Halk nezdinde oldukça popüler(!) olmuş malum konserlere baktım biraz. İnternette mevcut, galiba TRT Müzik de kamu hizmeti yapma vasfıyla yayınlıyor—ama düzeni, takvimi nedir, en azından ben anlamadım; her işleri gibi bu da yarım yamalak. Kendi sevenleri üzerinde derin bir hayal kırıklığı yaratmışa benzeyen Alpay kadar tutkulu olmasa da ben de aylardır para kazanmadıklarını bildiğim bazı müzisyenlerin, enstrümantalisterin bu sebeple olsun iş yapabilmelerinden memnun olanlardanım. Varsın bir kere de vergilerimiz inşaatçılara, müteahhitlere, kim olduğunu herkesin bildiği o meşum gruplara değil de mütevazi gelirlerle, aslında prekarya koşullarında yaşayan müzik insanlarına gitsin. Elbette kastım şarkıcılar değil, devrini tamamlayalı çok olmuş bir udinin açıklamalarından herkesin de öğrendiği gibi, onların normal koşullarda dünyalıklarını yapmış olmaları gerekirdi, bir konser geliriyle kurtulacaklarsa vay hallerine!
Müzikal anlamda ise gördüklerim-işittiklerim küçük çapta bir felaketti. Egolarından, havalarından yanlarına varılmayan şarkıcıların kah playback kah "üzerine kayıt" kah ağır biçimde detone olmuş hallerini izlemek üzdü. Bazıları için "bunun yayınlanmasına nasıl izin vermişler acaba, yanlarında bir menajer, yapımcı hadi onu da geçtik bir dostları da mı yok" dediklerim bile oldu. İzleyebildiklerim içinde en iyisi yine Selami Şahin ve muhteşem orkestrasıydı. Kafayı kendisiyle, güzelliğiyle, bedeniyle, imajıyla bozup geri kalanı umursamayan ile derdi hep iyi müzik yapmak olan hemen ayrışıyor böyle zamanlarda...
Hanımefendilik oyunu oynamadı
Halbuki bu şekilde parası vergilerimizle ödenen, "kamu yararına" gerçekleştirilen bir konserler zincirinde, hem de göğsünü gere gere olması gereken bir işbirliği var müzik dünyasında bir süredir. İkisi de ayrı ayrı "buralı" değerlerimiz olan Seyyal Taner ve Kurtalan Ekspres beraber müzik yapıp, konserler verip, videolar çekiyorlardı. Çok istememe rağmen gidemediğim için hayli üzgündüm ki çalışmalarını bir albümde topladıkları haberi geldi. Bu devirde! Hem de tekli falan değil, tastamam bir albüm! 2020'de vuku bulan nadir iyi şeylerden birisi olmalı, fiziksel CD'si basılmayan ama dijital ve plak formatlarında çıkan "Aşıklar (Bir Dede Korkut Masalı)" başlıklı yapım.
Herkesin zaafının olduğu, akılla-mantıkla-gerekçeyle açıklayamadan kendine yakın hissettiği, duyduğu an mıhlanıp kaldığı, gözlerini kulaklarını ayıramadığı şarkıcılar vardır (herhalde). Moda olan tabirlerle söylemek gerekirse, teşekkül eden bir his bile değil bahsettiğim; kendiliğinden geliveren, öğrenilmemiş bir yoğunluk, yani duygulanım. Bende diğer bazı isimlerle beraber Seyyal Taner de böyledir. Çok küçük bir çocuktum, televizyonda kendisini gördüm, kısa ve siyah saçlıydı, diğer akranları gibi "80'lerde hanımefendilik" oyununu oynamıyordu, bakışları konuşması farklıydı, hatta galiba kayık gibi istikrarsız bir şeyin üzerindeydi, "çok değişik bir kaset yaptım, izleyenler yepyeni bir Seyyal Taner bulacaklar" gibisinden bir şeyler dedi, sonrasında da yeni kasetine adını da veren bildiğimiz "Nanay" türküsünün kendince düzenlenmiş, çalınmış bir halini terennüm etti. Ben daha kaset falan alacak yaşta değildim ama Seyyal Taner'i o gün öğrendim, bir daha bırakmamacasına... Neyse ki, "Nanay" dijital müzik dinleme platformlarında var da zamanının çok ötesindeki düzenlenmelere ve muhteşem şarkı "Neler Oluyor"a istediğimiz her an erişebiliyoruz. Darısı 80'lerin en başında çıkan "Lider"e.
