Türkiye'de tarih genellikle Türkler üzerinden anlatılır. Bu, özellikle şehir tarihlerinde dikkat çekicidir. İlkokul 3. sınıftan itibaren "şehrimizin tarihi" bahsine müfredatta yer ayrılmıştır.
Burada genellikle o şehrin Türkler tarafından kurulduğu ya da şehrin adının Türkçe bir kavramdan geldiği öğretilir; şehrin Türklüğüne dair efsaneler aktarılır.
Tokat şehrinin isminin, bu şehrin kurucusu olan "Turani aşiretlerinden Togaitler"den geldiğine dair bir bilgiye sadece ilkokul çocuklarına ezberletilen metinlerde değil ciddi ansiklopedilerde bile rastlayabilirsiniz.
Bu söylenenlerin, Türklerin ancak 11. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya girdiğine dair en temel bilgilerle çelişiyor olması hiç önemsenmez. Şehirlerin tarihinde yer alan Müslüman olmayan unsurlardan bahsetmek gerektiğinde ise bunlar ancak olumsuz bir imaj içinde resmedilirler.
Onların o şehri var eden unsurlardan olduklarına ve şehrin sosyal, ekonomik hayatı içindeki rollerine hiç değinilmez: 20. yüzyıl başında birden ortaya çıkarlar, düşmanla işbirliği yaparlar, Türkleri arkadan hançerlerler. Sanki hiç yaşamamış, sadece ihanet etmişlerdir!
Tarihin bu şekilde öğretilmesi, kendisinden farklı olan unsurlara saygıyla bakmayan, boş milliyetçi böbürlenmeler içinde kendini tatmin eden kuşaklar yetiştirmekten öte bir yarar sağlamamaktadır.
Bu tarih anlayışını bir ölçüde kırmak için yaklaşık dört yıl önce bir kitap projesi geliştirdim. Kitapta, 20. yüzyıl başında Türkiye'nin farklı yerleşim yerlerindeki Ermeni varlığı, yine bu döneme ait görsel malzeme eşliğinde sunulacaktı.
Orlando Carlo Calumeno adlı bir koleksiyoncunun elinde 20. yüzyıl başında Türkiye'nin çeşitli yerleşim yerlerini gösteren 4.000 kadar kartpostal vardı. Hemen hepsi 1895-1914 yılları arasında üretilen bu kartpostalların önemli bir kısmı Ermenilerle ilgiliydi: Çeşitli şehirlerdeki Ermeni mahallelerini, Ermeni kilise, manastır, okul ve yetimhanelerini; Ermenilere yönelik olarak kurulmuş ve genellikle de Ermenilerin yararlandığı misyoner okullarını, yetimhanelerini, hastanelerini resmeden kartpostallar; bir Ermeni editör tarafından hazırlanmış veya fotoğrafı bir Ermeni fotoğrafçı tarafından çekilmiş kartpostallar; bir Ermeni tarafından başka bir Ermeniye.yollanmış, üzerinde Ermenice yazılar bulunan kartpostallar; Ermenilere ait fabrika, otel, ticarethane gibi yerlerin tanıtıldığı kartpostallar.
Bu kartpostalların görsel unsurlar olarak yer alacağı kitabın metninin, bugünkü Türkiye sınırları içinde yaklaşık 100 yıl önceki Ermeni varlığının genel bir dökümünü içermesi düşünüldü: 20. yüzyıl başında Ermeniler Türkiye'nin neresinde yaşıyorlardı; bulundukları şehirlerin ekonomik, sosyal, kültürel hayatlarında nasıl bir yere sahiptiler; hangi ticaret ve sanayi dallarında ileriydiler; hangi mahalleler Ermeni mahallesi olarak adlandırılırdı; hangi köyler Ermeni köyüydü; nerede hangi kiliseleri, manastırları, okulları vardı; hangi gazete ve dergileri yayınlarlardı?
