Bir gün bir otel odasına bir sinek girer ve 2 yaşındaki çocuk sinekten rahatsız olur. Huysuzlanan çocuğu sakinleştirmek için babası, “Tombiş bizim arkadaşımız, biz Tombiş’i çok severiz, Tombiş bundan sonra bazı yerlere bizimle gelecek” diyerek ağlamak üzere olan çocuğu gülümsetmeyi ve çocuğa bir arkadaş daha kazandırmayı başarır. Tombiş zamanla ölümsüzleşir, Tombiş’in kardeşleri, annesi, babası ve kuzenleri de hikâyeye dâhil olur.
İletişim Yayınları’ndan çıkan Nasıl Korunabilirdik?, çocuklara işte bu şefkatle ve gülümsemeyle yaklaşan bir insanın, Ural Nadir’in, 12 yıllık Sincan Çocuk Yuvası ve aile danışma merkezleri deneyimlerinin birikimiyle yola koyulduğu, bu birikimin şiddete uğrayan kadınların ve şiddet ortamında büyüyen çocukların tanıklıklarıyla birleştiği bir çalışma.
Şiddetin azalmak bir yana dursun, git gide arttığı ve sıradanlaştığı harikalar diyarı memleketimizde, sosyal hizmetler alanında da çalışan bir psikolog olan Ural Nadir, faillerden ziyade aile içi şiddet mağduru kadınlarla ve çocuklarla yaptığı görüşmelerle, başından sonuna aile içi şiddetin nedenleri, nasılları, başa çıkma mekanizmalarıyla bir yol haritası oluşturmaya çalışıyor.
Çocukları için şiddete katlanıyorlar, çocukları için boşanıyorlar
Ural Nadir’in yaptığı görüşmelerde, feminist teorinin ve kadın hareketinin altını çizdiği “erkeklik” meselesi de dışarıda bırakılmamış. Özellikle kadınlar açısından erken evliliklerin, görücü usulü evliliklerin, hızlıca çocuk sahibi olmanın yarattığı zorluklara ve fiziksel, psikolojik, ekonomik, cinsel şiddetin bu tür evliliklerde karakteristik hâle gelmesine değiniyor Nadir. Pek tabii ki, aile içi şiddetin nedenleri bunlarla sınırlanmıyor ve şiddet, farklı ekonomik, kültürel, sosyal ya da sınıfsal özelliklere sahip ailelerde de yaşanıyor. Toplumsal cinsiyet rollerinden erkekteki psikolojik sorunlara, alkol ve madde kullanımından erkeğin ailesinden kaynaklı nedenlere kadar çeşitli başka sebepler de görüşmelerde öne çıkıyor.
Görüşme yapılan 17 kadının anlatılarında dikkat çeken ortak noktalardan biri de, şiddet mağduru kadınların şiddete uzun bir süre çocukları için katlanması ve nihayetinde yine öncelikle çocukları için boşanması. Canına tak eden kadınların boşanma sürecini ertelemesinde yine şiddet görme, kendi ailesinden destek bulamama ve ekonomik olarak kendi ayaklarının üzerinde duramama korkusu ağır basıyor. Devletin (özellikle yasaların, polislerin ve mahkemelerin) bu konudaki maddi, manevi, hukuki ve psikolojik destek sunma yetersizliğinin yanı sıra, bu kadınların hâlihazırdaki yasal hakları, sığınmaevleri, kadına yönelik şiddetle mücadele eden sivil toplum örgütleri gibi olanaklar hakkında bilgi sahibi olmaması da bu süreci uzatıyor.
Çocuklarda annesini koruma çabası görülüyor
Diğer taraftan, kadının şiddet görmesi, çocuğun da şiddet riski altında olduğunun temel işaretlerinden biri. Ural Nadir, şiddete uğrayan veya aile içi şiddete tanıklık eden sekiz çocukla yaptığı görüşmelerde psikolojik ve fiziksel şiddet boyutuna ağırlık veriyor. Çocuklarda bir yandan erken yaşlarda korku duyma, saklanma, konuşmama gibi davranışlar gözlemlenirken öte yandan erkeğin/babanın fiziksel gücü ve öfkesine maruz kalırken kendini, kardeşlerini, annesini koruma çabası görülüyor. Bu noktada eğitim imkânları yani okul, hem bir kaçış alanı hem de geleceğe dair bir umut olarak karşımıza çıkıyor. Ancak maddi yardım, danışmanlık veya şiddet gösteren erkeğin uzaklaştırılması gibi devlete dair beklentiler burada da karşılığını bulamıyor ve sosyal çevrenin desteği önem kazanıyor.
Ural Nadir, mevcut olanı tespit ettikten sonra aile içi şiddetle başa çıkma mekanizmalarına dair yol haritası çıkaran önerileriyle kitabını tamamlıyor.
Erken evliliklerin önlenmesi için eğitime verilen önemin arttırılması, bu evliliklerin önünü açan yasal düzenlemelerin (özellikle dini nikâhlara ilişkin olanların) değiştirilmesi, sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi, kadınlara yönelik programlarla bilinçlendirme çabalarına ağırlık verilmesi, kadınların ekonomik güce sahip olmasının sağlanması ve kadın istihdamı, temel olarak toplumsal cinsiyet rollerinin sorgulanması ve buna göre aile danışmanlığı sisteminin düzenlenmesi gibi önerilerde bulunurken, ayrılık ya da boşanma sonrasındaki desteğin sağlanması gerektiğini söylemeyi de ihmal etmiyor. Bunların, aynı zamanda şiddete uğrayan veya tanıklık eden çocuklar için de kapsayıcı olması gerektiğini belirten Nadir, çocuk koruma sisteminin, okullardaki sorumluluğun, aile eğitimlerinin ve özellikle yoksul bölgelerde sosyal hizmet kuruluşlarının önemine dikkat çekiyor.
Bu çalışma, bir doktora tezi olarak başlamasına rağmen teorik ve akademik çerçeveyle sınırlı kalmayıp başından sonuna dek Ural Nadir’in şefkatinin, empatisinin ve şiddete uğrayan kadınlar ve çocuklar için mücadele etme çabasının izlerini taşıyor.
"Nasıl Korunabilirdik?" Ural’ın kaldığı yerden hepimizi şiddete ses çıkarmaya çağırıyor. (EEB/ÇT)