Yaklaşık yedi buçuk yıl önce, 19 Ağustos 2008’de Pakistan’ın Kuzeybatısındaki bir hastanenin acil servisine atılan bir bombanın patlaması sonucu aralarında sağlık görevlileri ve hastaların olduğu 23 kişi hayatını kaybetmiş, 15 kişi ağır yaralanmıştı. Bu saldırı, Pakistan’da sağlık hizmetlerini hedef alan en kanlı saldırı olarak tarihe geçti. Aradan geçen yedi buçuk yılda bölgede (ve dünyada) çatışma ve şiddet ortamı hiç ivme yitirmeksizin sürerken, sağlık hizmetleri de çok kez bu şiddetten nasibini aldı.
En son 3 Ekim 2015’te Sınır Tanımayan Doktorların (Medecines Sans Frontieres-MSF) Afganistan’ın Kunduz vilayetindeki hastanelerinin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) uçakları tarafından vurulması ve aralarında hekim ve sağlıkçıların da olduğu 22 kişinin hayatını kaybetmesi ve onlarcasının yaralanması ile sonuçlanan saldırı, yalnızca sağlık hizmetlerine yönelik en “dikkat çekici” saldırı olmakla kalmayıp, aynı zamanda bundan sonra dünya çapında faaliyet gösteren uluslararası sivil toplum kuruluşlarının (STK) gelecekteki çalışmaları açısından da çok ciddi bir etken olacağa benziyor.
Hastanenin ABD tarafından vurulmasının hemen ardından, MSF’in resmi Twitter hesabından yapılan ilk paylaşım “örgütün şokta” olduğunu dillendirirken, ABD’nin bu saldırı için “ikincil hasar” açıklaması MSF tarafından şiddetle kınandı ve kabul edilmedi. Akabinde Afganistan Hükümetinin de “Ama o hastanede Taliban vardı” minvalindeki yorumu da MSF tarafından aynı şekilde kınanarak “mide bulandırıcı” olarak tanımlandı. Çok geçmeden MSF bölgeden çekildiğini, bölgede hizmet veren en teşekküllü kurum olduklarını ve eksikliklerinden doğacak olan toplum sağlığı sorunlarının sorumluluğunu kimin alacağını merak ettiklerini duyurdu. MSF’in çekilme kararını Norveç gibi çeşitli ülkelerin STK’lerinin de bölgeden çekilme duyuruları takip etti.
Bu kısa ve kaba özetten sonra olaylar zincirinin detaylarını meraklı okuyucuya bırakalım ve tüm dünyada belirgin düzeyde artan “sağlık hizmetlerine yönelik şiddet” hususuna bir göz atalım. Öncelikle çerçeveyi netleştirelim; bir saldırının “sağlık hizmetlerine yönelik şiddet eylemi” olarak tanımlanması için aşağıdaki özelliklerden birini taşıması gerekiyor:
- Sağlık kurumlarına yönelik şiddet
- Sağlık görevlilerine yönelik şiddet
- Yaralı ve/veya hastalara yönelik şiddet
- Tıbbi transporta yönelik şiddet
- Sağlık kurumlarının veya koruyucu amblemlerin kötüye kullanımı
Sağlık hizmetlerine yönelik şiddetin bu şekilde kavramsallaştırılması ihtiyacının oluşmasında Afganistan ve Pakistan’ın özellikli bir yeri var. ABD’nin istihbarat örgütü CIA, Mart 2011’de Usame Bin Ladin’in yerini saptamak üzere bir operasyon yürütmüş ve bu operasyonda Pakistanlı Doktor Shakil Afridi ve ekibini aktif olarak kullanmıştı. Buna göre, Dr. Afridi’nin Polio aşılaması yapar görünümdeki sağlık ekibi Bin Ladin’in akrabalarından DNA örneği alacaktı. Operasyon ekibi DNA örneği alamasa da, Bin Ladin’in Mayıs 2011’de öldürülmesiyle sonuçlanan operasyona ciddi lojistik destek sağlamış, bunun Taliban tarafından fark edilmesi üzerine Dr. Afridi ciddi işkencelerden geçirildikten sonra 33 yıl hapis cezası ile mahkum edilmişti. CIA’in sağlık hizmetlerini bu şekilde kötüye kullanmasını takiben, bölgede sağlık hizmetlerine yönelik şiddet hız kesmedi. Bölgede özellikle Polio (çocuk felci) aşılaması yapan pek çok sağlık görevlisi ajanlık şüphesi nedeniyle Taliban saldırılarının hedefi olurken, sadece Pakistan’da Haziran 2012-Aralık 2013 arasında sağlık görevlilerine dönük şiddet eylemleri sonucunda 31 kişi hayatını kaybetti. Afganistan’da da tablo farklı değil; ülkede 2004-2009 yılları arasında Kızılhaç’a bağlı 57 sağlık görevlisi şiddet eylemleri sonrasında yaşamını yitirdi.
