* Fotoğraflar: Anadolu Ajansı (AA) – Arşiv
Yazının İngilizcesi için tıklayın
Almanya, 24 Şubat'ta Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ile başlayan savaşta – tabii ki Rusya'dan sonra – en tartışmalı ülkelerden biri olarak öne çıkıyor.
Doğalgazda yüzde 55'e, petrolde yüzde 34'e varan bağımlılığı sebebiyle Rusya'ya enerji alanında ambargo uygulamamasından tutun da Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere önde gelen siyasetçilerin önceki dönemlerde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i "yanlış değerlendirerek" yakın ilişkilerini sürdürmeye devam etmesine varıncaya kadar bir dizi konuda ülkenin eleştirilerle karşı karşıya kaldığını görüyoruz.
Tüm bunlar tartışıladursun pek çok Almanyalı yurttaş ise haftalardır Ukrayna'yı terk etmek zorunda kalan mültecilere gönüllü yardım ediyor.
Başkent Berlin'de yaşayan Anna Weissenborn da onlardan biri.
Anna, Berlin Humboldt Üniversitesi'nde sosyoloji okuyor, bir yandan da aynı üniversitede öğrenci asistanı olarak çalışıyor.
"Ukrayna'dan gelen insanlar Berlin'e ulaşmaya başladıkça ve konuyla ilgili medyada haberler çıktıkça, organizasyon yapan kuruluşların, gönüllülerin daha çok yardımına ihtiyaç duyduğu ortaya çıktı" diyor Anna.
O da "genç bir öğrenci olarak kendisini sorumlu hissediyor ve Berlin'in Merkez Tren İstasyonu'nda yerinden edilmiş kişiler için çalışan koordinasyon ekibine destek olmaya karar veriyor."
Yerinden edilen Ukraynalılar hakkında* Berlin'e giden mültecilerin ilk duraklarından biri de Merkez Tren İstasyonu (Pexels) Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (BMMYK) resmi rakamlarına göre, savaşın başladığı 24 Şubat'tan bu yana 5 milyon 85 bin 360 kişi ülkelerini terk ederek başka ülkelere sığınmış durumda. Almanya polisinin paylaştığı son rakamlar ise savaştan kaçan yaklaşık 320 bin Ukraynalı mültecinin Almanya'ya geldiğini gösteriyor. Fakat gerçek rakamın daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. |
Berlin'e vardık, peki ya sonra?
Berlin Senatosu'nun Ukraynalı mültecileri bilgilendirme amacıyla oluşturduğu internet sayfasına göre, savaşın başladığı 24 Şubat ve sonrasında Ukrayna'yı terk eden Ukrayna ve diğer ülke vatandaşları 31 Ağustos 2022 tarihine kadar vize olmadan Almanya'ya girebiliyor.
Avrupa Birliği (AB) genelinde "savaş mültecisi" statüsü alabildikleri için de tekrar sığınma başvurusu yapmaları gerekmiyor.
Peki, diyelim ki yerinden edilmiş pek çok Ukraynalı gibi Berlin Merkez Tren İstasyonu'na vardık. Buradan sonra süreç nasıl işliyor?
Senato'nun paylaştığı bilgilere göre, Almanya'da hiçbir tanıdığı olmayan kişilerin önce tüm yardım çalışmalarının koordine edildiği "Welcome Hall Berlin", yani "Berlin Karşılama Salonu" çadırına gitmesi gerekiyor.
Sonrasını ise bize Anna anlatıyor:
"Merkez tren istasyonuna vardıktan sonra herkesin kişisel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için pek çok olanağı var.
"Sığınma, kalacak yer ve diğer konularda genel bilgilerin alınabildiği bir masa var; yiyecek ve içecek ikram ediliyor. Çocuklar için ayrılmış bir köşe, hijyen ve medikal bölümler ya da başka şehir ve ülkelere gitmek isteyenlerin aktarma bulabileceği bir danışma masası var. Eğer Berlin'de kalmak isterlerse otobüsler onları doğrudan acil barınma merkezine götürüyor."
Kalıcı olarak kalacak yer bulamayan ve desteğe ihtiyacı olan kişilerin ise Eski Tegel Havaalanı'nda kurulan Varış Merkezi'ne gitmesi gerekiyor. Mülteciler buradan başka eyaletlere gönderilebiliyor.
