Sinop, Karadeniz sahil yolundan uzak olduğu için genel kirlenmeden nasibini almamış, tertemiz koylarıyla hala güvenli bir şekilde denize girilebilen, Karadeniz'in bakir kalmış illerinden biri. Sinop denilince insanların aklına cezaevinin gelmesi biraz hüzünlü olsa da orada yatan edebiyatçıların da payını yadsımamak lazım.
Sabahattin Ali, "Aldırma Gönül" ü orada yazdı; bitmemiş, tükenmemiş bir umudun çığlığı olarak. Sinop Cezaevi, bir umudun mekanı olarak yıllarca zorunlu misafirlerini ağırladı. Şimdilerde birtakım turizm hamleleri ile otel yapılmak istenen eski cezaevinin hatıralarını da yok etmeden müzeye dönüştürülmesi çok anlamlı olmaz mı?
Gaşkalılar'dan deli dalgalara...
Sinop Kaleleri ilk defa M.Ö. 2000'de yaşayan yerli kavim Gaşkalılar zamanında kurulmuş, Grek, Pontus, Roma, Bizans, Selçuklular ve Osmanlılar devrinde büyütülerek onarılmış. İç Kale ad verilen hapishanenin bulunduğu alan ise 03 Ekim 1214 yılında Sinop'u zapteden Selçuklu Sultani İzzeddin Keykavus tarafından, ana kalenin kuzeyden güneye inen dik bir surla kesilmesi ile meydana getirilmiş. Enine ikinci bir duvar ile iki bölüme ayrılan iç kalenin güneyde kalan kısmı 9500 metrekarelik alanı kapsıyor.
"... Uzun zamanlar deniz kenarında ve surlar içindeki bir hapishanede kaldım. Kalın duvarlara vuran suların sesi taş oralarda çınlar ve uzak yolculuklara çağırırdı. Tüylerinden sular damlayarak surların arkasında yükseliveren deniz kuşları demir parmaklıklara hayretle gözlerini kırparak bakarlar ve hemen uzaklaşırlardı" diyen Sabahattin Ali, "Duvar" isimli öyküsünde Sinop Cezaevini anlatır.
Pek çok ünlünün yattığı cezaevi, kimi zaman öykülere, çoğu kez burada yatanların daha sonra yazdıkları anılarına ve pek çok şiire konu olmuş.
Hapishane şarkısı
Sabahattin Ali 1936 yılında yazdığı bu öyküsünde tutukluluk günlerine geri döner : "... Fakat benim kaldığım hapishanede her şey, her ses hürriyeti gözlerin önüne kadar getirmek, sonra birdenbire çekip götürmek için yapılmış gibiydi. Surların üstünde büyüyen ufak ufak ağaçlar, yosunlu taşlardan aşağı sarkan sarıçiçekler, bir bahar havası içinde eli kolu bağlı olmanın bütün acılarını içime dökerdi. Uçsuz bucaksız gökte bir kuğu gibi ağır ağır yüzen bulutlar benden bir teselliyi: unutmayı alırlardı..."
Duvar, Sabahattin Ali'ye kır saçlı bir mahkûmun anlattığı "yarı kalmış bir firar hikayesi"dir. Yazar ayrıca o dönemde yazdığı şiirlerini "Hapishane Şarkısı" başlığı atında toplamıştır. Refik Halid Karay'ın "Memleket Hikâyeleri" adlı kitabında yer alan "Şaka" adlı öykü de 1915 Sinop'unda geçer.
"... Kepenkleri yarı kaldırılmış loş meyhaneleri, müşterisiz boş dükkanları, sessiz uykulu evleriyle gündüzler hareketsiz, şamatasız duran... Akşama doğru meydana balık sergileri kurulduktan sonra istiridye işportaları dizildikten sonra halk ve uğultu ile..." dolan Sinop'ta" ...havası, suyu, yemeği istekler uyandıran bu memlekette kadınsızlıktan sızlanan..." üç arkadaşın öyküsüdür bu.
Başın öne eğilmesin...
Sinop Cezaevi ve burada cezasını çeken insanlar hakkında bilgi vermesi açısından tüm bu eserler son derece önemlidir. Sinop cezaevinde Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Refii Cevat, Hüseyin Hilmi, Burhan Felek, Zekeriya Sertel, Kerim Korcan, Osman Cemal Kaygılı, Celal Zühtü Benneci, Sabahattin Ali gibi pek çok isim yatmış. Hatta Nazım Hikmet ve Necip Fazıl'ın da burada yattığı söylense de elde belge olmadığından kanıtlanamamış.
Sabahattin Ali, 26 Aralık 1932 - 29 Ekim 1933 yılları arasında önce Konya sonra Sinop Cezaevinde tutuklu olarak kaldı. Edip Akbayram'ın seslendirdiği ve daha sonra birçok sanatçı tarafından okunan "Aldırma Gönül" şarkısının sözlerini burada yazmıştır: "Başın öne eğilmesin/ Aldırma gönül, aldırma/ Ağladığın duyulmasın,/Aldırma gönül, aldırma---Dışarıda deli dalgalar/ Gelip duvarları yalar;/ Seni bu sesler oyalar,/Aldırma gönül, aldırma..."
II. Meşrutiyet'ten sonra siyasi mahkumların getirildiği cezaevi, aynı amaçla Cumhuriyet döneminde 1997'ye kadar devam ettirildikten sonra Kültür Bakanlığı'nın yenileme çalışmalarından sonra kültür merkezi adı altında değerlendirildi. Şimdilerde ise bir turizm tesisine dönüştürülmek isteniyor.
Hatıralar üzerine otel yapılmamalı
Sinop İl Kültür Turizm Müdürü Hikmet Tosun, Mart ayının sonlarında açıklamıştı bu projeyi. Şöyle diyordu: "Cezaevi iki bölümden oluşuyor. Biri yetişkinler için yapılan cezaevi, diğeri de çocuk ıslah evi. Cezaevi özelleşmiyor. Önceki yıllarda yetişkinlere ait bölüm olan Tarihi Sinop Cezaevi AB projesiyle kültür kompleksi, adalet müzesi ve deniz müzesi olarak projelendirilmişti. Çocuk ıslahevi 1939 yapımıdır. Müşahede hücreleri ise bir dönemi yansıtmaktadır ve kültür varlığı değildir. Bu iki alan bakanlığımızca ihaleye çıkacak. Bu alan çok lüks bir otel, düğün salonu, yeme içme merkezi olabilir. Bakanlığımız da böyle düşünüyor."
Bakanlık da böyle düşünüyor olabilir ama bunca acının yaşandığı bir mekânın bir otel yapılmak istenmesi insanın içini acıtıyor. En çok da büyük umutlarla deli dalgaların sesini bıkmadan, usanmadan dinleyen Sabahattin Ali'yi düşündükçe. Buranın bir müzeye çevrilmesi gerekir, içinde yaşanılan hatıralarıyla birlikte. (UB/HK)