Altı ay kadar önce "penguenler" diye adlandırılan orta öğrenim gençliğinin başlattığı "ücretsiz eğitim" protestoları kısa zamanda bütün ülkeyi etkisi altına alarak isyana dönüştü.
Öğrenciler sokak gösterileriyle başladılar mücadeleye. Bu eylemlere veliler, üniversite öğrencileri, öğretmenler, öğretim üyeleri ve işçilerin katılımıyla birlikte, boykotlara, açlık grevleri, işgaller, grevler ve sokak çatışmaları eklendi. Tutuklananlar, yaralananlar ve de polis kurşunuyla yaşamını kaybeden 14 yaşında bir kurbanları oldu: Manuel Gutierrez.
Sağcı iş adamı Sebastian Piñera'nın başkanlığıyla birlikte Şili toplumu Pinochet rejimi (1973-1990) sonrası ilk defa ciddi anlamda hareketlendi diyebiliriz. (Arada sadece yine "penguenler"in 2006'daki bir dizi eylemi, sonuçsuz kalsa da bu süreçte istisnadır.)
Bir hafta kadar önce hükümetin bakır madenlernin özelleştirmesine dönük çalışmalara başlamasına işçilerin başarılı bir dizi eylem ve grevle yanıt vermesi Şili'de toplumsal muhalefetin farklı bir evreye geçtiğinin göstergelerinden biri.
Eğitimin hali...
Ama asıl gösterge öğrenci hareketi. Şili'de ortaöğrenimin yüzde 55'i, yüksek öğreniminse bir iki kilise üniversitesi hariç tamamı özelleştirilmiş durumda. En pahalı eğitim tıp; öğrenciler yıllık 6 bin 285 dolar ödüyorlar. En az ödeyenler ise 2 bin 690 dolarla hazırlık öğrencileri.
Şilili her beş aileden sadece biri bu harçları ödeyecek durumda. Şili ayrıca hali hazırda OECD ülkeleri içinde eğitimin en pahalı olduğu ülkelerden birisi. Aileler çocuklarını okutmak için banka kredilerine muhtaç. Yüksek kredi faizleriyle birlikte herhangi bir öğrenci, mezun olduktan sonra yaşamının geri kalan yaklaşık 10-15 yılını bu ödemeleri yapmakla geçirmek zorunda.
Kapitalizm kendi çarklarını döndürecek insan kaynağını, borçlandırarak eğitip "köleleştirerek" çalışmaya zorluyor. Eğitimdeki sorun sadece yüksek miktarlarıyla sınırlı değil. Aynı zamanda özellikle orta öğretim alanında öğretmen sayısının ve ücretlerinin yetersizliği, bakımsız binalar vb. nedenlerle, zor yürüyen bir süreç sözkonusu.
Bu sorunların geçmişi tahmin edilebileceği gibi Pinochet rejimine dayanıyor. Deneme düzeyinde başlatılan üniversitelerin özelleştirilmesi işi, üniversiteye giriş için bir sınav ve ödenmesi zorunlu ücret uygulamasıyla 1981 de başlıyor. Zamanla bütün öğretim alanlarında egemen oluyor.
Şili de bugün öğrenciler ve halk eğitimin bir "hak" olarak tanınması derdindeler. Ve bunun doğrudan Pinochet dönemi yürürlüğe giren neo-liberal politikaların bir sonucu olduğunu savunuyorlar.
Ayrıca karşılarındaki devlet başkanı Piñera da doğrudan Pinochet'in ardılı olarak görülüyor. Piñera zaten Pinochet'in ürettiği zenginlerden biri. O her ne kadar zenginliğni alın teriyle açıklamaya çalışsa da erkek kardeşinin Pinochet'in özelleştirme bakanı olduğunu gizleyebilecek durumda değil.
Halk nezdinde Piñera ile Pinochet arasındaki ilişki net. Zaten gösterilerdeki sloganlar da bunu söylüyor. Piñera da bu yüzden çok tavizsiz yaklaşım içinde. Çünkü sorgulanan şey doğrudan artık rejimin kendisi. Ancak o kredi faizlerini düşürerek ya da eğitim bakanını değiştirerek bu süreci atlatmaya çalışıyor.
Parlamentodaki oyalama pazarlık taktikleri bir nebze de olsa işe yaradı sayılır. Çünkü yakında yaz tatili başlayacak. Fakat ülkedeki bütün muhalefeti arkasına almış olan öğrencilerin kolaylıkla durdurulması mümkün gözükmüyor.
En büyük handikap ise politik bir önderlikten yoksun oluşları ya da herhangi bir politik cesareti olmayan partilerin Şili'de yaygın oluşu.
Geçmişle hesaplaşma
Arjantin haricinde neredeyse hiçbir Güney Amerika toplumu yakın geçmişlerindeki darbeyle kapsamlı bir biçimde yüzleşmeye girişemedi. Şili'de bu suskun toplumlardan biri. 2007'de askeri cunta döneminin generallerinde Hugo Salas Wenzel'e ömür boyu hapis cezası verilmesinin ardından tam bir yüzleşme hareketi başlayamadı.