Afganistan’da, ayrıca, sağlık hizmetlerinin kötüye kullanılması da son derece yaygın. Nisan 2011’de Kandahar’daki bir intihar saldırısında araç olarak ambulans kullanılmış, bu saldırı nedeniyle tepki çeken Taliban, saldırıda ambulansın kullanılmasının doğru olmadığını kabul edip bir daha tekrarlanmayacağını söylemişti. Buna rağmen Afganistan’da benzer saldırılar devam etti. Tüm dünyada sağlık hizmetlerine yönelik şiddet vakaları incelendiğinde, askeri stratejilerin bir parçası olduğu açık şekilde tespit edilen şiddet vakaları en sık Afganistan ve Pakistan’da görülüyor.
Irak, Suriye ve Gazze sağlık hizmetlerine yönelik şiddet eylemlerinin en can alıcı örneklerinin yaşandığı ülkelerden. Ne yazık ki bu tip saldırıların en taze hedefi olan MSF 2014 yılında konuyla ilgili “Ateş Altındaki Tıbbi Bakım” adlı ayrıntılı bir rapor yayınlamıştı. MSF’in raporu bu şiddetin boyutunu gözler önüne sererken, söz konusu saldırıların münferit olaylardan ziyade sistematik ve planlı saldırılar olduğuna dair tezleri güçlendiriyor. MSF bugün, Kunduz’daki hastanelerinin hedef alınmasını da münferit bir olay olarak ele almıyor, hatta bu yaklaşımı reddediyor.
MSF, Kunduz saldırısı için bağımsız ve etkin bir inceleme talep ediyor. Örgütün bu talebine dünya çapında destek yağarken, Türk Tabipleri Birliği (TTB) de hızlı bir şekilde refleks göstererek gerek sağlık hizmetlerine yönelen şiddeti, gerekse MSF’in hastanesinin hedef alınmasını kınayan bir açıklama yaptı ve MSF Türkiye Temsilciğine bir dayanışma mektubu iletti. MSF Türkiye Eş Temsilcisi aynı zamanda, TTB’nin bu konudaki faaliyetlerini izlediklerini ve desteklediklerini belirtiyordu.
Konu çok katmanlı, benim en can alıcı bulduğum yönü 3 Ekim’den sonra STK’ların geleceği ve yol haritasının nasıl şekilleneceği. Açıkçası, Kunduz saldırısının 11 Eylül vari bir operasyon olması olasılığının yeri komplo teorileri çekmecesine sığmaz artık... Sermaye TTIP, TISA ve TPP ile yeniden yapılanırken işlemeyi önüne koyduğu her suçun ayağına dolanan bir STK olmasından rahatsız olabilir mi? Kim bilir...
Biz işimize bakalım, insanlığın yüzlerce yıllık kolektif mücadelelerinin kazanımlarından olan ve çatışma ortamlarında sağlık hizmet ve görevlilerinin her ne olursa olsun, nerede ve kim olursa olsun, güvenliğinin ve sürekliliğinin korunması ilkelerine sahip çıkalım. Mesleğimizi iyi bir şekilde yerine getirmekten bir adım bile geri durmayalım, ha bir de bizi kapsayan ve bizim kapsadığımız herhangi bir yerde örgütlenelim...
Not: Haziran Direnişi’nde gönüllü sağlık hizmetlerinin sistematik şiddetin hedefi olması ve akabinde sağlık hizmeti sunduğu gerekçesiyle yargılanan Tabip Odalarının durumları da bu başlık altında ele alınıyor.
Kaynaklar
- 1. Afghanistan: Enough. Even war has rules.
http://www.msf.org/article/afghanistan-enough-even-war-has-rules
- 2. Sağlık görevlilerine saldırılar yeni bir savaş stratejisi mi? – I
http://ilerihaber.org/saglik-gorevlilerine-saldirilar-yeni-bir-savas-stratejisi-mi-i/614/
- 3. Sağlık hizmetlerine yönelik şiddet: Yeni bir savaş stratejisi mi? – II
http://ilerihaber.org/saglik-hizmetlerine-yonelik-siddet-yeni-bir-savas-stratejisi-mi-ii/1034/
- 4. Sağlık hizmetlerine yönelik şiddet: Yeni bir savaş stratejisi mi? – III
http://ilerihaber.org/saglik-hizmetlerine-yonelik-siddet-yeni-bir-savas-stratejisi-mi-iii/1413/