Başka bir iletişim, başka bir gazetecilik mümkün, ama nerede? Sermayenin sarıp sarmaladığı medya plazalarında mı yoksa bir apartman dairesine de sığar mı? Ben sorunun ikinci kısmına net bir şekilde "evet" cevabını veriyorum. Çünkü "mekân değildir zamandır önemli olan, lakin o da değildir eylemdir mühim olan ve o dahi değildir kalp olmadıkça..." *
Beni bu cevabı vermeye yüreklendiren, dokuz yıl önce "Medya Özgürlüğü ve Bağımsız Gazetecilik İzleme ve Haber Ağı Projesi"ni yani bianet'i hayata geçiren Nadire Mater, Ertuğrul Kürkçü ve daha birçok basın emekçisi... Onlar Türkiye'nin en büyük gazetecilik okulunu kurdular.
bianet, sorunlu bir dünyaya angaje olmak için yarışan hırsların değil, o sorunu çözmek için kimi zaman dev kimi zaman da karınca misali adımlarla yürüyenlerin yolu... O kadar da abartmıyorum işte, tamamen gerçek. Küçük bir ofiste büyük hak mücadelelerine ses veren gazeteciler var burada.
Bir ay önce başlayan bianet serüvenime burada bir virgül koyuyorum. Gazetecilikle olan ilişkim pratikte yeni başlıyor çünkü. Halen öğrencisi olduğum Galatasaray Üniversitesi'nde çok değerli hocam Yasemin İnceoğlu'nun verdiği o nitelikli derslerin birinde tanıştım bianet ile.
Alternatif medyanın egemen iletişim mekanizmaları içerisindeki muhalif ve mücadeleci ruhu beni kendime getirdi. Mesela çok tirajlı bir gazetenin logosuna asılı duran "Türkiye Türklerindir" sözü çok daha fazla kafama takılıyor artık. İnsan bazen iyileşince anlıyor hastalığın ne olduğunu.
bianet yalnızca dünyanın sahip olduğu sorunları açıklamak gibi bir kolaycılığın değil o sorunlu dünyanın değişmesi için gösterilen çok yönlü bir çabanın ürünü. Bilerek ve çok isteyerek geldiğim bu güzel okuldan beklediğimden daha fazla bir deneyimle ayrılıyorum şimdi. Hak temelli haberciliğin kalesinden aldığım bunca güzelliği gittiğim yerlere de taşıyabileceğime olan inancım da yanımda. bianet'in ruhuyla gazetecilik yapmak, aktivist olmak demek bir yerde. Bu kapıdan çıkınca öyle kuru kuruya haber yazdım diyemiyorsunuz.
bianet toplumun her kesiminden ezilenlerin sesine ses katıyor. Burada haberler işçinin, kadının, çocuğun ve hakları her gün gasp edilen onlarca insanın gözünden yazılıyor. Böyle olunca iktidarların zulmünü meşrulaştıran ve koruyan sözde gazeteciliğe özde hükümdar muhafızlığına hiç benzemiyor yaptığımız iş. Medya hükümetle birlikte hareket etmeli düşüncesiyle otoriter rejimlerde görülen medya türünü arzu edenlere gülüp geçiyoruz sadece.
"Alınterinin namusu kurtulsun diye" gittiğim işçi eylemlerinden, işkencecisini yenen sosyalist kadın eylemlerine, her gittiğim yer haber toplamaktan daha fazlası oldu benim için. "Oğluma ne yaptınız" diye soran Cumartesi Annesi'nin feryadı ile "anadilim unutulsun istemiyorum" diyen ağabeyin sesi hâlâ kulaklarımda. Evet, insanları sevmekle başlar gazetecilik ve sonra onların dertleriyle dertlenebilmektir çoğu zaman yapacağımız iş. Gerçeği olduğu gibi göstermek işin felsefesi olabilir ama tarafsızlık değil bence hakka taraf olmaktır gazetecilik.
Sevdiğim işi, içimden geldiği gibi, doğru gazetecilerle birlikte yaptım tam bir ay. Hemen her konuda yardım ve dayanışmayı dimdik ayakta tutan çok değerli bianet ekibine teşekkür ediyorum. (SA/YY)
* Şair Cahit Zarifoğlu'nun bir mısrası