Türkiye'de okullarda öğretilen ya da popüler tarih yayınlarında aktarılan tarih bilgisinde Ermenilere olumsuz bir imaj haricinde pek yer ayrılmadığına değinmiştim. Akademik tarihçilik de benzer problemler içindedir.
Türk tarihçileri arasında Ermenice bilen ve Ermeni tarihini Ermeni kaynaklarından da araştırarak aktaran hiç kimse yoktur. Bu nedenle 100 yıl önce Türkiye'deki Ermeni varlığını ortaya koyarken yararlanabileceğimiz Türkçe kaynaklar son derece sınırlıydı.
Bazı bilgi kırıntılarının yer aldığı Türkçe şehir tarihi kitapları ve ansiklopedilerin yanı sıra 20. yüzyıl başında yayınlanmış Osmanlıca salnameler, nüfus istatistikleri gibi kaynakları da kullanmakla birlikte, Ermenice ve Batı dillerindeki kaynaklardan yararlanmak Çok önemliydi.
Bu kaynakların derlenmesi, çevirisi ve farklı kaynaklardaki bilgilerin karşılaştırılmasındaki zorluklar, kitap metninin yazımının iki yılı aşkın bir süre almasına yol açtı. Kitabı yayınlayacak bîr yayınevi bulunamayınca da yeni bir yayınevi kurulması zorunlu oldu.
Böylece kitap 2005 yılı Ocak ayında çıktı. Orlando Carlo Calumeno Koleksiyonu'ndan Kartpostallarla 100 Yıl Önce Türkiye'de Ermeniler adlı kitap büyük boy (34x24 cm), 400 sayfaydı.
İçerdiği kartpostal koleksiyonunu hakkıyla sunabilmek için kuşe kâğıda tamamı renkli olarak basıldı. Bu hacim ve kalitedeki kitabın, zaten kitap alma ve okuma alışkanlığı oldukça düşük olan bir ülkede, konuya meraklı çok küçük bir okuyucu kitlesiyle yetinmesi riski büyüktü.
Bunu aşmak için bir de sergi hazırlanması düşünüldü. Sergi, kitabı duyurmaktan öte, kitapta anlatılmak isteneni çok daha geniş bir kitleye daha çarpıcı bir şekilde iletecekti. 2004 yazından itibaren başlayan sergi hazırlık çalışmaları Heinrich Böll Stiftung'un da desteğiyle gerçekleştirildi.
"Sireli Yeğpayrıs (Sevgili Kardeşim): Orlando Carlo Calumeno Koleksiyonu'ndan Kartpostallarla 100 Yıl Önce Türkiye'de Ermeniler" adlı sergi, kitabın yayınma paralel olarak 8 Ocak 2005 tarihinde İstanbul'da açıldı.
Açık kaldığı 10 gün boyunca 7.000'i aşkın ziyaretçi tarafından izlendi ve son yıllarda Türkiye'de en fazla ziyaret edilen sergi oldu. Sergiye hem Türkler hem de Ermeniler ilgi gösterdi.
Sergi Ermeniler için geçmişteki varlıklarının farkına varmak açısından önemliydi. Birkaç gün üst üste gelenler, annesi, komşusu, çocuklarıyla tekrar gelenler oldu. Son günlerde de Ermeni okullarının öğrencileri toplu halde gelmeye başladı.
İstanbul'daki Ermeni okullarında eğitim gören Ermeniler de Türk okullarında okutulan tarih kitaplarıyla eğitiliyordu; kendi tarihleri hakkında fazla bilgi sahibi olamıyorlardı. Türkler ise daha büyük bir hayretle sergiyi izledi.
"Bizim memlekette de Ermeniler varmış" en çok sarf edilen sözler arasındaydı. Böylece herkes hemşehrisiyle yeniden tanışıyordu. Hep "düşman" olarak tarif edilen Ermeni artık "hemşehri", "komşu" olmuştu.
