Burası Sığacık pazarı.
Toprağında ne yetişiyorsa, evde ne pişiyorsa o satılıyor. Hem de hepsi kadınların ellerinden çıkıyor, onların eliyle satılıyor.
Her yaştan kadın var. Kimisi sarma dolduruyor, kimisi gözleme yapıyor.
Gücü börek açmaya yetmeyenler patik örüyor. Kuvveti yerinde olanlar binbir zahmetle yaptıkları reçel, turşu, tarhanaları satıyor.
Kimisiyse bahçesinde, tarlasında yetiştirdiklerini getirmiş: ege otları, bölgenin meşhur mandalinaları, enginar.
Neyin mevsimiyse tezgahta o var. Tek şartla: Her şey doğal, temiz ve yerel olacak.
“Sakin şehir” olunca kimse “Gel vatandaş gel” diye bağırmıyor. Sizi güzel kokular ve taptaze renkler çağırıyor.
Fiyatlar hakketiği kadar, ne eksik ne fazla. Naylon poşet yok. Kese kağıdı ve filelerde alışveriş yapılıyor.
Sadece yiyecek değil, yine yaratıcı kadınların elinden çıkma eşarplar, özel tasarım çantalar ve hediyelik eşyalar da var.
İzmir'den kalkıp geliyor insanlar her pazar. Bir yandan haftalık alışverişlerini yaparken bir yandan da kapı önündeki masalarda aldıklarını yiyebiliyorlar.
Sığacık Pazarı, Türkiye’nin ilk sakin şehri (Cittaslow) Seferihisar’a bağlı liman kasabası Sığacık'ta. 2009'dan beri her pazar günü kuruluyor. Pazar fikri Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’den. Seferihisar’ın sakin şehir seçilmesinin hakkını veriyor.
Sakin şehir hareketi küreselleşmeye karşı kentlerin tektipleşme ve yerel özelliklerini kaybetmesine karşı mücadele ediyor.
Yerel kalkınmanın lokomotifi pazarlar, “sakin şehrin”in olmazsa olmazı. Seferihisar’da bu amaçla bir köy pazarı var zaten.
Ama Sığacık pazarı hem yerel ürünleri desteklemek hem de kadınların ekonomiye katılması için tasarlanmış.
Mekan olarak 16. yüzyıldan kalma Sığacık kalesinin içi seçilmiş. İnsanlar evlerinin önünde tezgahını açabiliyor. Belediye hiçbir işgaliye ücreti almıyor. Bu sene evler de restore edilmiş. Kaldırımlar düzelmiş.
Kadınlar ne kazanırsa cebine giriyor. Hatta bu mesele kahvelerde de espiri konusu olmuş. Yaşlı erkekler “torunlar artık benim değil ninelerinin elini öpüyor” diye dert yanıyormuş.
Kadınlar bunu yalanlamıyor. Eve temizliğe giden kadınlar artık kendi işinin patronu olmuş.
Ayşe Hanım, “Vallahi ev gezmeleri kalmadı. Salı gününden başlıyoruz hazırlıklara otu topla böreği aç, reçeli kaynat derken pazar oluyor” diyor. Ama hiç şikayetçi değil yorulmaktan “Eve katkım oluyor kendime istediğim şeyleri alabiliyorum” diye ekliyor.
Ürünler organik değil ancak iyi tarım yöntemleriyle üretiliyor. Bunun için belediye üreticilere ücretsiz eğitim veriyor. Sonra belediyeye bağlı ziraat mühendisleri tarlalara gidip kontrol ediyor, zabıtalar da ürünlerin son halini tezgahlarda denetliyor.
Ürününü aracısız satan üretici kötü malı için tüketiciye kendi hesap vermek zorunda. Bu da başka bir kontrol mekanizması yaratıyor zaten.
Tam 450 tezgah var, üstelik tezgahın arkasında tarlada çalışanlarlar birlikte birçok kadına ekmek kapısı olmuş.
Size kalan böreği hangi kadının elinden yiyeceğinize karar vermek. Gözünüz kapalı seçin, pişman olmayacaksınız. (NV)
Türkiye'de 9 sakin şehir varCittaslow, İtalyanca Citta (Şehir) ve İngilizce Slow (Yavaş) kelimelerinden oluşuyor. Aslında yavaş şehir olarak çevrilecekken bizde sakin şehir tercih edilmiş. Özetle küreselleşmenin şehirlerin yerel dokusunu ortadan kaldırmasını engellemeyi amaçlayan uluslararası bir belediyeler birliği. İtalya'da 1989'da kurulmuş. Esas olarak doğuşu İtalya'da başlayan slow food yani yavaş yemek hareketinden sonra olmuş. Slow food, hızlı yemek yani fast food'a karşı yerel lezzetlerin korunmasını amaçlıyor. Belediyelerin sakin şehir olması için ekoloji, yerel üretimi korumak, slow food'u desteklemek, misafirperverlik gibi kriterleri taşıması gerekiyor. Türkiye'nin ilk sakin şehri Seferihisar. Diğerleri ise şöyle: Akyaka (Muğla), Gökçeada,(Çanakkale), Taraklı, (Sakarya), Yenipazar (Aydın), Yalvaç (Isparta), Perşembe (Ordu), Vize (Kırklareli), Halfeti (Şanlıurfa) |
* Fotoğraflar: Nilay Vardar