Hayran olduğu babası az ama öz konuşan, gayet sessiz bir adamdı.
Çocukluğunda annesiyle babası arasında uzun sessizlikler olduğunu da aslında net olarak hatırlıyordu.
Kendisiyle başkaları arasındaki aşılması zor sessizliğin kökeni belki de buydu.
Hayatı boyunca tuttuğu günlükte ifade ettiği gibi yazmanın kendisine kolay gelmesinin sebebi sessizlikte yazmasıydı.
Yazı onun için başkalarıyla iletişime geçmenin en samimi şekliydi.
Başrolünde oynadığı filmlerde bile ekiple kaynaşmak yerine sık sık soyunma odasına sığınarak yalnız kalmayı tercih eden sessiz bir kadın olması tesadüf değildi.
Dünya çapında parlak bir sinema ve tiyatro yıldızı haline geldiğinde, ismiyle özdeşleşmiş hassas ve çekingen yapısına rağmen oyunculuk sanatını nasıl icra edebildiği daima merak konusuydu.
Oysa çeşitli rollere bürünme onun için duygusal bir taşma, patlamalara benzer dışavurumlar silsilesi, doya doya ağlamayla gelen rahatlamaya benzer bir kendini bırakma haliydi.
İtalya ve dünya sinemasında unutulmaz izler bırakmış olan Alida Valli hakkındaki Alida Valli: In her own words (Kendi sözleriyle Alida Valli) başlıklı belgesel, uzun sanat kariyerinde kendini daima yenilemeyi bilmiş bir oyuncuya saygı duruşunda bulunuyor.
Cannes ve Roma festivallerinin programında yer alan, Mimmo Verdesca'nın yönettiği 2020 İtalya yapımı 104 dakikalık film, rol yapma biçimleri hususunda seyirciyi bir kez daha düşündürüyor.
Kendisi için daima kullanılmak istenmiş diva betimlemesine karşı çıkmış, mütevazı, nazik, neredeyse içine kapanık bir profil çizen Valli tam da bu sebeplerden dolayı gizemli ve büyüleyici bir sinema ikonu haline gelmişti.
Asalet kanında var
Gerçek adı Alida Maria Laura Altenburger von Marckenstein-Frauenberg olan barones Alida, o zamanlar İtalya Krallığında olup günümüzde Hırvatistan'a ait Pula'da 31 Mayıs 1921'de doğmuştu.
Uzun süre boyunca Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun toprağı olmuş İstria yarımadasından erken yaşta ayrıldığı halde, coğrafyanın çalkantılı mazisinin izleri, İtalyan kökenini sonuna kadar savunmasının altında yatan esas sebeplerden biriydi.
Ailesiyle Como Gölü kenarına taşındıklarında,
alışılmış bir pratik olmamasına rağmen gölde karşıdan karşıya yüzme merakı Adriyatik Denizindeki geçmişiyle bağlantılıydı; böylece Alida kendine has bir kişiliğe sahip olduğunu genç yaşından itibaren ispatlıyordu.
Babasının da desteğiyle Roma'da genç yaşta oyunculuk hevesini tatmin etmeye çalışırken ülkede Faşizm yükselişteydi ve bir süre sonra meşhur bir aktris haline geldiğinden Mussolini taraftarı gibi kabul edilmesi kaçınılmaz oldu.
Dönemin ikon oyuncularından, Levanten bir babayla Rum bir anneden İstanbul'da doğmuş Osvaldo Valenti'yle rol aldığı filmlerle ön plana çıkmasına rağmen Salo Cumhuriyeti kurulduğunda rejimin davetini saklanarak bertaraf etmişti.
İstahbarat onu araştırdı
Güzelliği ve kabiliyetiyle yapımcı David O. Selznick'in dikkatini çekip Hollywood teklifini kabul ettiğinde Faşizme bulaşmış olma ihtimali yüzünden A.B.D.'nin istihbarat birimlerinin araştırmasına maruz kalmış, bundan yüzünün akıyla çıkmıştı.
Alida'nın günlüğünden adım adım takip ettiğimiz süreçte, aktrisleri taciz etmekle tanınmış Hitchcock'un kendisine saygılı davrandığını anlıyoruz.
Uluslararası kariyerinde Gregory Peck, Frank Sinatra, Orson Welles, Joseph Cotten, Glenn Ford gibi oyuncularla aynı filmlerde rol aldığı malumatını da ediniyoruz.
Fakat kendini film stüdyolarının "ödemeli kölesi" gibi hissetmeye başlaması onu yüksek bir ceza ödeyip sözleşmesini iptal etmeye kadar itmiş, A.B.D.'den memleketine hızla dönmüştü.
Visconti'nin Senso başlıklı filmiyle büyük başarı kazanmış, akabinde birbirinden değerli sanatçılarla hem İtalya, hem de Fransa'da parlak bir tiyatro kariyerine de adım atmıştı.
*Visconti'nin Senso filminden bir sahne.
Korkutucu olmayı bile başardı
Bertolucci kardeşlerin ikisi, Antonioni, Von Trotta, Pontecorvo, Argento ve Pasolini, verimli sinema çalışmalarını sürdürdüğü yönetmenlerden bazıları oldu.
