Seksenli yılların sonları. Aksaray’da bir düğün salonu. Yoğun sigara dumanı altında (o dönem kamu kurumları dahil bilumum kapalı mekanlarda sigara içmek serbestti) coşkulu bir kalabalık. Düğün adı altında düzenlenen bir programdayız. Ortada ne gelin-damat ne de bir sünnet çocuğu var. (Kürtçe yapılmak istenen etkinlikler yasak olduğundan böyle bir yönteme başvurulurdu.)
Sahnede boynuna sardığı puşisi, elinde çaldığı bağlaması, sesi ve hareketleriyle Şivan Perwer’i andıran sakallı genç bir adam transa geçmiş bir şekilde Kürtçe şarkılar söylüyor. Etrafında onlarca kişi toplanmış. Kimi halay çekiyor, kimi hüzünden veyahut mutluluktan gözyaşlarını tutamıyor, kimisi de yıllarca gizli saklı dinledikleri yasaklı şarkıları söyleyen adamın heyecanla boynuna sarılıp fotoğraf çektiriyor. Sonradan adının Ozan Serhat olduğunu öğrendiğim bu sanatçıyla ilk karşılaşmamız böyle oluyor. Ardından Koma Amed’de şarkılarını söylerken rastlıyorum Serhat Karakaş’a (Serhat Çarnewa). Süregelen yıllar içinde albümler, festivaller, okullardaki alternatif şenlikler, konserler ve TV programlarında çıkıyor karşımıza.
Bugün yine Aksaray’dayız bu kez düğün salonu değil, bir otelin kafesindeyiz. 30 yıla yakın süren müzik serüvenini ve yeni albümü Zer’i konuşmak için şimdi karşımda duruyor. Boynunda kendi tasarladığı Ararat kolyesi, tarzıyla bütünleşen şapkası, değişime uğramış sakalı, müziğe aşkla olan tutkusu, cool tavırları ve özgüveniyle anlattıkça anlatıyor. Hikaye uzun, serüven heyecanlı. Dinleyelim bakalım.
Serhat İstanbul’a 1984’te geliyor. Büyükşehir’e ilk gelişidir. İstanbul Üniversitesi’nde sosyoloji okumak için ilk kez çıkmıştır doğup büyüdüğü Doğubeyazıt’tan. Aklında müzik yapmak yoktur ama halk danslarına ilgisi vardır. Dengbêj geleneğinden gelen bir aileye mensup olmasına rağmen müzik yapmanın küçümsenen bir iş olarak gözüktüğünü şöyle anlatıyor:
“Ağabeyim Sedat benden önce üniversiteye gitmişti. Davul çalıyordu. Doğubeyazıt’a gelip davul çaldığında aileye gelip ‘Oğlunuz üniversiteye gidip davulcu olmuş’ diye alay konusu edenler olmuştu.”
Geceleri ev toplantılarında daha çok ağabeyi Sedat’a veya ablasına şarkı söylettirilirken ona pek sıra gelmediği için sesini keşfetmesi geç olur. Atatürk Öğrenci Yurdu’nda kalırken bağlaması olan oda arkadaşına eşlik ederek mırıldanmaya başlar. O dönem revaçta olan Zülfü Livaneli şarkılarını söyler daha çok. Çocukluğundan beri ‘Esmer emman’ parçasını yapan dayısı Seyadê Şamêdin ‘in, Aram Tigran’ın, Şivan Perwer’in Erivan Radyosu’nda söylediği Kürtçe parçaları dinleyerek büyüyen Serhat yurdun bahçesinde bu şarkıları çalmaya başlar.
“Çocukluğumdaki tınıların hiçbirini unutmadığımı farkettim. Kışları bize gelip kalan Mustoyê Seyrikê adında yoksul bir adam vardı. Akşamları bize hep hikayeler anlatır, folklorik şarkılar söylerdi. Demek ki bu bende etki yaratmış” diyor.
Koma Dengê Azadi’yi kurar
Kürtçe şarkı söylemeyle birlikte politik bir kimlik de edinen sanatçı folklor çalışmaları için gittiği Divriği Kültür Derneği’nden Kürtçe şarkı söylediği için kovulur. Ardından Aşkade Halk Kültür Derneği’ne devam eder. Burada Koma Denge Azadi’yi kurar tek başına. Şimdinin önemli müzisyenlerinden Ömer Avcı darbuka çalarak, Nuri adındaki arkadaşı da gitarla ona eşlik eder.