Bülent Ersoy ve Kibariye ile Çakıl Gazinosu'nda
Benim kendisine yeniden kavuşmak için fazla beklemem gerekmedi, çünkü Taner'i patlayan pop müzik dalgasının en önüne taşıyan "Alladı Pulladı" 1991'de çıktı. Eda-Metin Özülkü çiftinin, Aşkın Nur Yengi'nin ikinci albümü için hazırladıkları bu şarkıyı kapan ve o dönemin "tekerlemeli" nakaratlar külliyatına unutulmaz bir imza atan Taner, altın plak da kazanan bu kasetiyle hem geri dönmüş hem de enerjisinden, çılgınlığından hiçbir şey kaybetmemiş olduğunu dosta düşmana göstermişti. Sonuçta kendisi, 1970'lerdeki 45'likleri ile birlikte aslında gazinoların "çılgın (atan) kızı" olarak tanınırdı. Ben biraz daha büyüsem de daha hâlâ çocukken, çok istemiştim Bülent Ersoy ve Kibariye ile yaptığı bir Çakıl Gazinosu programına götürülmemi. (Elbette) ciddiye alınmadım; Taner de galiba bir daha gazinoda çalışmadı, bir defter de böylece kapandı...
Seyyal Taner, akabinde "Alladı Pulladı" ile aynı pop sularında yüzen ancak (ama "Şiirimin Dili", "Bir Kış Daha Olur" ve "Hadi Canım Sen de" gibi hitlere sahip olmadığından) aynı başarıyı tekrar edemeyen "Geliyorum" albümünü çıkardıktan sonra, Bodrum'a yerleşip, gözden kayboldu. Rivayet edilir ki Seyyal, bin yılda bir görünen yıldız anlamına da gelirmiş bazen. 2002'de çıkan ve büyük hitlerinin yeniden söylenmesinden oluşan "Seyyalname" de ilgi görmeyince yine kaybolan, eski kayıtlarla ya da konuk olduğu albümlerle zaman zaman belirip parlayan Taner, bu kez 2012'de de Selda Bağcan'ın yönetiminde "Ethnic Rock" diye bir yapımla çıkmış, hem eski ve olağanüstü güzellikteki şarkısı "Seni Çok Özledim"i Önder Şahin ile seslendirerek yeniden canlandırmış hem de sağlam bir rock beste olan "Sevda Zindanları"nı (sonradan Zerrin Özer de söyledi) kendisine ve bize kazandırmıştı. Hak ettiğinin yüzde biri bile ilgi görmediğini üzüntüyle de olsa belirtmek gerek.
Özgürlüğün ve eğlencenin aktığı ses tonu
Biz onun sıfır numara pop şarkılarını hep çok sevsek ve o kulvardaki başarılarını hiç unutmasak, raflarda tozlanmasına asla müsaade etmesek de o belli ki kariyerinin bu son döneminde yönünü tümüyle rock'a hatta folk-rock'a çevirdi ve Barış Manço'nun orkestrası olarak bilinen Kurtalan Ekspres ile işbirliğini bu yeni albümle kayda da geçirdi. Kendine özgü, kimseye benzemeyen, içinde özgürlüğün haykırışının aktığı, istihzanın ve eğlencenin dile geldiği ses tonu ve kimselerin yanından bile geçemeyeceği tavrı ile Taner ne söylese, ne zaman belirse başımızın üzerinde yeri var.
Benim, herkesin kırsal bölgelerle, köylerle ve oraların kültürel iklimiyle doğrudan bir ilişkisi olduğunu varsayan (ya da bunu dayatan) "halk müziği, türkülerimiz, aşıklarımız, deyişlerimiz bizim esasımızdır, öz müziğimizdir" gibi bence içinde yaşadığımız, var olduğumuz evrenle alakası olmayan kalıplara hiç sempatim yok. O yüzden bitmek bilmez "köklerimiz, esansımız" anlatıları da bu eksende gelişen müzikal tavırlar da çok yoruyor ve bir noktadan sonra son derece gayri-samimi geliyor. Aslına bakarsak, köyden kente on yıllarca önce göç etmiş, hayatında köy görmemiş, kuşaklarca kentte yaşamış kitlelere bu tavrın, bu hikayelerin hitap etmesi de pek mümkün değil.
