli bir role soyundu: Celtic'in İskoç futbolunda ilk yıllarda kurduğu hakimiyeti kırmak. Birçoklarınca "İskoçların ulusal prestijini korumak" olarak da okunan bu hedef çok sayıda taraftar buldu. 1888'lerde, kısa zamanda sıkı bir Protestan-Birlikçi kimlik geliştiren kulübün başkanlığına seçilen John Ure Primrose birlik yanlısı Ulster Orange cemaatiyle siyasi bir ittifak oluştururken anti-İrlandalı ve anti-Katolik duygularını yüksek sesle ifade etmekten çekinmeyecek, kendisi ve kulübünün masonluğa olan bağlılığını belirtecekti.
Rangers, coğrafi konumu itibarıyla Glasgow'da Protestanlığın kaleleri olarak görülen tersanelerle de yakın bir bağ kurmuştu. Belfast merkezli gemi inşa şirketi Harland and Wolff 1912'de Glasgow'da bazı tersaneleri satın aldığında Ulster Orange cemaatinden birçokları Glasgow Rangers'a destek vermeye başlamıştı. Kimilerine göre İskoçya'da mezhepçiliğin başlangıcı açısından önemli bir gelişmeydi bu. Aynı dönemde Celtic kulübünün bazı sözcüleri özerk yönetime (Home Rule) açık desteklerini belirtirken, kulüplerini Ulster birlikçiliğinin toplanma noktası olarak gören Rangers taraftarlarının Protestan kimliği giderek keskinleşiyordu.
Celtic ise 1707'de İngiltere'yle yapılan Birlik Anlaşması sonrasında ortaya çıkan işgücü ihtiyacını karşılamak üzere İskoçya'ya önce mevsimlik işçi olarak gelmeye başlayan, Büyük Kıtlık (1845-49) döneminde ise kalıcı olarak yerleşen Katolik İrlandalı göçmenlerin ya da bugünkü tanımıyla İrlandalı İskoçların takımı.
Kulüp, 1888'de hem Glasgow'un Doğu Yakası'ndaki yoksullar için para toplamayı hem de Katoliklerin inançlarına bağlılığını korumayı, cemaatin güven ve maneviyatını geliştirmeyi amaçlayan bir hayır kurumu olarak kuruldu. Kurucu, Katolik Marist Cemaati üyesi Brother Walfrid (Andrew Kerins) futbolun bu konudaki potansiyelinin farkındaydı. Celtic adını öneren de oydu, bu ismin kulübün İrlandalı-İskoç kökenini vurguladığını düşünüyordu.
Rangers'lıların Celtic'liler karşısında benimsediği ilişki modeli, İskoçya toplumunun geneline hakim bir tutumun mikro ifadesiydi: yeni (Katolik İrlandalı İskoçlar) üzerinde egemenlik kurumlarını inşa etmeye çalışırken ona evrensel ve meşru gördüğü tek kültür olarak kendi kültürünü dayatan eski (Protestan İskoçlar).
Celtic'li içinse kulübüne verdiği destek, İrlandalılık ve Katolikliğin reddedilen İrlandalı-İskoç kimliği yerine geçen değişebilir terimler olarak kullanıldığı bir ülkede acımasız bir hayatın günlük sıkıntılarının telafisi anlamına geliyordu.
Old Firm akşamı aile içi şiddet
İki kulüp arasındaki bu gerginlik hem saha içinde hem saha dışında devam ediyor: Rangers'lılar kendi stadyumları Ibrox'ta oynanan Old Firm maçlarında Birlik bayrakları ve Ulster pankartları açıyor, Celtic Park'ta üç renkli İrlanda bayrakları dalgalanıyor. Rangers taraftarları 2002'deki bir maçta Celtic taraftarlarının salladığı Filistin bayraklarına, evet, İsrail bayraklarıyla cevap vermişti.
