erin altında aylardır mahsur kalan maden işçilerinin ailelerini, sevgililerini, yazdıkları dokunaklı şiirleri tanımayan, bilmeyen kalmadı. Türkiye basını da tam sayfa ayırdı madencilere, kanallar ana haberlerde geniş yer verdi. 'Mucize magazin' haberi gündemin ana konularından biri oldu. Yani 'ana haberler' bu malzemeyi de kaçırmadılar.
Örneğin, maden işçisi Yonni Barrios'un yasak ilişkisini öğrenen karısının onu karşılamaya gelmeyişini, Osman'ın eşi Angelica ile karşılıklı ağlayışlarını, Mario Gomez'in şiirlerinin Neruda'nınkileri alt edişi haberlerini, Yanez'in yeraltında yaptığı evlilik teklifinin sonucunu ve diğer magazinsel bilgileri öğrenmeyen kalmadı. Duygusal bir seremoniye çevrildi, acının, emeğin ve ipin ucundaki insanların hayatı.
Gerçeklikten uzaklaşmanın aracı: Medya
Tabloid basının bu kombine kişilik özelliği, olay ya da olayların içini boşaltmasının da yegâne yolu, yöntemi. Gözyaşları, ağıtlar, kavuşmalar, kucaklaşmalar ve saire arasında eriyip giden 'temeldeki, en dipteki sorunlar' aslında. Tıpkı aylardır yerin en dibinde kalan maden işçilerinin, kucaklaşma ve ağlaşmalar arasında unutturulan, 69 günü gibi. 'Neden bir maden göçüyor ve onlarca insan orada mahsur kalıyor?' sorusunu unutturmanın en iyi yolu belki de medyanın bu şeytani yöntemi.
Çok değil, geçen yıl aralık ayında Bursa'daki 'grizu' patlamasında onlarca madenci göçük altında kalmıştı, yine bu yıl mayıs ayı içinde de Zonguldak'ta aynı vakıa meydana gelmişti ve ondan da önce bu ülkede onlarca insan göçük altında kalıp, can vermişlerdi. O zaman yaşananların da bir magazin boyutu oldu elbet; ama 'ölümün kompozisyonunun' altındaki 'metin' tartışmaya hiç açılmadı, açılmıyor da. Madenlerin göçmesi 'gelip geçici, ölümlü dünya' deyimiyle özdeşleştirildi her defasında. Devlet yetkilileri tarafından 'madenciliğin tabiatı' ilan edilerek doğallaştırıldı, bu haksız ölümler.
Metinleştirilen insanlar
Sermayenin koşullarının gözetildiği, 'kâr' güdüsünün insani değerleri ezip geçtiği bu düzende, 'işçilerin zorlu çalışma koşullarına mecbur bırakılışları, işçinin söz sahibi olmayışı, alınmayan önlemlerin getirdiği ölümlerin kanıksanışı, iş güvenliği sözleşmesinden yoksun işçilerin seslerinin her defasında bastırılışı' ise medyanın dillendirmediği asıl gerçekler. Sözde insani değerlere -acı, gözyaşı, kavuşma, vs.- yapılan vurgu ile tüm 'insani değerlerin' üstünü örtüyor medya. Ünlülerin brunch'larına döndü, yeraltından, yeryüzüne çıkış. Karanlıktan aydınlığa tırmanış, bir Hollywood senaryosu gibi resmedildi.
Bu ülkede her gün yok yere insanlar ölüyor: Tersanelerden, madenlerden, fabrikalardan her gün bir sürü ölüm haberi geliyor ekranlara. Ölüm bile bir pembe diziye dönüştürülüyor sonunda; hikâyenin serim ve düğümünün olmadığı, sonucun süslendiği bir pembe diziye. Son sahneyi herkesin kanıksadığı 'beyaz bir ölüm' oluveriyor, acı-trajik ölüm. Eğer mucize olur da ölüm olmazsa o zaman da bir kahramanlık hikâyesi yazılıyor.
Altı çizilmeyen, gerçek nedeni gözler önüne serilmeyen tek şey ise olayların 'sosyo-ekonomik' boyutu oluyor. Aklı, bir değil, bin karış havada, sermayenin ve hükümetin ellerinde olan medya için, öyküsü zor kurulacak bir senaryo 'gerçeklik.' (BA/EÜ)