Saat sabah 10:00.
Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Okuma Grubu'nun toplantısı.
Konuk konuşmacı Deniz Kandiyoti.
"Siirt'te olanlara neden bu kadar şaşırıyorsunuz" diye soruyor.
Aylardan nisan, Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından konuk konuşmacı olarak ağırlanan Kandiyoti, Siirt'te olanları sınıfsal, kurumsal ve ulus-devlet ideali kapsamında değerlendiriyor.
Siirt'te yedi ilköğretim okulu öğrencisi kız çocuğuna, yaşları 14 ila 70 arasında değişen 100 kadar erkeğin tecavüz etmesini, gazetelerden ve televizyon kanallarından öğrenen ve duyduklarına inanamayan pek çok insanın buna verebileceği birtakım cevaplar var.
Ama Kandiyoti'nin, özünde korkunç olan bu olayı daha da korkunç hale getiren bambaşka bir cevabı var. Karşı karşıya olduğumuz durum: "Siirt'te kurumlar tarafından uygulanan ve örtbas edilen sistematik tecavüz vakaları."
100 kişilik zanlı listesinde okul müdüründen tostçuya, parti il başkanından, kahvehanede oturan "amcalara" kadar herkes var.
Bu "herkes"i "Biz bu işi aramızda hallettik huzurumuzu bozmayın" diyerek koruyan bir de kaymakam var.
Başka bir deyişle, devlet tarafından Siirt'e atanmış ve yine devlet tarafından maaşı ödenen insanların yedi ilköğretim öğrencisi kıza tecavüzü ve yine devlet tarafından atanmış ve maaşı ödenen kişilerin bu durumu örtbas etmesi söz konusu.
O nedenle tecavüz olayının kendisi zaten yeterince korkunçken, bir de bunun kurumsal boyutta uygulanmış ve örtbas edilmiş olması insanın kanını donduruyor.
Kız çocuklarının şikayetçi olduğu kişiler arasında bir polis bir de asker var.
Bu sebepten ötürü, Siirt'teki olay, vergimizi ödediğimiz vergi daireleri gibi, kayıt yaptırdığımız ilköğretim okulları gibi kurumsal. Peki ya olayın başka boyutları?
Tecavüz kanun dışı bir olgu. Yasalar bireyleri "tecavüz"e karşı koruyor.
Başka bir deyişle "tecavüz etmek" yasak.
Peki öyleyse Siirt'teki kız çocuklarını, ülkenin başka bir yerindeki kız çocuklarından ayıran ne?
Ülkenin başka yerlerinde de tecavüz var elbet. Ama Siirt'te kurumsal olarak uygulanan ve kurumlar tarafından örtbas edilen tecavüz söz konusu.
İşin böyle bir boyutu söz konusu olunca, Kandiyoti meselenin "yurttaşlık" boyutundan bahsediyor.
Herkesin anayasa önünde eşit olduğunu, yasaların bireylerin temel hak ve özgürlüklerini koruduğunu iddia eden bir ülkede, devletin görmediği kızlar var. Devletin gözleri, elleri, kolları oraya uzanmıyor. Ama bu uzanamadığı topraklara uygulayamadığı yurttaşlık masalını, anayasal temelde iddia etmeye devam ediyor.
Bu noktada Kandiyoti'nin de anlattığı üzere, "yurttaşlık" ideali mitik bir hal alıyor. Eğer devlet sizi korumaya söz verdiği durumlardan koruyamıyorsa ve kurumsal temelde size zarar verenleri örtbas etmeye çalışıyorsa, "yurttaş"lık ideali ve "ulus-devlet" projesi çöküyor, can çekişiyor.
Rahatsızlık bu noktada bitmiyor:
İşin bir de sınıf çatışması boyutu var. Fakirle zengin, politik gücü olanla olmayanın, "önemli" ve "önemsiz" insanların arasındaki o çatışma.
"Bu tecavüz kaymakamın kızına yapılsaydı bu kadar çabuk örtbas edilir miydi? Sessiz kalınır mıydı? Anında müdahale edilirdi belki de adamı oracıkta vururlardı. Ama fakir bir hamalın kızlarına tecavüz edildiğinde bütün şehir, devletin organlarıyla birlikte bu vahşeti örtbas etmek için elinden geleni yapıyor."
Şehrin ileri gelenlerinin babası hamal olan iki kız çocuğuna tecavüz etmesi, bu konuda aralarında işbirliği yapması, çocukları paylaşmaları ve işbirliğini konuyu örtbas etme noktasındaki dayanışmaya kadar götürmeleri. Siirt'teki tablo bu.
Politik gücü elinde bulunduranların iki genç kızın bedeni üzerinde "istismar hakkı" talep edebilmesi, Siirt'le ilgili bizi rahatsız edenlerden biri aslında bu.
Olayın korkunçluğunun evrensel boyutuna dikkat çeken Deniz Kandiyoti ekliyor:
"Siz bu tür olaylar sadece Türkiye'de mi oluyor zannediyorsunuz. Hindistan'da alt kasttan bir kadına bir çete dolusu adam tecavüz etmiş. Kimsenin umrunda olmaz. Üst tabakadan bir kadına edilse, yer yerinden oynar."
Zengin, fakir fark etmez her sınıfın kadını ayrımcılığa maruz kalır. Ama kadın bir de fakirse bu ayrımcılığın boyutları çok daha korkunç bir hal alır.
***
Kandiyoti, Siirt'te olanlarla ilgili şunları söylüyor:
-Ne zaman öfkelensem yazıyorum. Öfkelendikçe söyleyecek bir şeyler birikiyor içimde, işte o zaman da yazıyorum. Herkesin görüp de söylemediği o kadar çok şey var ki. Birinin bunlardan bahsetmesi gerek.
Kandiyoti'nin Koç Üniversitesi'nde yaptığı konuşma anlamlı. Başbakan Erdoğan ve ekibinin "kadın" açılımını tartışırken, sınıfsal, kurumsal ve ulus-devlet inşaa sürecini de dikkate alarak, çok boyutlu sosyal, politik ve ekonomik politikalar üretmesi gerekiyor.
Bu etkenlerden biri, kadınla ilgili sorunları çözmeye çalıştığımız denklemlerin dışında tutulduğunda, sorun domino etkisiyle büyüyüp, dağılıp daha zarar verici bir hal alıyor. (SK/TK)