Ziyaret defterine yazılanlardan seçtiğimiz örnekler, serginin ziyaretçiler üzerinde bıraktığı etkiyi yansıtmaktadır:
"Ülkemizin tarihi ve kültürel mirasında Ermenilerin işgal ettikleri seçkin yeri gözler önüne seren çok güzel bir sergi." (Emekli bir büyükelçi)
"Yüz yıl önce daha mı mutluyduk acaba? Çalışmanız bunu gösteriyor."
"Ne mutlu ki ben böyie bir sergiyi görerek öleceğim." (Yaşlı bir Ermeni)
"Kaybolmuş bir tarih yeniden gün ışığına kavuşuyor."
"Bir daha geri gelemeyecek değerlerimize ışık tuttuğunuz için teşekkürler."
"Son derece etkileyici, acıtıcı ve sonuçta utandırıcı sergi."
"En çok üzüldüğüm nokta o güzel binaların yok olması."
"Kartpostallardaki gibi kalabilseydik ne kadar güzel olurdu. Böyle olmamalıydı."
"Bizi bize tanıttığınız için çok teşekkür ederiz."
"Burası çok güzel bir yer. Burada ben ve bütün arkadaşlarım çok mutlu olduk. Annemi ve babamı da getireceğim." (Bir Ermeni ilkokulu öğrencisi)
"Duygulanmamak elde değil. Ama daha da önemlisi öğreniyoruz... Umarım biz Türkler kalbimizin gözlerini açarak biraz daha görmeyi öğreniriz. O zaman her şey çok daha farklı olabilir."
"After 90 years of hanging över, for the first time I had the feeling of being at home here. Today I have a house, but I don't have home.... My home would have been İn Urfa, where my parents and grand parents were born." (Halep ve Beyrut'ta yaşayan bir Ermeni gazeteci)
"Keşke şimdi de Diyarbakır'da ^mama' sesleri ile koşuşan Ermeni çocukları oisa ve kardeşlerim onlarla oynasa."
"Bir tarihi kurtardınız. Sonsuz tebrikler ve teşekkürler."
"Bütün bu sergiyi, bu insanlara ne oldu, şimdi nerede bu insanlar ve torunları' diye öfkeyle sorarak gezdim."
Bazı medya kuruluşları görmezlikten gelse de sergi, birçok gazete, dergi ve radyo-televizyon kanalında oldukça geniş olarak tanıtıldı. Sadece serginin açık kaldığı günler boyunca değil, daha sonra da defalarca basında yer aldı. Bilimsel konferanslarda tebliğ konusu oldu.
Sergi ve kitap projesi, 1915 felaketinin 90. yılına denk geliyordu. Yurtdışında uzun süredir devam eden "soykırım tartışması" 2005 yılı içinde Türkiye'de de alevlendi. Sergi ve kitap, 1915'te olanlar hakkında doğrudan hiçbir şey söylemiyor olmasına karşın bu tartışmaya da olumlu katkılar sundu.
Sergi ve kitap metni, 20. yüzyıl başındaki, özellikle de Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) öncesindeki durumu resmediyordu. Bu tercih, sadece Ermeni toplumunun geldiği en üst aşamayı göstermek için yapılmış değildi; eldeki kartpostallar da aynı döneme ilişkindi. Bu dönem kartpostalcılıkta bir bakıma "altın çağ" idi. Savaşın başlamasından itibaren hem genel olarak kartpostal üretimi ve kalitesi düşüyordu, hem de kartpostallardaki Ermeni unsurlar azalıyordu.
Sergi, özellikle ziyaretçi Türkler üzerinde yarattığı etkiyle, tartışılan konunun, "Soykırım mı -değil mi?" "Biz mi suçluyuz - siz mi haksızsınız?" ya da "Kim kimi kesti?" kutuplaşmasının çok ötesinde boyutlara sahip olduğunu, sosyal, ekonomik, insani boyutlarının da bulunduğunu gösteriyordu.
Kaybeden sadece Ermeniler değildi, Türkler de kaybetmişti. Ermenilerin yokluğu belli bir uygarlık seviyesinin yok olması demekti; ekonomik ve sosyal hayat gerilemişti; şehirler kendilerine has dokularını kaybetmişti; birçok yerleşim yeri haritadan silinmişti; Türkler de hemşehrilerini, komşularını yitirmişti.
