Mithat Alam’ın ardından yazılanlara denk geldiyseniz, öğrencilerinin ve dostlarının çoğunlukla kişisel hikâyeleriyle karşılaşmış olmalısınız. Onu tanıyanlar için bu kaçınılmazdır.
Zira Mithat Bey, Türkiye’de sinema kültürüne yaptığı katkının ötesinde, etrafında geniş bir dost kitlesi ve özel olarak hedeflemediği bir hare yaratmayı başarmıştı. Onu tanımayanlar veya adını yalnızca bir üniversitede bir film merkezinin tabelasında görenler için burada da paylaşılan bir özgeçmiş epeyce fikir verecektir; ama “Mithat Alam Kimdir?” sorusunun cevabı her insan gibi onun için de bambaşka hikâyelere kapı açıyor aslında.
Mithat Bey çok insana değdi ve değişime direnen, önüne kattığı her şeyle birlikte hızla akan hayatlarımızda, yapmayı başardığı zor ve önemli şeylerle büyük fark yarattı. Belki de en basit haliyle hakkındaki geniş resmin özeti bu.
Kafamda onunla olan ilişkimizi özetleyen, onun da ilk kullandığım andan beri çok sevdiği ve birlikte sinema ve hayatı paylaştığı insanlar için de sıklıkla kullandığı bir sözcük var: ahbaplık.
Geçtiğimiz yaz, her konuda gösterdiği titizlikle yıllar içinde yaptığımız yazışmalardan bir seçki göndermişti; orada da sıkça önüme çıkan bir sözcüktü bu.
Sorgulamadığım bir alışkanlıkla TDK’ye bakayım dedim. Ahbap: Kendisiyle yakın ilişki kurulup sevilen, sayılan kimse.
Evet, dost ve arkadaş gibi, ama biraz da farklı.
Mithat Bey’in, yakınlarda çıkan, ilk öğrencilerinden Umut Barış Dönmez’le uzun yıllar sonra gerçekleştirdiği nehir söyleşinin kitabı Sinemayı Seven Adam’da ikiye ayırdığı hayatının ikinci yarısı, yani “2.Hayat”, işte bu sayısız ahbaplıklarla doluydu.
Üniversitede verdiği derslerde sinema üzerine yapılan tartışmalar sınıftan taşar, Mithat Bey’in evinde daha fazla film izleyerek, daha fazla konuşarak devam ederdi.
Bugün sinemanın pek çok alanında ve başka işlerde çalışırken halen filmlerle yaşamaya devam eden bizler, şevkle tartışmanın, (Umut Barış Dönmez’in kitapta Mithat Bey’in yakınında bulunmuş herkesin altına imzasını atacağı önsözünde belirttiği gibi) yeniliklere açık olmanın heyecanını onunla yaşadık. Mithat Bey bizim için bir örnekti, hatta hiç de abartılı olmayacak, hayat dersiydi diyelim.
Pek çoğumuzun ilk başlarda sorguladığı kimliğiyle, kendi deyimiyle, “üst orta sınıftan, iyi okumuş bir ailenin yüksek tahsilli çocuğu” olarak çalışma hayatına girmiş, disiplin içinde çalışmıştı ama bu mutluluk getirmemişti ve hayatını değiştirmeye karar vermişti. Biraz da tesadüf eseri Boğaziçi Üniversitesi’nde ders vermeye başlaması aynı zamanda üniversitede bir film merkezi kurma konusundaki girişimlerinin başlangıcı oldu.
1999’dan bu yana çok sayıda yayın, görsel hafıza çalışması ve kısa film seçkisi çıkarmasının yanı sıra, sayısız sanatçıyı ağırlayan çok sayıda önemli etkinliğe ve seminere ev sahipliği yapan ve yüzlerce gencin yolunun kesiştiği Mithat Alam Film Merkezi (MAFM) bu süreçte hayata geçti. MAFM’nin yanına 2008’den bu yana sinema alanında lisansüstü eğitim almak isteyen gençlere burs olanağı sağlayan Mithat Alam Eğitim Vakfı geldi.
