Mevzu 3-5 aylık.
“Olay” daha yeni, sıradan, öyle ki yazmaya bile değmez, denebilir.
***
Bir hekim, “sıradan”.
Kamuda çalışıyor, hizmet sunmak üzere görevli olduğu insanlar Suriyeli “mülteciler”. İzmir İl Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün ifadesiyle “Suriyelilere ayrılan yerde” hasta bakıyor.
Mesleğini hizmetin gereğine uygun şartların sağlandığı bir ortamda vermeye çabalıyor.
Hekim şöyle düşünebilir: Bu insanlar “muhtaç durumda”, bir hekime ulaşabiliyorlar, mevcut koşullar neyse onlara sunulana razılar (olmalılar), bu duruma uygun bir “anlayışla” işimi yapayım.
Öyle olmuyor.
Hekim şöyle düşünüyor: Bu insanlar da diğer insanlar gibi hizmete ulaşabilmeliler. Polikliniğin kullanım alanı yetersiz, hasta bekleme bölümü, tıbbi müdahale ve aşı odası, mahremiyet kurallarına uygun bebek bakım ve emzirme odası mevcut değil, ayrıca bulundurulması zorunlu asgari tıbbi cihaz ve malzemenin çoğunluğu bulunmamakta. Burası düzenlenmeli, düzeltilmeli. Yetkililer bunu “fark etmediğine göre” sözel bilgilendirmeli, sonuç alınamazsa dilekçe vermeli.
İzmir İl Halk Sağlığı Müdürlüğü şöyle düşünebilir: Suriyelilere diğer insanlardan ayrı bir muamele yapmamalıyız, hizmeti en iyi şekilde sunmak için gereken koşulları sağlamalıyız. Görevli hekimden sözlü ve şimdi de yazılı talep geldi, hızla gereğini yapmalı, bizim “körlüğümüzü” düzeltmeğe çalışan bu hekime de teşekkür etmeliyiz.
İzmir İl Halk Sağlığı Müdürlüğü –muhtemelen- şöyle düşünüyor: Koşullar, olanaklar belli. Sanki biz bilmiyoruz olması gerekeni. Ayrıca bu insanlar hekime ulaşabiliyorlar daha ne olacak. Ama hekim arıza çıkarıyor, ne yapacağız yani?
İzmir İl Halk Sağlığı Müdürlüğü ne yapacağını buluyor: Hekimin hastalarıyla ilgili başvurularının yanı sıra çalışma koşullarıyla ilgili dilekçeyi vermesini takiben müdürlük hekimi Göç İdaresine bağlı Geri Gönderme Merkezinde görevlendiriyor.
Geri Gönderme Merkezi’nde günde 5-6 hasta var, yani sayı (hasta) az, nöbet yok, e koşullarda daha “geri”: muayene masası personel tuvaleti koridorunda, hekime masa-sandalye yok, ayakta, hemen yanda ranza (yataklı tedavi hizmeti?).
Hekim şöyle düşünebilir: Ooo çok iyi, hastaları sabah 1-2 saate toplar, kapı arasında bakar, oturacak yerim de yok der, çeker giderim.
İzmir İl Sağlık Müdürlüğü “buraya” hekim görevlendirirken şöyle düşünmüş olabilir: Bu arkadaşımıza teşekkür edemedik, bari “buraya” kısa süreli uğrayıp sonra gitsin de dinlensin!
Belki de İzmir İl Sağlık Müdürlüğü şöyle ya da böyle düşünmemiş olabilir, düşünmeden yapıyor olabilir bu “uygulamaları”. O nedenle İzmir İl Sağlık Müdürlüğü üzerinden hizmetin yararını gözeten bir “akıl yürütmek” akılcı gözükmeyebilir, hekimlik mesleğini, sağlık hizmetini, değerleri korumak açısından bir beklenti öznesi olarak gündemde tutmak vakit kaybı olabilir.
Peki hekim? Hekim –anlaşılıyor ki- tüm insanların saygı görme ve eşit hizmet almaya hakları olduğu inancına sahiptir. Hekim eş zamanlı olarak meslek onurunu korumanın da görevi olduğu düşüncesindedir:
“Hekim; çalışma ortamının fizik özelliklerinden mesleki risklerin olası en düşük düzeye indirilmesine ve hizmetin uygun nitelikte sunulabilmesi için gerekli araçların sağlanmasına dek tüm koşulların belli nitelikte olmasını talep etme haklarına sahiptir.”
Hekim olması gerekeni yapmış, kamu otoritesine rağmen hekimlik yapmak için çaba harcamış, hastaları ve “kendi adına” talepte bulunmuş, engellerle karşılaşmış, 2015 yazında hastalarının insanlık onurunu ve kendi mesleki onurunu korumaya uğraşmıştır.
Tüm olumsuzluklara rağmen bu “küçük” örnekler (in çokluğu) Türkiye’de sağlık hizmetini ve mesleği bir yerlerde tutmaktadır.
Teşekkürler Dr. Ergün Demir. (EB/HK)