Kürdistan'da ölüm kalım savaşı verilirken tarihsel dersler çıkarmak üzere bir yazıya oturmak oldukça zor. Her anın bir hayat kadar değerli olduğu günlerde tarihsel çözümlemelere girişmek belki en naif, en anlamsız çaba. Öte yandan, hayatlarımızı sadece anlara sıkıştırmak isteyen ölüm makinelerine inat yazmak, düşünmek, umut etmek ve ne olursa olsun Kürt halkının dünyada eşi benzeri olmayan hayatın ve ölümün öte yakasına geçen direnişine sahip çıkmak gerek.
Güney Amerika ve Ortadoğu, sömürgecilerini görece konumlarıyla isimlendirilen iki coğrafya. Birinde kıyamet kopsa öbüründe fırtına kopar. Biraz umut yeşerse birinde öbüründe başkaldırı filizlenir. İçinden geçmekte olduğumuz tarihsel dönem ise belki de her iki coğrafyanın acılı tarihlerinin dönüm noktalarından birisi. 70'li yılların sonunda Latin Amerika'nın faşist cuntalarca tozunun dumanına katılmasından on yıl kadar önce Ortadoğu'nun bugüne kadar gelen sınırları çizilmişti. Şimdi Ortadoğu'da sınırlar yeniden çizilirken Latin Amerika'da da sağ hükümetler birer birer 2000'lerden bu yana devam eden sol rüzgarları tersine çevirmeye başladı.
“Yöntemsel milliyetçilik”
Şili ulusal sınırları içerisinde yaşamakta olan Mapuche akademisyen Andrés Álvaro Bello Maldonado Dönelim Mapuchelere. Bir nevi Latin Amerika'nın Kürtleri diyebiliriz kendilerine. Onlar da zaten Kürtlere “başka toprakların kardeş halkı” diyor. Topraklarını işgal eden Şilili ve Arjantinli “winka”lar ise onlar için beyazlar, onlara yabancılar, işgalcileri. Amerika kıtasının en güneyindeki Patagonya'da yaşayan bu halk, beyaz işgalinden evvel İnka işgalciliğine de geçit vermemesiyle ünlü. Savaşçı, direngen bir halk. Ulus-devlet sınırları çizildikten sonra Ant dağlarının doğusunda kalanlar “Arjantinli”, batısında kalanlar ise “Şilili” oluyor, ama aslında olmuyor da, zira onların hafıza haritalarında o sınırlar pek de bir anlam ifade etmiyor. Arjantin tarafında kalan Mapuchelere “esasında bunlar Şililiydi de buraya sonradan geldi” filan bile diyorlar, aklı devlet sınırıyla sınırlılar. Tahmin edersiniz ki “vatandaşlık versek mi vermesek mi” tartışmaları da ardı sıra diziliyor. Belki Türkiye'de yaşayan bir kısım insan bunu anlamaz. Ama hafıza haritası “sınırların ötesinde” diğer Kürtlerle birlikte çizilenler, bu söylemin aynılığını dünyanın öbür ucunda da olsa farkeder. Yıllarca Suriye'nin Esad ailesi rejim silsilesi de Suriye sınırları içerisinde yaşayan Kürtlerin Türkiye'den geldiğini iddia edip Kürtlere kimlik bile vermemişti. Velhasıl, mevz-u bahis devlet standartına uymayan direnişçi halklarsa aradaki binlerce kilometre mesafe yalan oluyor sömürgeciler açısından. Esasında yazıya Arjantin'in seçimleriyle ilgili bir şeyler karalayarak başlamıştım. Ama; iktisadi programlarıydı, Latin Amerika'nın dağılan sol rüzgarlarıydı, doların serbest bırakılmasıydı, Mercosur'un geleceğiydi derken birçok yerde çıkan yazılardan gına geldiğinden mevzuyu dönüp dolaşıp “Latin Amerika'nın Kesik Damarları”na getiresim geldi. Zira adı ne sol ne sağ hükümetler zamanında vatandaş hanesine yazılmayanların sesi, her zaman olduğu gibi, kısıldı. Cristina'nın onlara çektirdikleri bir anda unutuldu. Macri'ye karşı postu yere sermeyelim diye “vamos a volver, a volver” diye bağırdık filan ama... Bu “ama”dan sonra bir uzun parantez açıp sonra başta dediğim yöntemsel Daha iktidara geldiği ikinci günde, Arjantin'de demokrasi döneminde benzeri görülmemiş biçimde, yargıtaya kendi adamı iki hakim atayan; üçüncü gün basın yasasını değiştirmeye kalkan; bir hafta dolmadan devalüasyonu %30'a vardırıp alım gücünü yarısına indiren; zaten tipinde de hiçbir meymenet