Ancak bu yıl kayıp yakınları sokaklarda daha etkili görünmeye başladı. Geçen hafta yazdığı kitabı tanıtmak için bir basın toplantısı düzenleyen Pinochet dönemi istihbarat servisi (DINA) başkanlığı yapan Miguel Krassnoff halk tarafından tartaklanarak, polis korumasında kaçmak zorunda bırakıldı.
Yeni bazı davalar açılmaya başlandı. Bunlardan biri de, bir dönem önce başkanlık yapan Michelle Bachelet'in babasının öldürülmesini konu alıyor. Alberto Bachelet, Salvador Allende hükümetiyle çalışan bir general. Darbe sonrası yok edilenler arasında yer alıyor.
İlginç olan ne Michelle Bachelet'in ne de 20 yıldır Piñera öncesi ülkeyi idare eden "sol" koalisyonun herhangi bir döneminde yüzleşme girişiminde bulunmamış olması. Sanırım bunda en önemli faktör ordunun halen genel anlamda çok güçlü bir pozisyonda olması ve herhangi bir tavize yanaşmaması. Bir diğeri ise Şili'nin diktatörlük dönemi boyunca bir "itaat toplumu"na dönüştürülmüş olması ve katolik kilisesinin böyle bir "mümin yaşamı"nı kutsamasından ileri geliyor.
Sonuçta bu toplumsal yapı yüzleşme için engel gibi görünse de, öğrenci hareketlenen sokaklar sayesinde buzlar çözülmeye başladı.
Camila: Ben bir militanım
Konu Şili'de öğrenci eylemleri olunca sözün dönüp dolaşıp Camila'ya gelmemesi kaçınılmaz. Arjantin sağının en eski gazetelerinden, (1870'ten beri yayınlanıyor) La Nacion'un dergi formatındaki eki LNR, 20 Kasım'da Camila Vallejo'yu kapak yapmıştı.
Dergide Şili de olan bitenlere dair çeşitli notların yanı sıra, Şili Öğrenci Federasyonu başkanı Camila Antonia Amaronta Vallejo Dowling'le yapılmış bir görüşme yer alıyordu. (La Nacion sanırım Camila'nın soyunu sopunu açıklığa kavuşturmak istediği için bu uzun ismi tercih etti. Soy sop meselesi Arjantin aristokratları için çok mühim.)
Derginin Camila'ya yaklaşımı, Türkiye'deki anaakım medyanınkini aratmıyordu. Camila'nın boy boy fotoğrafları ve ağırlıkla onun kişisel yaşamına dönük sorularla dolu bir söyleşiydi.
Ancak Camila özel hayatını konuşmaya pek de hevesli olmadığı anlaşılıyor. Röportajı yapan kişi bir kadın olmasına rağmen maço bir dilin ağır bastığı, bir tür "arzu nesnesi" yaratma uğraşısı, haberden daha çok ön plana çıkmıştı.
Dergi Camila'yla görüşmenin çok zor olduğundan günde 40-50 basın mensubunun röportaj için öğrenci federasyonuna başvuru yaptığından bahsediyor. Kendilerinin de Şili'de bunun için günler harcadıklarını da ekliyor. Ama nedense, o sokak hareketlerinden yer alan binlerden herhangi birine mikrofonu doğrultmak akıllarından geçmiyor.
Camila ise röportajında bu durumun ısrarla altını çiziyor, kendisinin isyancılardan herhangi biri olduğu, "yüz güzelliğinden" çok sorunlara ve neden mücadele ettiklerine dikkat çekmeye çalışıyor. Ama nafile medya ve tüketicileri, mütevazı birini "başarılı" olarak görmeye tahammül edemiyor.
Son yapılan kamuoyu araştırmalarında Piñera dahil diğer politik liderler toplam popülartenin yüzde 30'unu paylaşıken Camila'nınki yüzde 70'e yaklaşıyor.
Bundan cesaret alan gazetecimiz soruyor, "Politik bir kariyer düşünür müymüş?"
Cevap biraz sanırım sağcı bir gazete için sert kaçmış. "Kariyer sözcüğünden nefret ediyorum. Ben bir partinin (Şili Komünist Partisi) militanıyım. Bizim demokratik bir devrim yapma hayalimiz var. Bunun için seçimlere katılıyoruz. Bu noktada benim özel bir beklentim yok. Ama kolektif olarak alacağımız bir kararla bana da bir görev önerilirse tabii ki bunun uygulayıcısı olacağım." (AS/HK)
* Şili, Arjantin ve Brezilya'daki öğrenci hareketleriyle ilgili daha ayrıntılı bilgi için: "Gerçek,Yıkıcı ve Yaratıcı" Dünyada ve Türkiye'de Üniversite, Eğitim, Gençlik Mücadeleleri, Notabene Yayınları, Eylül 2011.