Mithat Bey’in hikâyesini çoğumuz için bir örnekten öte hayat dersi yapan şey yalnızca kurduğu kurumlarla sinema kültürüne yaptığı benzersiz katkı değil. Öyle olsaydı fazlasıyla hak ettiği büyük takdiri toplardı sadece, o kadar.
Oysa biz Mithat Bey’i çok sevdik, yıllar içinde tek başına taş üstüne taş koyar gibi inşa ettiği sinema kültürünü insanlara açmak ve kurumsallaştırmak konusunda gösterdiği müthiş cesarete, kendisini ve hayatı çok iyi bilen birisi olarak herkesle kurduğu ilişkideki açık kalpliliğe tavlandık.
Bir şeyleri hayal etmek yetmiyordu, onu yapabilmek için pek çok şeye katlanmak, hem tutkulu hem rasyonel hem de çalışkan olmak gerekiyordu. Mithat Bey hepsi birden olabildi. Belki de en çok daha ziyade filmlerden öğrenebildiğimiz şu soruyu sorabilmiş olmasına hayran olmuş olmalıyız: İnsan ne için yaşar?
Mithat Bey, bu sorunun cevabını kendisi için verebilmiş, kendisi için verdiği cevabın içine pek çok insanı da alabilmişti. Büyük cümleler kurmadan, olağan bir şekilde kendisini de bizim yanımıza böyle kattı. En tipik duruşu değildi belki ama, ben onu her zaman kollarını kocaman açmış bir şekilde düşünüyorum; gülüyor.
TIKLAYIN - MİTHAT ALAM HAYATINI KAYBETTİ
Mithat Alam Kimdir?Orta ve Lise eğitimini Robert Kolej'de tamamladı. 1968 yılında Robert Kolej Yüksek Okulu İş İdaresi bölümünden mezun oldu. Aynı bölümde yüksek lisans yaptı. Bir yıl Almanya'da Goethe Enstitüsü'nde öğrenim gördükten sonra, 1972-2004 yıllarında İngiliz, Amerikan ve İspanyol firmalarının Türkiye temsilciliğini üstlenerek, ağırlıklı olarak tekstil ve tütün makineleri satışıyla iştigal etti ve iş hayatını başarıyla sürdürdü. Çocukluğundan beri yoğun ilgi duyduğu sinema alanında, 1989 yılından başlayarak bazı dergi ve gazetelere köşe yazıları ve yorumlar yazdı. 1998-2008 yıllarında, on yıl süreyle düzenli olarak Boğaziçi Üniversitesi'nde sinema üzerine dersler verdi. 1999'da Boğaziçi Üniversitesi'ne yaptığı bağış ile Mithat Alam Film Merkezi'ni kurdu. Yıllar içinde biriktirdiği film arşivini bu merkeze bağışladı. Tüm enerjisini, maddi ve manevi birikimini adadığı Mithat Alam Film Merkezi düzenlediği etkinlikler ve öğrencilere sunduğu imkânlarla sinema dünyasının önemli bir kurumu haline geldi. Merkez'den pek çok sinemacı yetişti. Merkez aynı zamanda Altyazı Aylık Sinema Dergisini yayınlamakta olup, Mithat Alam da yakın zamana kadar derginin yayın danışmanlığı görevini yürüttü. 2008'den bu yana sinema alanında lisansüstü eğitim almak isteyen gençlere burs sağlamak amacıyla Mithat Alam Eğitim Vakfı'nı kurdu. Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi'nin ve Mithat Alam Eğitim Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı yapmış olan Mithat Alam'ın hayatını anlattığı söyleşi kitabı "Sinemayı Seven Adam" geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları tarafından basılmıştı. |
(ÖG/EKN)