Rangers'lıların ırkçı tezahüratları vakayıadiyeden. İrlandalı göçmenlere atıfta bulunan "Kıtlık Şarkısı" sık sık ırkçılık karşıtı grupların tepkisiyle karşılaşıyor: "Kıtlık bitti ya / Neden dönmezsin memleketine!" Yöneticileri de masum değil. 1999'da Rangers'ın başkan yardımcısı "kraliyet onurlu" hukukçu Donald Finlay, kulübün İskoç Kupası'nda elde ettiği başarıyı kutlamak üzere katıldığı bir taraftar etkinliğinde "Billy Boys" adlı mezhepçi şarkıyı söylerken kameralara yakanınca istifa etmek zorunda kaldı. İskoç Barosu ise Finlay'e 3 bin 500 euro para cezası verdi.
Saha içi ve saha dışı şiddet Old Firm maçlarının bir başka ayrılmaz parçası. Maç günlerinde aşırı içkiye bağlı darp ve aile içi şiddet olaylarında artış görülüyor. Polis, 2011'de Ibrox Stadyumu'nda yapılan ve Rangers'ın 4-2 galibiyetiyle sonuçlanan bir Old Firm karşılaşması sonrasında yayınladığı raporda olağan hafta sonlarında 67 olan aile içi şiddet olayı sayısının 142'ye yükseldiğini açıklamıştı. Old Firm maçlarının oynandığı hafta sonlarının olay ortalaması ise 107 idi. İskoç Polis Federasyonu Başkanı Les Gray İskoç Radyosu'na verdiği bir röportajda şöyle diyordu: "Kişisel tavsiyem şu: Eğer iş nedeniyle mecbur kalmazsam bir Old Firm akşamında hayatta sokağa çıkmam."
1995'te üzerinde Celtic forması bulunan Mark Scott, Ranger taraftarlarının oturduğu bir "pub"ın önünden geçerken bıçaklanarak öldürüldü.
1980'de Hampden Park'ta oynanan ve Celtic'in uzatmalardan sonra 1-0 kazandığı İskoçya Kupası finali sonrasında sahaya inen Rangers taraftarları polisle çatışınca çıkarılan bir yasayla stadyumlarda alkol satışı yasaklandı.
Ortada kalan kupa
Daha eski bir olay: 1909'da İskoçya Kupası'nın beraberlik üzerine tekrarlanan ikinci maçında bu kez her iki takımın taraftarları sahaya indi. İki takımın daha önce oynadığı Glasgow Kupası maçlarının bol bol beraberlikle sonuçlanmış olması, taraftarlarda karşılaşmaların daha fazla hasılat edilmesi amacıyla bilerek tekrarlandığına ilişkin bir kuşku yaratmıştı. 1909'daki final de 2-2 beraberlikle sonuçlandı. İkinci maç bu kez 1-1'lik beraberlikle sonuçlanınca taraftarlar yarım saatlik uzatmayı beklemeye başladı. Oysa İskoç Futbol Federasyonu (SFA) yarım saatlik ek sürenin sadece üçüncü bir maçın oynanması halinde uygulanmasını öngörmüştü. Maçın uzamayacağını anlayan 6 bin taraftar işin içinde bir bityeniği olduğuna iyiden iyiye kanaat getirince Hampden Park'ı kelimenin tam anlamıyla yakıp yıktı. İki kulüp üçüncü maçı oynamak istemeyince, SFA bu isteği memnuniyetle kabul etti, o yılın şampiyonu tescil edilmemiş, kupa ve madalyalar elde kalmış oldu.
Geçen yıl Celtic menajeri Neil Lennon ve iki ünlü Celtic taraftarına bombalı paketler gönderildi. Posta hizmetleri Lennon'a gönderilen pakete bir depoda el koyarken, diğer iki araç gönderildiği adreslere ulaştı. Ancak paketler şüpheli görülerek açılmadı. Bombalı paketleri gönderen iki Rangers taraftarından birinin Ulster Gönüllü Gücü gibi kraliyet yanlısı Protestan örgütlerin destekçisi olduğu ortaya çıktı.