Serginin bir Türk tarafından yaratılmış olması da özellikle Türkiye dışında yaşayan Ermeniler arasında yaygın olan Türklere güvensizliği kırma açısından önemliydi.
Serginin İstanbul'da ilk gösteriminden sonra İstanbul dışındaki şehirlerde gösterimi konusunda çalışma yapıldıysa da hem salon hem de yerel partner bulma konusunda sorunlar yaşandı.
2005 bahar aylarından itibaren de Ermeni sorunundaki tansiyonun iktidar ve başka bazı odaklar tarafından bilinçli bir şekilde yükseltilmesi ve farklı konulardaki muhalif bazı hareketlerin linç girişimleriyle bastırılmaya çalışıldığının görülmesi üzerine serginin Anadolu turnesi arzusu bir süre için ertelendi.
Aynı yılın ekim ayında TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı'nda yeniden sergilendi. Sergi burada da, ilk sergilenmesine benzer bir yoğunlukta ilgi topladı. Ama ilk serginin ziyaretçileri konu hakkında az çok bilgi ve ilgi sahibi kişilerden oluşuyorken, bu kez daha farklı bir kitle, genel olarak kitaba, okuyup öğrenmeye ilgi duyan ama Ermeniler hakkında daha az bilgi sahibi olan bir kitle sergiyi ziyaret ediyordu.
Gelen talepler üzerine serginin yurtdışı versiyonu hazırlandı. Sponsor bulunamadığı için masrafları Birzamanlar Yayıncılık tarafından üstlenilen serginin uluslararası versiyonu, farklı ülkelerde gösterime gireceği için çok dilli olarak hazırlandı.
Sergileneceği ülkede en yaygın olarak kullanılan dilin yanı sıra panolarda Türkçe ve Ermenice metinler de yer alıyordu. Serginin uluslararası versiyonu 28 Eylül 2005 tarihinde Almanya'da Münih'te açıldı.
Önümüzdeki aylarda Almanya'nın diğer büyük kentlerini gezdikten sonra farklı ülkelere gidecek ve Ermenilerle Türkler arasında sevgi, dostluk, kardeşlik duygularını yaymaya devam edecek. (OK/BA)
___________________________________
* Osman Köker: "Sireli Yeğpayrıs (Sevgili Kardeşim)" adlı serginin (İstanbul, 8-19 Ocak 2005, Münih, 28 Eylül-12 Kasım 2005, İstanbul, 8-16 Ekim 2005) yaratıcısı ve Orlando Carlo Caumeno Koleksiyonu'ndan Kartpostallarla 100 Yıl Önce Türkiye'de Ermeniler adlı kitabın (Birzamanlar Yayıncılık, İstanbul, Türkçe basım: Ocak 2005, Almanca basım: Eylül 2005, İngilizce basım: Ekim 2005) editörü.
** Osman Köker' in yazısını Heinrich Böll Stiftung Derneği'nden çıkan "Ermeni Sorunu tartışılırken..." kitabından aldık. Ulrike Dufner'in önsözüyle başlayan Türkçe ve Almanca basılan bu iki dilli kitapta ayrıca, Alexander Iskandarian'ın "Coğrafyanın birleştirip tarihin ayırdığı iki ülke: Ermenistan ve Türkiye", Hrant Dink'in "Türkler ve Ermeniler: İki yakın halk-Türkiye ve Ermenistan: İki uzak komşu", Ferhat Kentel'in Türkiye ve Ermenistan toplumları: Türklük, Ermenilik, önyargılar", Stefan Hubbeler'in "Karşılıklı anlayışın yolları 2005 Türkiyesinde Ermeni tartışması" ve Talip Atalay'ın "Yerel bir tarihi kaynak olarak Diyarbekir vilayet gazetesi ve Ermeniler" başlıklı yazıları yer alıyor.