Ayrımcılığa karşı "briefing"
Peki, yerinden edilen Ukraynalılara gönüllü olarak yardım ederken Anna'yı en çok ne etkiliyor? "Beni en çok etkileyen, Berlin'e varan insanların yüzündeki yorgunluğu ve tedirginliği görmek oldu" diyor Anna:
"Onlar için durum hep büyük bir belirsizlik: Şimdi nereye gideceğiz? Geceyi nerede geçireceğiz? Belki bir gün geri dönebilecek miyiz?
"Kişilerin ruh sağlığı ile ilgilenen ve içinde bulundukları durumla mücadele eden herkese destek sunan gönüllü ağını görmek bana çok yardımcı oldu."
Öte yandan, savaşın korkunçluğu yetmezmiş gibi savaşın başından bu yana mültecilerin ayrımcılığa maruz kaldığına dair haberler de okuyoruz.
Çok değil, bundan bir hafta kadar önce savaştan kaçan Roman mültecilerin Çekya'ya alınmadığı haberleriyle karşılaştık.
Peki, Berlin'de durum ne? Benzer durumlar orada da yaşanıyor mu? Ya da benzer olayları engellemek için önlemler alınıyor mu?
Anna'nın söylediğine göre, bir kişinin yerinden edilmiş kişilere gönüllü olarak yardım etmeye başlamadan önce bir çeşit "briefing"e katılması gerekiyor. Söz konusu briefing sırasında Berlin'e varan kişilerin eşitliği ve ayrımcılığa uğramaması konularının da altı çiziliyor.
Bunun yanında, siyah ve LGBTİ+ mülteciler için Berlin Merkez Tren İstasyonu'nda ayrı danışma ve destek masaları bulunuyor.
2015'ten 2022'ye Almanya
Berlin'deki Ukraynalı mültecilerin barınma şartlarını da sorduğumuz Anna, çoğu mültecinin başlarda Berlin Senatosu'nun sağladığı resmi barınma alanlarında kaldığını söylüyor. Fakat savaş başladıktan iki hafta kadar sonra bu alanlar tamamen doluyor.
Bu esnada Berlinliler de çeşitli platformlar aracılığıyla dairelerini ya da evlerindeki bir odayı Ukraynalı mültecilerin kullanımına sunabiliyor. "Mültecilerin halihazırda kayıtlı olması durumunda da Ukraynalılara kalacak yer sunan kişiler Senato'dan mali destek alabiliyor."
Almanya federal hükümeti de bu esnada "Ukraynalı mültecilerin barınması ve entegrasyonu için" eyaletlere 2 milyar Euro kaynak sağlamaya hazırlanıyor. DW'nin haberine göre, bu paranın 500 milyonluk kısmının şimdiye kadarki maliyetler için 500 milyonunun barınma, 1 milyarının ise eğitim ve çocuk bakım merkezleri için kullanılması planlanıyor.
Ülkede 40 bin civarında genç Ukraynalı'nın da meslek okulları dahil olmak üzere okullarda ders almaya başladığı tahmin ediliyor.
Almanya Federal Ulaştırma Bakanı Volker Wissing'in 16 Nisan tarihli açıklamasına göre, hükümet Ukrayna'dan gelen mülteciler için bir "üst sınır" öngörmüyor; Almanya, Ukrayna'dan gelen hiçbir mülteciyi geri çeviremeyeceğini ve çevirmeyeceğini söylüyor.
* 2015 yılında Sırbistan-Macaristan sınırındaki mülteciler. Kaynak: bianet - Arşiv
Tüm bu haberleri üst üste okuyunca ise insanın aklına ister istemez bundan yaklaşık 7 sene önce Avrupa'da yaşananlar geliyor.
Yeniden hatırlamak gerekirse, 2015 yılında çoğunluğu Suriye, Afganistan ve Irak'taki çatışmalardan kaçan bir milyondan fazla mülteci Avrupa'ya ulaşmış, fakat binlercesi Macaristan'ın sınırlarını kapatmasıyla başkent Budapeşte'deki tren istasyonunda mahsur kalmıştı.
Bunun üzerine dönemin Almanya Şansölyesi Angela Merkel dönemin Avusturya Şansölyesi Werner Faymann'ı aramış, iki ülke Eylül 2015'te mültecilere sınırlarını açmıştı. O dönemde yaşananlar Merkel'in "Bunu başarabiliriz" (Wir schaffen das) cümlesiyle özdeşleşti.