Adamına göre gol
İşler, Old Firm'in futbol ötesi ritüellerle örülü çekim alanına giren oyuncular için de fazlasıyla çetrefil. Glasgow Rangers'ın 1989'da 1. Dünya Savaşı'ndan sonra transfer ettiği ilk ünlü Katolik oyuncuysanız işiniz nasıl kolay olabilir ki? Simon Kuper, "Futbol Asla Sadece Futbol Değildir" adlı kitabında bir Rangers taraftarının Maurice Johnston'la ilgili şu sözlerine yer veriyor:
"Mo Johnston gol attığı zaman bunu gol olarak kabul etmeyen taraftarlar vardı ve eğer maç o golle biterse, sonucun 0-0 olduğunu ısrarla savunurlardı. Maçlarda Mo Johnston lehinde tezahürat yaptıkları için dayak yemenin eşiğine gelen insanlar gördüm. Garip olan şu ki, aleyhine yapılan tezahürat bittiği anda Mo daha kötü oynamaya başlıyordu."
Johnston, her iki mezhebe küfür ettiği sonra da İranlı yazar Salman Rüşdi'ye benzer önlemler aldığı gerekçesiyle basında "İskoç futbolunun Rüşdi'si" ilan edilince çareyi Glasgow'dan Edinburgh'a taşınmakta bulmuştu. Bu eve de Celticli taraftarlarca molotof kokteyli atılması üzerine kendisini gün boyunca kollayan bir koruma tuttu. Ancak Celtic'liler bu kez babasına saldırdı.
1990-95 arasında oynadığı Rangers'da sezon başına 20 gol gibi yüksek bir ortalama tutturan Mark Hateley bile Katolik olduğu söylentileri dolaşmaya başladıktan sonra taraftarın gözünden düşmüştü. Bir taraftar yine Simon Kuper'in aynı adlı kitabında şöyle anlatıyor:
"Hateley oynadığı zaman taraftarlar 'Haydi bastır Kraliçe'nin 10'u,' diye bağırıyor, asla 'Kraliçe'nin 11'i' demiyorlar, çünkü Hateley'i saymıyorlar."
Paul "Gazza" Gascoigne, 1998'de Celtic Park'ta sezon öncesi oynanan bir özel maçta flüt çalıyormuş gibi yapınca Celtic'lilerin öfkesine maruz kaldı. Aynı jesti 1995'te Steaua Bükreş'e karşı oynadığı bir maçta da yapmış ama kimse farkına bile varmamıştı. Durum bu kez farklıydı, Celtic taraftarı bu hareketi kraliyet yanlısı bir sembol olarak görüyordu. Rangers, yaptığı gaftan bihaber Gascoigne'e 20 bin euro ceza verdi.
Para batırır mı, çıkarır mı?
Old Firm, sağladığı ekonomik faydayla hem Glasgow şehri hem de İskoçya için futboldan daha fazlasını ifade ediyor. Strathclyde Üniversitesi Fraser of Allander Enstitüsü 2003-2004 sezonuyla ilgili olarak yaptığı bir araştırmada, Old Firm'ün, yılda ürettiği 120 milyon dolarlık parasal büyüklükle Edinburgh festivallerinde elde edilen nakit miktarını üçe katladığını bulguladı. Bu rakam, taraftarların seyahat ve yiyecek giderlerinin yanı sıra maçlardaki harcamalarını içeriyordu.
Old Firm o yıl ayrıca esas olarak oteller, pablar ve ikram servisi olmak üzere -her iki kulüpte çalışan 876 personel dahil- 3 bin 56 kişilik bir istihdam yaratmıştı.
"Sizin Hiç Paranız Yok ki," Rangers'lıların Old Firm maçlarında sık tekrarladığı bir şarkı(ydı). Celtic'in daha yoksul olduğu bir dereceye kadar doğru olsa da her iki kulüp de Forbes dergisinin her yıl tekrarladığı Dünyanın En Değerli Futbol Takımları listesine belirli aralıklarla girebiliyordu. Hatta Rangers en son 2009'da 154,5 milyon euroluk takım değeri ve 103 milyon euroluk yıllık geliriyle 25 takımlık listenin son sırasını işgal ederken, Celtic 174 milyon euroluk takım değeri ve 117 milyon euroluk yıllık geliriyle onun iki basamak üzerinde, 23'üncü sırada yer alıyordu.
Şimdi hem Rangers hem de İskoç ekonomisi bu denklemin bozulması tehlikesiyle karşı karşıya. 1988'de satın aldığı kulübün 1996-1997 sezonuna kadar sırasıyla arka arkaya dokuz kez şampiyon olmasına vesile olan eski başkan David Murray, aynı zamanda bugünkü felaketin önde gelen sorumlularından biri olarak görülüyor.