Günlüğünde Pier Paolo Pasolini'nin Oedipus Rex filminde rol alırken düşük bir ücrete talim ettiğini, fakat Pasolini'yle çalışmanın ne kadar ayrıcalıklı ve yapıcı bir süreç olduğunu da ifade ediyor.
Alida Valli filmlerde şahsen olduğundan daha yaşlı kadınları oynamaktan kaçınmadı, gittikçe sertleşen yüz hatlarıyla bazen fazlasıyla korkutucu olmayı bile başardı; öğrenmeye susamışlığı sayesinde hayatının sonuna kadar kendini geliştirirken küçücük rolleri bile değerlendirmeyi bildi.
Meslektaşlarının reddettiği itici ve kariyer için tehlikeli rol tekliflerini seve seve kabul ederek oyunculuğun hakkını vermeyi bildi.
Televizyon çalışmaları dahil, neredeyse son yıllarına kadar aktif olmayı sürdüren Valli 22 Nisan 2006'da Roma'da vefat etti.
Rolü iliklerinde hissederdi
Geleneksel sitiline ve uzunluğuna rağmen seyircinin dikkatini daima ayakta tutmayı başaran belgeselde Valli'nin günlüğünü okuma görevi yeni nesil oyunculardan Giovanna Mezzogiorno'ya verilmiş.
Ses rengi Alida'nınkine benzese de alışık olduğumuz, İtalyanca'da harflerin ağız dolusu telaffuzunun yerine metni çağdaş İtalyanca'nın geçirmekte olduğu değişime uygun olarak, bilhassa sessiz harfleri sıkıştırıp kısarak okuması, Alida ve temsil ettiği jenerasyona kesin bir ihanet.
(Günümüzde Türkçe'de yaygın olarak yaşanan benzer telaffuz dejenerasyonu da bir çeşit ihanet değil midir? Bu arada Valli'nin gençlik halini günümüz oyuncularından Emily Blunt'a benzetmek de ayrı bir ihanet sayılabilir mi?)
Filme dönmek gerekirse, bizi kahramanının aile ilişkilerine, evliliklerine, kendini adadığı iki oğluna, torunlarına, ister istemez dahil olduğu skandal dünyasına doyuran belgesel zengin arşiv malzemesini de layıkıyla kullanıyor.
Torunlarından Pierpaolo De Mejo'nun anılarından yola çıkarak birçok özel anekdota vâkıf oluyoruz; fakat belgeselde Alida'nın son yıllarında ekonomik nedenlerden dolayı devlet desteğiyle yaşamak zorunda kaldığı bizimle paylaşılmıyor.
Film boyunca, Alida'yla yolları çakışmış Marguerite Duras'tan Gabriel García Márquez'e, Patrice Chéraux'dan Marco Tullio Giordana'ya, Roberto Benigni'den Alida'nın nü portresini çizmiş Leonor Fini'ye, geniş bir sanatçı spektrumuyla karşı karşıyayız.
Âşık olduğu adamların anısı ilerleyen yaşlarında gittikçe silikleştiğinde Robert Redford'a olan platonik alakası hakkında da ayrıca bilgilendiriliyoruz.
Onunla filmlerde oynama şansına sahip olmuş Vanessa Redgrave ve Charlotte Rampling oyunculuk hususunda kendisinden nasıl feyz aldıklarını minnetle ifade ediyorlar.
900 ve Luna gibi filmlerinde ona rol vermiş olan müteveffa Bernardo Bertolucci Alida Valli'yi gördüğü anda bazı oyuncularda olan bir özelliği hemen hissettiğini aktarıyor:
A.B.D. sinema piyasasında "frontal nudity" terimiyle ifade edilen kahramanlara has bir cesaret, kamera karşısında tamamıyla kendini açmaya, adeta çıplak kalmaya, duygularını dolu dizgin yaşamaya hazır olma hali.
Kendi oyunculuğunu mutlaka eleştiren, sanatını geliştirmek için yeni jenerasyondan yönetmenlerle çalışmaktan haz alan, rolünü yaşayan, rol yaparken eğlenen bir sinema efsanesi olduğu da ifade ediliyor.
Maziye yönelik pişmanlıklara veya nostaljiye hayatında yer vermeyen, yaşam coşkusuyla dolu, dost canlısı, empati sahibi Alida koca gözleri ve sert görünümünün arkasında kendini korumaya almış, daima şefkat aramış, hassas ve romantik bir ruhtu.
Bağıranın tahakküm kurduğu, kontrolsüzce artmış ses kirliliğinde boğulmakta olan, kakofoniyle kuşatılmış dünyamızda etrafındakileri hep şaşırtan Alida'nın meşhur sessizliği bundandı.
Rampling'in ifade ettiği şekilde, perdede görmek istediğimiz cinsten, esrarengiz olduğu kadar cazibe saçan bir insandı.
Fransa'nın ileri gelen eleştirmenlerinden Frédéric Mitterrand'ın layıkıyla betimlediği gibi "Greta Garbo'ya ve Marlene Dietrich'e Avrupa'da denk sayılabilecek tek aktristi".
(RL/PT)