Homofobinin bu kadar açık ve net oluşu alışkın olduğumuz bir durum. Bir diğer üzerinde durulması gereken konu ise, “Homofobik / transfobik değilmiş gibi görünmek”.
Bu tavrı genel olarak homofobinin de oluşmasının nedeni olan toplumsal baskı ile özgürlükçü görünme kaygısı arasında bir zemine oturtmak gerekiyor.
Bir örnek üzerinden anlatmaya çalışayım. Balçiçek Pamir’in Habertürk’te sunduğu Söz Sende programına 4 Şubat'ta konuk olan Levent Kırca, medyanın saldırgan tutumunu eleştirmek için yaşadığı bir olayı anlattı.
Sözleri yakalayabildiğim kadarıyla şöyle:
“Bizim tiyatromuzda da birçok tiyatroda olduğu gibi çalışan eşcinseller var. Çok değerli eşcinsel arkadaşlarım da var çalıştığım. Ayrıca kendim destek de olmaya çalışıyorum onlara. Sonuçta bu onların tercihi ve üstüne üstlük sokakta itilip kakılıyorlar."
Bu noktaya kadar eleştirilebilecek noktalar da var tabii. Olumlu eleştiriyi eşcinselliği görünür kılmak, olumsuz eleştiriyi de cinsel kimliğin hala bir tercih gibi algılanması şeklinde yapılabiliriz.
Ancak asıl çelişki bundan sonra başlıyor. Kırca, tiyatrosunda çalışanların cinsel kimlikleri nedeniyle bir gazetecinin kendisini yıpratmak için yaptığı ve sonrasında bu haber nedeniyle gazeteciye de dava açtığını söylediği bir haberi anlatıyor.
"Bu konu üzerinden hakkımda şöyle bir haber yapıldı, çok iri bir adam, artık tamamen dönmüş ama… Transeksüel deniyor onlara değil mi? Onunla fotoğrafımı koymuşlar gazeteye, Levent Kırca bununla yaşıyor diye. Her gün de estetik ameliyat olsun diye para veriyormuşum. Yahu şimdi bu haberi gören insanlar demez mi biz de bunu adam sandık diye bana? Beni kamu önünde rezil ediyorlar, ben de dava açtım tabii."
Sonrasında Kırca davayı kaybetmiş fakat nedenlerini açıklamadığı için o konuya değinemiyorum.
Tam bu noktada homofobi sinsi bir hal alıyor. Kırca, eşcinsellere karşı olumsuz bir tavır almamakla birlikte desteklediğini dahası yaşadıkları zorlukların farkında olduğunu ulusal bir kanalda dile getiriyor. Hayatında değer verdiği insanların arasında eşcinsellerin de olduğunu belirtiyor. Fakat "kendisinin bir transseksüelle yaşadığı" haberi yapıldığında tepkisi, herhangi bir yalan habere verdiği tepkiden farklı. Bir izleyicisinin televizyon karşısında elini kaldırıp "biz de bunu adam sanmıştık, tüüü" dediğini hayal ediyor.
Bu durumda “adam”lık şartı o seyircinin elini kaldırmasına neden olmayacak durumlarla mümkün. Ayrıca açıklaması haberde fotoğrafı kullanılan transseksüelin de onurunu zedeleyecek biçimde.
Bu ikiyüzlü tavır, reddedilemeyecek bir arkadaşlık için eşcinselliği olağan saymak ile aslında homofobi ve transfobi kokan “adam”lığı korumak arasına sıkışan bir kişinin, fobisini yendiğini zannettiği durumları da kendi sosyal çevresinin ona dayattığı ve maalesef bu dayatmanın sonuçlarının “arkadaşından” çok da öteye geçemediği bir durum yaratıyor.
İnsan deneyimleriyle ufkunu genişletiyor /daraltıyor, şekillendiriyor. Ancak deneyimler, farklılıkların kabulü yerine bir arkadaşın kendinden farklı olabileceğinin kabulü şeklinde ortaya çıkıyorsa orada özgürlükten değil sadece kalıp yargıları aşamayan kişisel bir tavizden bahsedilebilir. (BT/EZÖ)
* Bahar Toker, Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı yüksek lisans öğrencisi.