olmayan Macri'ye karşı “gönüllerin kraliçesi” Cristina'yı savunduk, evet. Balkondan sanki 8 yıldır kendisi iktidarda değilmiş gibi (merhum kocası Néstor Kirchner'in ilk dört yılını da katarsan 12 yıl ediyor), “bir militanın yeri halkının yanıdır” dediğinde de alkışladık, bu da evet. Ama dediğim gibi bu bir günlük heves gelip geçti. Tabi ne olursa olsun oyum olsa burada “troçko” diye adlandırılan “radikal solcular” gibi boş oy atmazdım, o ayrı. Ne de olsa koca bir kıtanın geleceğini etkileyecek seçimlerde biraz olsun siyasi öngörüye ve sağduyuya sahip olmak gerekir. Diktatörlük zamanından kalma askerleri yargının elinden almaya bunca hevesli Macri'nin (hevesi şimdilik kursağında kalmış olsa da) ekmeğine yağ süren “radikal solcuları” artık tarih affetsin. Bu uzun seçim parantezinden sonra gelelim milliyetçilik bunun neresinde meselesine. Arjantin'de Peronist sol, Venezuela'da Bolivarcı sol, Türkiye'de herhalde Atatürkçü sol diye bir şey olsa ona benzerdi. CHP değil de, işte ondan hallice. Geçen yıl Arjantin ulusal kurtuluş günü kutlamalarında Cristina ateşli konuşmasını yaptıktan sonra yerli halkların geleneksel kıyafetlerinin modernize versiyonlarından oluşan, devletin INAI (Instituto Félix Díaz, Sudestada dergisinin 2013 Ekim sayısında yayınlanan röportajında “Başkan (Cristina) bizimle dalga geçti” diyordu. Yerlilerle ilgili kurulan temsil mekanizmalarına aldığı liderleri istediği gibi yönlendirdiğini, zaten ancak kendi sözünü dinleyenleri muhatap aldığını söylüyordu. Bu Başkan'ın sözünden çıkmayan yerlilere; kendi halkını, hükümetten aldığı güçle ezen patronlar diyordu. Cristina, o dönem Buenos Aires şehir merkezinde yerlilerin kurduğu protesto çadırını kastederek diyor ki; “gerçek qom'lar kendi toplumunda/toprağında yaşayanlardır, Buenos Aires'te ve medyada yaşayanlar değil”. Bu patronlar, ya da iktidarın kabul edilebilir bulduğu yerliler, bana AKP'li Kürtleri hatırlatıyor, bir de Reis'in, kendi sözünden çıkmayacak Kürtlerden müteşekkil muhatap grubuna canhıraş dahil olmaya çalışanları. Bizdeki “gerçek Kürt” gibi bir kategori. Ancak söz dinleyenler, direniş filan göstermeyenler, gerek “solcu”, gerekse “sağcı” ama en nihayetinde “milliyetçi” hükümetlerce kabul edilebilir. Adabıyla hak istemesini bilmek lazım, değil mi? Félix Díaz'ın bu röportajda bahsettiği son bir konu var, belirtmeden geçmeyeyim, zira en başta dediğimle oldukça alakalı; devletsiz halkların sınır-aşırı bütünlükleri ve geçişkenlikleriyle ilgili. Diyor ki: “Formosa'da pilli radyo sadece Paraguay radyolarını çekiyor. Oradan dinliyoruz, Paraguay'da Stroessner Arjantin'in seçim zamanında Félix Díaz gayet doğal olarak Cristina'ya ve Kirchnercilere destek vermedi. Arjantin'in aklı sınırlı entelijensiyası Solun düşünme ve hayatı anlamlandırma birimi “sınırlar” ve devletler olduğu sürece Latin Amerika'da yaşanan hezimetlere benzerleri başka yerde de yaşanacak. “Devletçek” iktisadi kalkınma fikrinin Türkiye'deki formuyla burada sol hükümetlerce yürütülen formu göründüğü kadar uzak değil birbirine. 100 yıllardır sömürgeleştirdiği halkların pahasına ulusu kalkındırmak sevdalıları bağlamına göre sol veya sağ/İslamcı biçimler alabiliyor. Ama mevzunun özü, kapitalizmi mümkün kılan en birincil ilişki biçimi, yani sömürgecilik baki. Sömürgeciliğin olduğu yerde direniş de elbette. Yerli direnişleriyle şekillenen Bolivya ve Ekvator'da durumun ne olacağını hep birlikte izleyelim tabi. Ama “milli sol”la nereye kadar yürüneceğine dair dersleri de Arjantin'den ve Venezuela'dan alarak. (DB/YY) DipnotlarMacri saldırganlığı hızlı başladı
Milliyetçilik bunun neresinde?
Makul “yerli”