Sonra grup albüm yapma telaşına girer. Ancak müzikal kaygıları ön plandadır. O dönem Kürt sanatçılar içerisinde Şivan’ın dışında aranjörle çalışan, değişik enstrüman kullanan yoktur. Şivan’a albüm yapan Bozo Çerkez diye bir adamdır. Başlarlar Bozo Çerkez’i aramaya. Sanatçı Rahmi Saltık onlara Oğuz Abadan’la görüşmelerini önerir. Abadan’la biraraya gelen grup elemanları, istemeyerek de olsa şarkılarını teslim eder ve “Biz aslında Bozo Çerkez’i arıyorduk” derler. Bunun üzerine Abadan “İyi de Bozo Çerkez benim” deyince bu mucizevi tesadüf genç müzisyenleri çok sevindirir. Abadan’ın aranjesiyle ilk albümleri Hevî’yi çıkartırlar “Bu albüm bugün bile aranjesiyle müzikal anlamda çok önemli bir yerde. Direkt olarak çok profesyonel bir biçimde başlamış olduk” diyen Serhat şöyle devam ediyor:
“Bozo Çerkez’in müzikal hayatımda çok önemli etkisi var. Çünkü o adam bize sadece aranjörlük yapmadı, şarkı söylemeyi de öğretti”
Gruba cümbüş çalan bir müzisyenin daha eklenmesiyle devam eden Denge Azadi ilk olarak Türkiye İşçi Partisi’nin Çemberlitaş Sineması’nda düzenlediği etkinlikte Onur Akın’la birlikte sahneye çıkmaya hazırlanır. Sıralarını beklerken öncesinde Kürtçe şiir okunur. Bunun üzerine “Kürtler burayı ele geçirmiş” denilerek sahneye çıkılmasına izin verilmez. “Böylece ilk programım başlamadan bitmiş oldu” diye gülüyor Serhat.
Daha sonra öğrenci şenliklerinde sahne alır. “Elbette yine kaçak göçek. İki şarkı söyledikten sonra bizi kaçırıyorlardı oradan. O sırada Melek’le (Abdül Melik Şeyh Bekir) tanıştım Koma Amed’den. O da İstanbul’a kaydını aldırmıştı. Onunla birlikte bir süre devam ettik. Ben bağlama çalıyordum, ikimiz söylüyorduk”
Koma Denge Azadi açık havada İHD’nin bir gecesine katılır. Bir süre sonra politik görüş ayrılıkları nedeniyle Serhat gruptan ayrılır. O sıralar Ankara’da bir grup öğrenci tarafından kurulan Koma Amed ilk albümü Kulilka Azadi’yi yapmış ama henüz sahneye çıkmamıştır. “İsmini biliyordum, şarkılarını biliyordum. İlk albümünü dinlemiştim ama tanımıyordum. Sonra Fikri’yle tanıştım” diyor Serhat.
Bu süre içinde Mezopotamya Kültür Merkezi ile tanışır. Orada yol arkadaşlığı uzun yıllar sürecek olan Merdan Zıraw ile birlikte Koma Argeş adında bir grup kurarak gecelerde sahneye çıkar.
Koma Amed süreci
Fikri Kutlay ve Ahmet Kaya ‘biz bir albüm çıkardık, ismimiz var, siz de isim arıyorsunuz’ diyerek birlikte hareket etme önerisinde bulunur. Koma Amed ismiyle uzun bir dönem müzik yaparlar. Daha sonra gruba, Serap, Memo, Birkan ve Süleyman katılır. Gittikleri her etkinlikte yoğun ilgi gören grubun çıkarttığı Agır û Mirov ve geleneksel halk şarkılarından oluşan Dergûş albümleri beğeniyle dinlenir. Konserlerde, gecelerde, alternatif şenliklerde ilk akla gelen isim olmuşlardır. Daha sonra önce Memo ve Merdan ardından Serhat ve Süleyman politik nedenlerden dolayı Avrupa’ya çıkmak zorunda kalır.
Bir süre daha Koma Amed olarak devam ederler lakin grubun diğer elemanları İstanbul’da varlığını sürdürdüğü için MKM yetkilileri tarafından “Siz sürgün oldunuz ,mülteci oldunuz bari bu ismi mültecileştirmeyin” denilerek isim hakkı İstanbul’daki grubun olur.
“Biz bıraktıktan sonra Koma Amed’i kimse yaşatamayacaktı ama politik bir tercihti bu. Sonra da gruba yeni isim arayışına girdik” diyor Serhat. Koma Çar Newa olarak uzun bir süre devam ederler. Sî, Mak ve Ziz albümlerini çıkartırlar. Ne yazık ki bu grupta da yaşanan anlaşmazlıklar sonucu dağılmak zorunda kalmalarını Serhat, “İstemediğim bir şeydi ama yapabilecek bir şey yoktu” şeklinde değerlendiriyor.
