Birisi gelip kulağınıza her şey yalandı diye fısıldarsa, ne yaparsınız?! Aslında bu soru cümlesinden çok ürperme nidası da olabilir. Algılama ve mekan düzleminde değişkenlik gösterebilecek bir soru ya da nida cümlesi bu. Karar sizin, ağdalı ya da beylik tümcelerin yerini her şeyi ayan beyan ortaya seren bir oyuna dikize çağırıyorum sizi. Bir maniniz yoksa; 'e buyuralım' o halde...
Tekrar fısıldama kısmında seyir edersek, Beyoğlu Akbank Sanat'ta, 26 ve 27 Haziran, saat 17.00 ile 20.00'de, geçen sezonun dikkat çeken eserlerinden "Şeyler'in Şekli" aradığınız soruları naif ama muhalif bir edayla karara bağlıyor.
Güneşin kendini serdiği İstanbul'da gece aleminin ekseninde alternatif yaratmak isteyenlere tam tadında seyirlik bir performans daha. 1961 doğumlu ABD'li film yönetmeni, son yılların çok ses getiren senaryo ve oyun yazarı Neil LaBute'un 2001 yılında ilk kez Londra'da sahnelenen oyunu Şeylerin Şekli / The Shape Of Things, bu sezon vedasıyla karşımızda... Oyun, 2003'te beyazperdeye de aktarılmış.
İçine Nietzche ve Wilde kaçtı
Günümüz dört genç insanının aşk ve arkadaş ilişkilerinden yola çıkarak sanatın sınırlarını zorladığı, özellikle "enstalasyonu" inceden inceye makaraya aldığı, oyunda LaBute, sinemacı özelliğini öne çıkaran anlatımıyla çağın bu özelliğini, seyredeni daraltmadan veriyor. Yeni Kuşak Tiyatro'nun sahnelediği oyun; akıcı diyaloglar arasına sıkıştırılmış esprilerle baştan sona mutlu bir ruh hali ile seyrettiriyor kendini. Oyundan sonra ise kafanızda sorgulama çemberi, en tatlısından da karnınızda ise ufak bir yumru hissedebilirsiniz. Hoş benim içime biraz Nietzsche, biraz da Oscar Wilde kaçtı ama belki siz de farklı dehlizlerde şenlik mabedine ulaşırsınız.
İki saat boyunca hiç temposu düşmeyen oyunda, hınzırca gülüyorken yakalayabilirsiniz kendinizi. Taraflı bir tarafsızlık anlatımıyla "sanat yapın, tamam, ama asıl dünyayı değiştirmeye çalışın" repliğinde belki de tüm bilinç...
Wilde, Gray, aşk ve sanat demişken. Wilde'ın kitabının önsözünün bitirişinde yazdığı cümleyi de kaçırmamak gerek bence; "Hiç bir sanat yarar gözetmez." Sanat adına ne kadar ileri gidilebilir? Sınırı nedir? Ya aşk için neler feda edilebilir? Aşkın ve sanatın birlikte irdelendiği bu oyun, aynı üniversitede okuyan iki çiftin karmaşık ilişkilerini gözler önüne seriyor. Başkarakter aynı zamanda sanatçı olan Evelyn. Oyunun başında Wilde'ın âşık olmasıyla ebediyete kadar genç kalma çabasına giren Dorian Gray'a gönderme yapılıyor, ardı ardına sıralanan referanslarla âşık olduğu kadının önerileriyle daha iyi görünmeye çalışan bir erkeğin değişimine varılıyor. LaBute, bildiğimiz "Âdem ile Havva" hikayesini ters yüz ediyor ve sonuçta sanata ya da aşka ilişkin iki tarafında içini dışını izleyiciye gösteriyor, ama izleyiciyi seçim konusunda özgür bırakıyor.
Oyunun sonunda ne Evelyn, özür diliyor, ne de Adam intikam duygusuna kapılıyor. Çünkü haklı olan yok! Oyun gerçek olan "gerçek"i işliyor. Evelyn: "Gerçek olmayan sanatı sevmiyorum, sahte sanattan nefret ederim" diyor, ama sanatını yaparken yalana başvuruyor. Bu da bir nevi tezatlık oluşturuyor.
Hayatın göbeğinden keskin bir jiletle kesilen replikler öyle doğal ki sahnede yaşananlar az evvel sizden süzülmüş hissiyatında. Günümüz insanının birbirlerini kullanmaktaki rahatlıkları, yüzeysel yargıları, umursamazlıkları, empati-sempati-psikopati travmaları ekseninde gelişen cambazlıkları ve sanat bağlamındaki eylemleri insan-sanat ilişkisinde mubah gördükleri ve sonucunda ezdikleri, didikledikleri her şey sahnede vukuf buluyor. Oyuncu kadrosu ise doğallıklarıyla 'mış' gibi yapmaktan öte devleşiyorlar sahnede; Esra Bezen Bilgin, Evren Kardeş, Bartu Küçükçağlayan ve Deniz Celiloğlu. Oyunu, 12'nci Afife Jale Tiyatro Ödülleri'nde en iyi yönetmen olarak ödülünü kucaklayan, kendine ait üslubuyla takdire şayan kişilik Mehmet Ergen yönetiyor.
Şeylerin Şekli'nin bir diğer ince ayarı ise Ergen'in yazar LaBute'u çok iyi anlayıp, tercüme edebilmesinde yatıyor. Zira yönetirken, denediği yöntem de oyuna çok şık durmuş. Dünyadaki diğer örneklerden esintiler taşısa da, bunun, oyunun yönetmene yaptırttıkları olarak yorumlamak daha doğru olacak gibi...
Tekrar başladığımız noktaya gelirsek: Yaşadığımız sahrada her şeyin yalan olduğunu söylemek çok da yanlış olmasa gerek ama gerçek şu ki kulağa fısıldayan kişinin kim olduğu daha önemli sanki...
Şimdilik budur durum. İyi izlenceler...(BM/BÇ)