Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer görevi bu hafta, büyük olasılıkla yarın Meclis'te seçilecek olan Abdullah Gül'e devredecek. Sezer, bugün (27 Ağustos) Meclis Başkanı Köksal Toptan'ı ziyaret ederek veda etti.
Sezer'in gidişi, onu "AKP'nin karşısındaki son supap" olarak görenler için bir mutsuzluk kaynağı; bazıları içinse yeni bir umut oluyor. "Ya bizdensin ya onlardan" ikiliğinin bir başka görüntüsü olan bu "Sezer mi, Gül mü" kısır tercihine sıkıştırılmaya çalışılıyor olmamıza biraz sonra değinelim. Ama önce Sezer'in cumhurbaşkanlığının son döneminde insan hakları açısından vahim denebilecek birkaç "icraatını" anımsayalım.
Yurttaşını yabancı sayan rapor olduğu yerde duruyor
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun Şubat 2006 tarihli raporunun başlığı "Yabancı Uyruklu Gerçek Kişiler İle Yabancı Ülkelerde Kurulan Tüzel Kişiliğe Sahip Ticaret Şirketlerinin Türkiye Cumhuriyeti Sınırları İçerisinde Taşınmaz Edinmeleri Uygulamalarına İlişkin İnceleme Raporu".
Bu raporun "Yabancı Tüzel Kişilere Ait Taşınmazlara İlişkin İstatistiksel Analizler" başlıklı beşinci bölümde, "cemaat vakıfları", yani Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı gayrimüslimlerin kurduğu vakıflar, "yabancı sermayeli şirket" ve "yabancı şirket" başlıklarıyla birlikte yer alıyordu.
bianet, yurttaşını yabancı sayan bu rapora ilişkin haberini Ağustos 2006'da yaptı. Azınlık hakları uzmanları, bu raporun derhal düzeltilmesini ve özür dilenmesini istediler.
Bildiğim kadarıyla özür falan dileyen olmadı. Ama raporda bir düzeltme yapılmış. Cemaat vakıfları şimdi ayrı bir başlık olarak altıncı bölümde. Bölüm, "cemaat vakıfları, yabancı gerçek ve tüzel kişilerin taşınmaz edinimleri hakkındaki bu raporun konusuyla doğrudan ilgili değilse de; Lozan Antlaşması'nda bunlar hakkında özel düzenlemeler yapılmış olması ve Avrupa Birliği sürecinde gündemde yer almaları gibi nedenlerle, taşınmazları hakkında bazı istatistiksel bilgilerin verilmesinde yarar görülmüştür" diye bir cümleyle başlıyor.
Özetle, sözüm ona bir düzeltme yapılmış. Ama hâlâ "yabancı"larla yani TC yurttaşı olmayanlarla ilgili bir raporda "doğrudan ilgili olmasa da bilgi verilmesinde yarar olan" kişiler gayrimüslimler.
Herkesi kucakladığı söylenen Sezer'in döneminin raporu yurttaşını yabancı saymayı sürdürüyor.
Sezer, bu vakıflarla ilgili küçücük de olsa bir ilerleme sayılacak Vakıflar Yasası değişikliğini de veto etmişti.
Polis yetki yasası
Sezer'in hiç duraksamadan, olduğu gibi onayladığı iki yasa değişikliğini de unutmamak gerek. Polisin insan hakları ihlallerine zemin hazırlayan, hak savunucularının daha taslak halindeyken hükümeti hakkında defalarca uyardığı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda değişikliği haziran başında onayladı.
Birleşik oy pusulası
Seçimlerden önce, Demokratik Toplum Partisi (DTP) ve sol çevrelerin yüzde 10 ülke barajı nedeniyle seçimlere bağımsız adaylarla gireceklerini duyurmalarından hemen sonra, AKP'yle CHP Meclis'te, Sezer'se Çankaya'da bağımsızların Meclis'e girmelerini zorlaştıracak birleşik oy pusulası değişikliğini hiç tereddütsüz, ihtilafsız yasalaştırıverdi.
Sezer, AKP'nin neoliberalizmin şart koştuğu, sosyal haklarla ilgili alanları hızla sermayeleştirmeye yarayan yasa değişikliklerinin bazılarınıysa veto etti. Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası ya da nükleer enerjinin önünü açan düzenlemeler gibi.
Sezer'in "ulusalcı" arka plana dayanan veto/onay kararları pek de tutarsız değil aslında. Ama bütün bu cumhurbaşkanı seçimi sürecinde bize unutturulmaya çalışılan bir şey var. Bu "birinden birini seç" dayatması, bizi takım tutar gibi, analizden yoksun, gerçek bağlamı unutturan bir yere sıkıştırıyor.
İnsan haklarını ölçüt almayı, çoğulluktan, eşitlikten söz etmeyi dışlayan bir alan bu. Çankaya'nın Kenan Evren yetkileriyle nasıl bir iktidar noktası olduğunu da gizliyor üstelik. (TK/EÜ)