Serhat 9 yıl aradan sonra, grup dağılmasına rağmen 15 yıldır birlikte çalıştığı müzisyenlerle yeni bir albüm hazırlığına başlar.
Tek başına ilk albüm
Serhat Çarnewa yıllardır birlikte yürüdüğü Merdan Ziraw’ın aranjesiyle 13 şarkıdan oluşan Zazaca “İç huzur” anlamına gelen Zer adlı albümü çıkarttı.
“İlk defa bir albümde sadece ben söyledim. Aslında bir anlamda kendimi denemek istedim. 13 şarkıyı tekbir solistten dinlemenin nasıl bir etki yaratacağını merak ediyorum” diyen Serhat; 30 yıllık bilgi, birikim ve deneyimiyle başka insanların önerilerinden yola çıkarak bu albümü yaptığını anlatıyor.
Kolektif bir çalışmanın ürünü
“Bu albüm Serhat Çarnewa olsa bile yine kolektif bir çalışma. Çünkü aynı ekip yapıyor. Sadece solist olarak bir tek ben varım. Eskiden birkaç solist vardı. Bu tür problemler adım atmayı zorlaştırıyor. Bir yıldır üzerinde çalışıyorum.” diyen sanatçı, “Ben müziği ilk önce kendim için yapıyorum. Benim sevmem, beğenmem lazım. Benim mutlu olmam lazım. Bu albüm satar mı, şu şarkıyı alsam nasıl olur, gibi ticari kaygıyla bakmıyorum” diyor.
Serhat, birçok sanatçının albümde profesyonellerle çalıştığını ancak sahneye başkalarıyla çıktığını hatırlatıyor:
“Belki çok iddialı olacak ama hem albümünde hem sahnede çalan aynı müzisyenlerle sahneye çıkan tek sanatçıyım. Benim avantajım 15 yıldır Bernard Spiess, Emanuel Stanley, Klaus Bittner, Memo Gül ve Yasin Boyraz gibi sanatçılarla beraber müzik yapıyorum. Hem sahnede hayatı paylaşıyorum hem de albümlerde profesyonel olarak çalışıyorum. Buraya ekonomik nedenlerden dolayı getiremiyorum ama Avrupa’da hep birlikte çıkıyoruz programlara. Keşke Kürtlerde aranjörler çoğalsa, bu bir meslek haline gelse, şarkıcılar şarkıcılığını yapsa, söz yazarları olsa, şairlerin sözleri bestelenebilse. Ama insanlar hep ‘ben yaparım’ mantığıyla hareket ettiği için ilerleme sağlanamıyor”
Yeni tarzlar denedi
Serhat “Söylerken keyif aldığım şarkıların toplandığı bir albüm” olarak tanımladığı albümde müzikal olarak yeni tarzlar denemiş. Hem baslarda, armonilerde hem de ritimlerde ritmik olarak kendisini en iyi yansıtacak tarzın funk olduğunu ama bunu bugüne kadar albümlere yansıtmadığını ifade eden Serhat, bu tarzı ilk defa denediğini söylüyor:
“Ben hep böyle müzik yapmak istiyordum ama Kürt damarımdan uzaklaşmadan, sıradan bir rock, sıradan bir funk rock, sıradan bir reggae olmasın diyordum. Kürt reggae’si, Kürt motifi olsun dedim. O yüzden mesela Zerya min yıllar önce Şivan’ın söylediği Urfa’da bir halk türküsü. Onun üzerinden yaptım ama ikinci kıtada Urfa sıra gecelerinin enstrümanlarını kullandım ki garip kaçmasın”.
Her bir şarkının aranjesi için günlerce kafa yorduklarını belirten Serhat, “Şarkıların tarzını belirleyen, kimi zaman değiştiren Merdan’ın duygusuna, bilgisine çok güvenirim. Müzikal bir yolculuk bulabilmek için her şarkının rengine göre hangi tarza yakın olduğunu, doğu -batı sentezine göre nasıl bir uyum sağlayacağına ilişkin günlerce tartışmalarımız oluyor. Benim de funk rock hayalimdi. Onu bu albümde gerçekleştirdim. Tek hayalim kaldı, o da elektronik müzik.”
"Makamları bozmamak önemli"
Merdan Zıraw’ın aranjeleri yaparken makamları bozmadan, büyük bir titizlikle çalıştığını anımsatan Serhat,şmyle konuşuyor:
“Mesela Uşşak makamı batı armonisinde yok. Bizim halk türkülerinin neredeyse tamamında yarım sesler olarak var. Bazıları gitar veya piyano kullanıyorum diye o makamları bozarak değiştiriyorlar. Yani nihavende çekiyor şarkıyı. Normalde sen nihavent bir şarkı yapabilirsin ama bir halk türküsünün makamını değiştirip o şekle getirmek armonide beceriksizlikten dolayıdır. Tarihi bir yeri restore ederken gündelik şeyleri kullanmak gibi.
