Kadim gelenekte neredeyse üç bin 500 yıl önce Zerdüştlük inancında hava ve toprak çok değerli olduğundan, Zerdüştiler ölülerini toprağı ve havayı kirletmemek için gömmezler ve yakmazlarmış.
Ölülerini inşa ettikleri ve adına “sessizlik kuleleri” ya da “sessizlik tapınakları” dedikleri mekanlara bırakırlarmış. Bu tapınaklarda akbabalar tarafından cesetler parçalanıp yenirmiş.
Zerdüşt geleneğinde, ölünce insan, iblisler bedene girer. İblisten arınmanın tek yolu ölü bedenin kuşlara armağan olarak sunulması. Kuşlar ölü insan bedenini parçalayıp yiyince o sıcakta ölülerin çevreye hastalık yayması da engellenmiş oluyormuş.
Sessizlik kulelerinin içinde iç içe üç halka bulunmakta. Dıştaki geniş halkaya erkekler, ortadaki halkaya kadınlar ve en içteki halkaya da çocuk ölüleri bırakılırmış. Akbaba ve diğer yırtıcı kuşlar tarafından yenen ölülerden artan kalan kemikler toplanıp bir çukura gömülür ve çürüyünce toprağa karışırmış!
Ritüelin en İlginç olan yanı ise; yırtıcı kuşların görmeyeceği bir noktada Zerdüşt rahipleri beklermiş. Yırtıcı kuşların ölünün evvela hangi gözünü yediği gözlenirmiş. Sağ gözün önce yenilmesi ruhun bedenden sıyrılarak iyi bir geleceğe erişmesi, sol gözün önce yenilmesi ise ruhun azap içinde kıvranması anlamına gelirmiş!
Bazen büyük, çok büyük kalabalıklar içinde insan teki sessizliğin yalnızlığın kuşatıcılığını duyumsayabilir. Çiçeklerin rayihasının insanı mest eden kokuları bazen, bizzat insanın kendisine “kabus” gibi gelebilir.
Kent tamı tamına iki koca yıl, 2015 sonbaharından 2017’ye kadar benzer durumu yaşadı. Zerdüşti geleneğinin ölüm tapınakları hali büyük bir kent telefatına karşı sessiz ve yalnız kalmayı beraberinde getirdi.
Yaşanan her ne hal ise dünyanın çıplak gözleri önünde cereyan etti. Dünya gördü, olanca felaketi.
Şimdi dönüp yakın günlerden geriye kalanlar için ardımıza baktığımızda su gibi akarak sert esen yelin önüne takılıp giden hal u pür mealli düşünüyorum.
Malum biliyorsunuz. 25 Eylül itibariyle Diyarbakır’da TÜYAP 6. Kitap Fuarı başladı. Siz bu satırları okuduğunuzda son iki güne girmiş olacağız. Dört gündür gerek katılımcı gerekse kitap okur profili açısından baktığımızda fuar çok yoğun ilgi görüyor.
Fuar yapılamayan üç yılın yıkımlarla, bomba ve kurşun sesleri arasında geçen ama bir yandan da koca bir “sessizlik”le geçen halleri düşünüyorum.
Sonra da bugünü, fuarı düşünüyorum. Bir katılımcı yayınevi temsilcisi arkadaşın dediği gibi; “Sanki hiç o günler yaşanmamış.”
Geldi geçti mi sahiden düş gibi, hayal gibi! Kenarından köşesinden kısmi olarak TÜYAP’larda okuru ile buluşsun diye yazılmış kimi metinler olsa da! Hala hikayesini bekleyen...
Not: 29 Eylül 2018 cumartesi 13.15’de TÜYAP Diyarbakır kitap fuarında “Ahmed Arif”i konuşup ardından İletişim Yayınları standında imzam olacak. İmza 30 Eylül pazar günü saat 13.00 ve sonrasında da tekrar olacak. (ŞD/BK)
* Fotoğraf: http://diyarbakirkitapfuari.com