Mart sonunda üniversite giriş sınavları yapıldı. Sınav sonuçları gururla övünülen hızla kamuoyu ile paylaşıldı. Genel olarak sonuçlara bakıldığında, eğitim durumu açısından ülkenin hali gözler önüne serildi. Tabi ki, mevcut durumu anlayanlar açısından. Bireysel başarı örneklerinden yola çıkarak okuma yapanlara doğal olarak söyleyecek sözümüz yok.
81 il üzerinden okuma yaptığımızda konuyla ilgili ya da değil herkesin, mevcut duruma göre, enine boyuna oturup düşünmesi gereken bir tablo çıkıyor ortaya.
Evet, başat Kürt sorunu dâhil, sorunları epeyce yıldır teferruatıyla bilen, ama bir türlü aklın mantığın yoluyla değil de tankla, topla, tüfekle, bombayla çözmeye; anıyla, şanıyla yemin etmiş sonra da tökezlemiş bir tuhaf yapı var orta yerde. Şimdi geç de olsa “Hadi barışalım, bütün bu olan biteni olmamış varsayalım” demeye getiren bir tuhaf barış! İyi barışalım, kan dökülmesin, analar ağlamasın, hemfikiriz!
Peki, barışalım da! Bu ülkede lise çağındaki çocuklarımızın kendine gelecek çizerken okumak isteğinin pekişmesine dair bir şeyler yapmanın önünde sahi sizce hangi engel var? Sizlerin ilgisizliğinizden soruna duyarsızlığınızdan gayrı: Ey Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milli Eğitim Bakanı, illerin Milletvekilleri, Valiler, Milli Eğitim Müdürleri ve diğerleri.
Sonuçlara bakıp da kiminle konuşursanız konuşun kendine göre bir mazeret dile getiriyor. Kolayı bu tabi! Oysa sonuç mazeretle geçiştirilemeyecek kadar vahim.
Üniversite giriş sınav sonuçları açısından 81 il sıralamasına baktığımızda 66. sıradan 81. sıraya kadarki illerin tümü Kürt illeri. Sırasıyla; 66. sıradaki il Bitlis’ten başlayarak, Batman, Siirt, Adıyaman, Iğdır, Kars, Bingöl, Diyarbakır, Ağrı, Muş, Urfa, Van, Mardin, Ardahan, Şırnak ve en sonuncu il Hakkâri.
Şimdi bu illerin, mesela Diyarbakır’ın 73. sırada olmasının perişanlığını Diyarbakır’ın Valisi, Milli Eğitim Müdürü, Milletvekilleri, siyasetçileri düşünmeyecekler mi? Ey göreve eğitimdeki başarı grafikleri ile değil de siyasal tercihleri, yandaşlıkları nedeniyle paraşütle gelen her biri bilmem hangi cemaatin namdar müdürleri, hiç mi bu sonuçlara bakıp vicdanınız sızlamıyor.
Altmışlı, yetmişli yıllarda öğrenciyken bırakın kentin valisini, milli eğitim müdürünü; okul müdürleri ve öğretmenlerimiz sokakta caddede öğrencilerinin genel gidişatını bir baba, anne gibi izler, uyarır, yerine göre sokak ortasında kulak çeker ve veliyle paylaşırdı. Çünkü bilirdi ki öğrencisinin başarısı aynı zamanda kendi başarısıydı. Nerde sizde o sorumluluk, nerde sizde o vicdan.
Kentin kimi yerleri suça altyapı oluşturan bir sürü serseri yatağına dönüşmüş, sorumlu anne babalar çaresizce çocuklarını o suç ortamları “kafe-bar” kisvesi altındaki pislik yuvalarından kurtarmaya çalışıyor, sizlerse sadece “suç oluşsun ondan sonra nasıl olsa müdahale ederiz” demekle yetiniyorsunuz! Bu mudur yöneticilik.
Kimse kalkıp da, savaş halinden, büyük göçlerden, ekonomik zorluklardan, kalabalık sınıflardan, öğretmenlerin sürekli yer değiştirmesi ya da “eğitim emekçilerinin ekonomik problemlerinden” söz etmesin. Bunlar her zaman vardı. Aşılması her daim mümkündü, kaynak ayrılmadı, çözülmedi, amenna. Ama bu sorunlara rağmen sorumluluk sahibi yöneticilerin çabalarıyla katedebilecekleri yollar her zaman vardı ve hâla var. Çünkü ülke her zamankinden daha çok duyarlılığa sahip ve sivil toplum diye bir çaba var en azından.