"Bazen bana neden dengbêji söylemediğim sorulur. Benim hayatımın en zor şeyidir dengbêji söylemek. Bir gün dengbêji şarkıları söyleyebilirsem demek ki ben çok usta olmuşumdur. Tarihi bir yeri herkes restore edemez. O tarihi değerleri bozamazsın. Yeniden üretebilirsen o senin müziğin olur. Şimdikiler aynı şarkıları teyp kaseti gibi yeniden söylüyorlar. Merdan bunun üzerine kitap okumaları yapıyor. Armonileri ona göre yazıyor. Sesleri bozmamaya çalışıyor, bütünsel yapısını bozmuyor. Şarkıları söylerken ne kadar batı armonisi olsa bile bir Kürt gibi söylüyorum, bizden sonraki kuşaklar için aslında kalıcı olan bunlardır.”
Yeni projeler yolda
Bir daha bu kadar ara vermeyeceğini ifade eden Serhat, daha kısa aralıklarla daha önce denemediği tarzlarla müzik yapacağını söyleyerek “Belki 4 parça elektronik müzik yapacağım. Birkaç ay sonra 4 parça yabancılarla tamamen rock müzik, 4 parça tamamen halk motiflerinden oluşan şarkılar yapacağım.”
Serhat’ın bir diğer hayali ise siyahi bir caz şarkıcıyla dengbêji bir şarkıyı piyano armonileri arasında seslendirmek. Ehmedê Xanê’nin ulusal ve aşkla ilgili şiirlerine müzik yapıp sanatçı ve siyasetçilere okutmak ve e-kitapla Kürtçe kitapları internette okuyarak, seslendirmek de Serhat’ın projeleri arasında.
Beş eserin bestesi kendisine ait
Albümde Hebû tunebû, Hêsîro dilo, Roboskî, Kawkubar, Xewrevîn adlı parçaların bestesi Serhat Karakaş’a ait. Albümde dayısı Seyadê Şamedîn’ini de unutmamış Karakaş. Serhat, dayısının anısına Türkçeye “Süt içtim dilim yandı” şeklinde çevrilen Diyarbekir adlı şarkısını seslendirmiş. Albümde Lê Esmerê, Zeriya min, Erebo,Hoy Dayê, Mirali gibi halk şarkılarının yanı sıra müziği Hozan Dilovan’ın Gulamin, müziği Aram Tigran’a ait Gelo ew kî ye ve Cegerxwin’in şiirinden Şivan Perwer’in bestelediği De Lori adlı şarkılar bulunuyor. Albümdeki şarkılara Zelal Gökçe, Meral Tekçi, Xezal Ertaş, Ruken Nazlı Mencük, Merdan Zıraw,Memo Gül, Mazlum Rewşen ve Rezan Şirvan vokal yapmış. Albüm Avrupa’da Mir Müzik etiketiyle çıktı. Türkiye’de ise Kom Müzikten çıkacak. Önümüzdeki günlerde dijital ortamda yayınlanacak.
Ekim’de Van ve 3. Kürt Kültür Festivali’nde
20 Ekim’de Van’da konser verecek olan Serhat, 25-29 Ekim arasında İstanbul’da düzenlenecek 3. Kürt Kültür ve Sanat Festivali’nde sahne alacak. Konser turnesi yapmak istediğini ifade eden sanatçı, “Kurumsal olarak çok imkanlara sahip değiliz ama kendi çabamla yapacağım. Belki idealistim. Çoğu insan olamayacağını söylüyor. Belki bir sürü yerde problem yaşayacağım ama denemeden de bunu bilemeyeceğiz.”
"Sahne en mutlu olduğum alan"
Müzikal olarak yeni şeyler yapmak ve çıtayı yükseltme çabasının olduğunu söyleyen Serhat Karakaş, albümü dinleyen müzisyenlerin “Bize yeniden Kürt müziğini sevdirdiniz diyerek yazanlar oluyor. Bu da mutluluk verici” diyor.
Sanatçı, şarkı söylerken nereden beslendiğini ise şu sözlerle anlatıyor: “Sahne benim en mutlu olduğum alan. Ben halen Kürtlere bir yararım olacaksa, bu mücadeleye, Kürtlerin özgürlüğüne katkım olacaksa bu şarkı söyleyerek olur. Ben yıllarca müzikle savaşımı verdim. Benim hayatımda yaptığım en iyi iş bu. Ve ben bunu bu halk için en iyi şekilde yapmaya devam edeceğim. Beni motive eden şey o.” (BD/ÇT)