Almanya "bunu başarabildi" mi bilinmez, fakat bazı göç araştırmacıları mültecilerin 2015-2016 döneminde ve son iki ayda gördüğü muameleyi karşılaştırarak "çifte standarda" dikkat çekmeye başladı bile.
"Birkaç yıl önce savaşı daha az umursuyorlardı"
Berlin'in Ukrayna'daki savaş sebebiyle yerinden edilen kişilerle ilgilenmek konusunda ne kadar başarılı olduğunu sorduğumuz Anna, "kişisel kanaatinin Berlin'in en azından 2015/2016'da Almanya'ya gelen mülteci dalgasından bir şeyler öğrendiği" yönünde olduğunu söylüyor.
Ona göre, "özellikle daha kısa ve kolay kayıt olma yolları sayesinde, Berlin'deki yerinden edilmiş kişilere sosyal hizmetler sağlanabiliyor."
Peki, Anna da 7 yıl öncesi ile bugünü karşılaştırdığında savaştan kaçıp Almanya'ya sığınan insanların gördüğü muamele ve ülkedeki yerel halkın tutumu açısından bir "çifte standart" görüyor mu?
Bu sorumuzu şöyle yanıtlıyor:
"Bence, son aylarda Berlin'e varan Ukraynalı mülteciler için durum 2015/2016'da Suriyeli insanlar için olduğundan çok daha iyi. Sığınma ve sosyal hizmetlere erişim süreci çok daha verimli hale geldi.
"Aynı zamanda, Alman halkının Ukrayna'daki savaş ve sonuçları karşısında kapıldığı dehşeti fark etmek benim için şok edici. Bundan birkaç yıl önce çok daha az umursuyor gibi görünüyorlardı.
"Her iki durumda da, yani o zaman da şimdi de, hayatlarını kurtarmak için ülkelerinden ayrılan insanlar söz konusu.
"Peki, öyleyse Almanya'ya gelen Suriyelilerin durumu neden bu kadar çok empati, farkındalık ve yardımlaşma duygusu yaratmadı?
"Sanırım Ukraynalılar ve Suriyelilere yönelik farklı muamelenin ayrımcılık ve ırkçı düşüncelere dayandığı fikrini göz ardı edemeyiz.
"2016'dan farklı olarak, hiç kimse mültecileri toplumumuza dahil etmenin yarattığı korkudan bahsetmiyor; daha çok Ukrayna toplumuyla paylaştığımız çok daha fazla değer olduğuna dikkat çekiliyor."
Sığınma hakkı, temel insan hakkı
Ülkelerindeki savaş ve zulümden kaçıp farklı dönemlerde Avrupa'ya sığınan insanların gördüğü muamele arasında ima edildiği gibi bir "çifte standart" olup olmadığı şüphesiz çok daha kapsamlı bir yazının konusu.
Örneğin, ABD'nin Stanford Üniversitesi'nden göç politikaları uzmanı David Laitin, Ukraynalı mültecilerin "10 yıl önce benzer bir koruma talep eden kişilerden daha yardımsever bir Avrupa ile karşılaşacağını" söylüyor.
"2014-2015'te Suriye ve Kuzey Afrika'dan gelen mültecilerin çoğunun Müslüman olduğunu" ifade eden Laitin, "çoğunlukla Hristiyan bir geleneğe sahip Ukraynalılardan çok daha fazla ayrımcılığa uğradıklarını" belirtiyor.
Öte yandan, LA Times gazetesinden Markus Ziener'ın atıfta bulunduğu uzmanlar, "savaşın yakınlığının, yani sadece birkaç yüz kilometre ötede cereyan ediyor olmasının bir fark yarattığını" ifade ediyor.
"Bazı uzmanlar çifte standartmış gibi görünen durumu eleştiriyor, fakat kültürel ve dini benzerliklerin kabul görme derecesi konusunda fazladan bir rol oynayabileceğini de kabul ediyor" diyor Ziener.
O zaman bize de Berlin'deki Ukraynalı mültecilerin şartlarına uzaktan da olsa bakmaya çalıştığımız bu yazıyı – deyim yerindeyse – "insan haklarının anayasası" sayılan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nden bir alıntıyla bitirmek düşüyor. Bildirgenin 14. maddesi şöyle diyor:
Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.
(SD/AÖ)