Yaşadığım il ve coğrafya üzerinden okumayı sürdürüp öfkemi dizginlemeye çalışarak bitireceğim.
Diyarbakır, nasıl ekonomide en geri iller kategorisine, yani 73. sıraya geriletildiyse, eğitimde de üniversite giriş sınavlarında 73. sıraya düşürüldü. Bu genel başarısızlığa rağmen; şimdi kimi devlet okulları, ağırlıklı olarak da özel okullar çıkacak ve billboardlara ilanlar verecek. “Türkiye’nin ve ilin bilmem kaçıncısı bizim okuldan çıktı” diye bireysel başarıları ile öğünecekler. Onlara bir diyeceğim yok. Devir pi-ar devri, tekil başarı örneklerini ne kadar allayıp pullayıp satarsan, o kadar çok kazanırsın malum!
Ben bu şehrin sorumluluk sahibi Milli Eğitim Müdürü olsaydım… Evet ben bu şehrin sorumluluğunu bilen Milli Eğitim Müdürü olsaydım bu sonuçlar açıklandığı gün basın toplantısı yapar müdürlükten istifa ederdim.
Vali olsam anında bakanla görüşür yapılabilecekler üzerine şeffaf bir şekilde kafa yorardım.
Emniyet Müdürü olsam, evet Kürtçe dil kursuna yazılıp Kürtçe öğrenmenin yeni dönemin trendi olduğunu ve “hanesine puan kazandırdığını” bilmekle birlikte, polisi sokağa indirir kentteki potansiyel suç mahallerindeki mekânlarda gencecik çocukların gün ortasında ya da gece karanlığında ne işi var onu sorgulardım.
Suç baronlarının gençlere yönelik suç istismar cesaretini hangi güç odaklarından aldıklarını o odakların üzerine giderek sorgulardım.
Ben bu denli üst perdeden söylemler geliştiren eğitim ve öğretim alanında örgütlü Eğitim-Sen ve diğerleri gibi sivil toplum örgütlerinin sorumlularından biri olsaydım; “eğitimdeki bu kötü sonuçtan, bu denli örgütlü olan bir kurum olarak, acaba benim ne suçum var” diye kendi örgütlü kurumsal yapım içinde ciddi bir sorgulama yapardım.
Hadi emniyeti, milli eğitimi, bilmem nesi, bu çocuklardan vazgeçmiş diyelim.
Dağa giden gitmiş, gitmeyeni de demeye dilim varmıyor ama yine de diyeyim kentin suç mahallerindeki kurtlar sofrası; serkeşi, esrarkeşi, hırsızı, kapkaççısı, kadın satıcısı kapıp götürsün demeye getiriyorlar, bunu da anladık. En azından ortaya çıkan sonuçlar bunu gösteriyor.
Peki, ey sorumluğunu siyasal anlamda bildiğini varsaydığımız sivil toplum kuruluşları, siyasetçiler, aydın, duyarlı, entelektüeller sizler ne diyorsunuz bu sonuçlara. Hala bu konuda çaba içerisine girmeye / girmenize / girmemize ihtiyaç yok mu sizce? Zamanı gelmedi mi?
Ha, ne dersiniz…
Diyarbakır: Etno-kültürel ve siyasal anlamda marka şehir olmaya kendini layık gören bir metropol şehir; hem ekonomik gelişm(mem)işlik hem de eğitim başarısızlığında 73. sıraya düşerse siz o şehir için olumlu bir gelecek tahayyülünde bulunabilir misiniz?
Mesela üniversite sınavındaki Diyarbakır’ın 73, Van’ın 77, “enişte”nin şehri Siirt’in 68, Şırnak’ın 80, Hakkâri’nin 81. sırada olması hiç mi vicdanınızı / vicdanlarımızı sızlatmıyor.
Valla sizi bilmem ama beni ziyadesiyle rahatsız ediyor olan biten. Ve benim vicdanım sızlıyor. Çünkü ben babayım. Hem sadece kendi çocuklarımın mı babasıyım. Vallahi de billahi de değil. Başarısız addedilen iller sıralamasındaki son 16 ilin bütün çocuklarının da manevi babasıyım. Çocuklar değil, yönetenler olarak sizler başarısızsınız, bunu lütfen kabul edin ve gereğini yapın.
Unutmayın ki; anlık başarının bedeli belki bir dönemlik mutluluktur. Ama başarısızlığın bedeli koca bir ömür boyu ağır bedellerle ödenecek mutsuzluktur. Hele hele bu mutsuzluk, bir kuşağın mahvına mal oluyorsa! (ŞD/EKN)