Rangers 54 kez lig, 24 kez İskoç Lig Kupası, 33 kez İskoçya Kupası şampiyonu oldu. Bu üç kupayı aynı yıl içinde tam yedi kez kazandı. 1961'de Avrupa Kupa Galipleri Kupası finaline ulaşan ilk Britanya takımı oldu. 1961 ve 1967'de iki kez finalde kaçırdığı bu kupayı 1972'de İskoçya'ya getirdi. 2008'de ise UEFA Kupası'nı final maçında kaçırdı.
Böyle bir takımdan daha ne istersiniz? Tabii ki Celtic'in yaptığından daha fazlasını: Murray'nin -ve Rangers camiasının- peşinde olduğu şey Celtic'in 1967 yılındaki Şampiyonlar Ligi (o zamanki adıyla Avrupa Kupası) şampiyonluğunu tekrarlamaktı. 1998'de kendisiyle yapılan bir söyleşide mali stratejisini şu sözlerle özetliyordu Murray: "Celtic'in harcadığı her beş pounda karşılık biz 10 pound harcayacağız."
Bu uğurda 90'lardan bugüne yükselen bütün imkanları sürdürülemez bir harcama stratejisiyle hesapsızca kullandı: krediler, sponsorluklar, fonlar, yayın/reklam anlaşmaları, çeşitli mali enstrümanlar.
1989'da Rangers'ın "kırmızı çizgilerine" rağmen yaptığı Maurice Johnson transferini açıklarken, "Futbol artık o kadar da kolay bir spor değil," diyordu, Protestan kimliğinden sıyrılmasını isteyen sponsorlarını ancak bu transferle ikna edebilmişti.
1998 yılında menajerlik görevine getirilen Hollandalı Dick Advocaat 2001 Aralık ayında istifa ettiğinde kulübün borcu 52 milyon euro civarına yükselmiş, Rangers'ın başarılarına tanıdık bir süreç eşlik etmeye başlamıştı: Maliyeti yüksek oyuncularla "yolların ayrılması", "bonservisi elinde" oyuncuların transfer edilmesi, "Acılı bir süreç yaşayabiliriz," demeçleri.
Murray sonunda 1988'de 6 milyon euro'ya aldığı kulübü geçen yıl borçlarına bağlı olarak 1 euro gibi sembolik bir bedel karşılığında Craig Whyte'a devretti. Kimilerine göre Whyte, satın aldığında zaten son nefesini vermekte olan kulübün cesedini didikleyen bir leşçiden başka bir değildi. Nitekim, SFA yaptığı araştırma sonunda Whyte'ın bir futbol kulübünü yönetmeye uygun vasıflara sahip olmadığına hükmetti. Kulübe 12 ay transfer yasağıyla birlikte 160 bin sterlin para cezası verirken, Whyte'ı da ömür boyu futboldan men cezasına çarptırdı.
Rangers kayyum yönetimi altına girdi. Kayyum olarak atanan Londra merkezli mali müşavirlik şirketi Duff & Phelps kulübün kağıt üzerinde yaklaşık 58 milyon sterlin gözüken toplam borcunun 12 Nisan 2012 itibarıyla 134 milyon sterline yükseldiğini belirledi.
Haziran ayında kulüp yönetiminin vergi idaresi ve mahkemeye sunduğu ödeme takvimi ve borç yapılandırılması resmi olarak kabul görmediği için kulüp tasfiye masasına devredildi.
Gönüllüler ve Sheffield United eski başkanı Charles Green'in oluşturduğu konsorsiyum kulübün Ibrox Stadyumu ve Murray Park'ın da içinde bulunduğu varlıklarını satın alabilirse Rangers yeni kurulacak bir şirket vasıtasıyla Old Firm'ün parçası olmaya devam edecek. Tabii ki rakipleri izin verdiği takdirde.
Şimdi şu aralarında "ezeli rakibin" de bulunduğu 11 kulüp "Old Firm'ümüzün marka değerini düşürmeyiz," der, David Murray de kendini İskoç Futbol Federasyonu başkanlığına seçtirir mi acaba?
"Futbolda bunlar da var." Yok mu? (TG/YY)