Bu kalıplar, elbette ırklaştırılmış etnik kimlik ve dinî aidiyetler için başka değerler, anlamlar (ve geçmişler) ifade edebilir. Kültürel asimilasyona direniş mevzileri oluşturulmasına katkıda da bulunurlar. Yoksa, tam olarak kimin aslından, neyin özünden bahsediyoruz ki? O sebeple durup durup türkü söyleme hevesine kapılan pop şarkıcıları da hiç anlamam; sanki kariyerlerini kentli hikayelerle, aşklarla, deneyimlerle örmemişler gibi. Onların kolayına ya da işlerine geldiği bellidir, belki gerçekten içleri de çekiyordur ama yine de bu fetişin pek faydalı olduğu kimseye de rastlamadım. Sonuçta meraklısı, gidip Belkıs Akkale'yi, Arif Sağ'ı dinleyebilecekken...
Dolu dolu ve deli dolu
Bu yüzden bu albüme de hayli mesafeliydim. Benim için Taner'in bazı pop şarkıları, örneğin 'şehir kızı' "Naciye", 'masalları tersine çeviren' "Leyla" ya da renkler değiştikçe ömrün geçip gittiğine temas eden imalar, buradaki sözlerden ya da "deyişlerden", mesela "Dedem Korkut kımız içmiş" ya da "Urfa'nın dağlarını duman almış", daha çok hikaye anlatıyor, bana daha çok dokunan anlamlar üretiyor. Ama müzik, şüphesiz ki sadece sözlerden ibaret değil. "Aşıklar", Kurtalan Ekspres'in zımba gibi çalışı, düzenlemelerin çok boyutluluğu ve zenginliği, kayıtların kalitesi ve her şeylerden önce Taner'in yırtıcı sesi ve demlenmiş yorumunun kuvvetiyle içinde debelenmeye mahkûmmuş gibi durduğu klişe aleminin dışına çıkıp, evrensel bir seviyeye yaklaşıyor. Benim gibi türkülere dair ontolojik problemlere takılmazsanız, büyük bir müzikal şölen sizi bekliyor bile denebilir!
Televizyondaki popüler müzik yarışmalarında telif haklarına tabi olmamalarının da etkisiyle tekrar tekrar çalınarak herkeslerce bilinir ve söylenebilir hale gelen "Garip" ve "Dostum", bunlar kadar olmasa da yine popüler ve en alakasız kulaklara bile tanıdık gelebilecek başka türküler, Aşık Veysel'in "Birlik Destanı" adlı şiiri, ama en çok da "normal" bir Seyyal Taner albümünde bulunması ihtimallerini sevdiğim Barış Manço şarkısı "Bir Selam Sana", Fikret Kızılok'un "Söyle Sazım"ı ve bu düzenlemesiyle bambaşka yerlere selam veren (ve Doğu'dan yükselen ışıklara göz kırpan) "Yeniliğe Doğru"dan oluşuyor "Aşıklar".
Dolu dolu ve deli dolu bir albüm "Aşıklar". Yeri asla dolmaz-dolmayacak yorumcu Seyyal Taner ve koskoca Kurtalan Ekspres, hiç caz havaları da olsun, meltemde hafif hafif tenimize değsin, chill-out takılalım falan dememiş, eski usul (ama eskimemiş) var gücüyle çalınmış ve söylenmiş bir folk-rock işe imza atmışlar. Dilerim ki bu ekip böyle üretmeye, söylemeye, çalmaya devam eder ve daha nice konserler de verir; biz de hep bir ağızdan onlara eşlik eder ve "bir olup" onlarla coşarız! Hem Leyla'nın, Naciye'nin kulaklarını da dünya gözüyle bir daha çınlatır, kalplerimizi affederiz... (CÖ/AÖ)