Serdar Turgut, "PKK'lı terörist olmadığıma pişmanın" başlıklı yazısıyla başlayan tartışmanın ardından dün "özür" niyetine bir yazı yazdı. Ancak, bu yazı özürden ziyade "kıvrak zekasını" anlamayan Rojin ve diğer herkese "laf soktuğu" bir "manifesto"ydu.
Akşam Gazetesi yazarı Turgut bugünkü yazısında da yine o pek övündüğü "kıvrak zekasını" kullanmış ve gürültü kopartan yazısına tersinden bir bakışla devam etmiş.
Turgut'un bu sefer "seçtiği isim" eşi Rana Turgut. "Yan rolde" de Hülya Avşar var.
"Bir dahaki sefere dağa kadın kaçırma fırsatı doğduğunda Hülya Avşar'ı gözüne kestirmiş birisi olarak yanlışlıkla Rana'yı dağa kaçırsaydım ne olurdu diye korku içinde düşünmekten de alamıyorum kendimi" diyen Turgut, kendine göre "sarkastik" olan yazısında "tahammül edilemez" diye nitelediği eşi Rana Turgut'un "PKK'lileri yıllar önce dağdan indireceğini" söylüyor. Ardından eşinin diğer "çekilmez" özelliklerinin dağda yaratacağı olası etkileri sıralayıvermiş. Bazı "yaratıcılık" ürünü maddeler şöyle:
"PKK'lılar gece baskınlarında çok daha fazla zayiat verirlerdi. Çünkü Rana alçak sesle konuşmayı bilmez. Gece sessizliğinde kısık sesle bir 'İyi geceler' dese dahi bu taaa Diyarbakır'dan net bir şekilde duyulurdu. Bu nedenle TSK baskınlarında ses yapar ve tüm kampı tehlikeye sokardı.
"Bizim operasyona çıkma zamanımız geldiğinde benim grupla gitmeme katiyen izin vermezdi. 'Senin mutlaka gideceğiniz şehirde bir sevgilin filan vardır. Operasyonu bahane ederek onu görmeye gidiyorsundur sen' diyerek beni zorla kampta tutar ve örgüt içinde yükselme imkanımı tamamen yok ederdi.
"Örgütün tamamen sessiz kalmasının gerektiği bir gecede bile cep telefonuyla beni durup dururken arayıp sadece 'Ne yapıyorsun' diye sorabilirdi. 'Elinin körü, ne yapabilirim dağda, elimde silahla bekliyorum işte' desem benimle müthiş bir kavga çıkarabilirdi. Ve çıkacak olağanüstü gürültü nedeniyle herkesin hayatını tehlikeye atabilirdi. 'Böyle şey de olmaz' demeyin. Ben neler yaşadım neler, siz bilmiyorsunuz. Bir gün denizin ortasında sandaldayım. Yaklaşan yunusları seyrediyorum ve evet; telefonum çaldı. Rana 'Neredesin, ne yapıyorsun' dedi ve yunuslar kaçtı. Oysa biraz önce sandalın yanına yaklaşıyorlardı.
"Seks kölem filan katiyen olmayacağı gibi aksine beni köle koca haline getirir, diğer insanların gözünde küçük düşürürdü."
Ben bu yazıyı Turgut'un beklediği o "zekilikle/mizahi bakışla" okudum. Fakat "zekam çok elvermediğinden" olsa gerek bu "kadın" tarifi hali hazırda her yerde erkekler tarafından üretilen cinsiyetçi kadın tariflerinden pek de farklı ya da "yaratıcı" bulamadım.
Bir diğer sorun da elbette ki "e o zaman bir sizden oldu bir de bizden olsun" mantığı.
Rojin özelinde tüm Kürt kadınlarından özür dilemek için bir Türk kadınını mı kullanmak gerekliydi hakikatten? Kürt kadınları böyle bir "kelle" mi istediler ki Turgut bu ihtiyacı karşılamaya soyundu?
Ya da şöyle soralım; "Kendimce zeki bulduğum bir yazı yazdım ve gazetede bunu yayınladı. Ancak, sonra gördüm ki yazdığım yazı birilerini incitti. Demek ki çok da zeki cümleler kurmamışım. Yazdım, yazarken de kendimi kaybettim. Ama yarattığı bu kötü etkiden dolayı Rojin'den ve tüm kadınlardan özür dilerim" demek bu kadar zor mu?
Hakikatten Turgut'un bu yazısını "anlamayanların" hepsi aptal, mizahi zekadan yoksun ve "gereksiz derece de hassaslar da" bir Serdar Turgut'un "erkekliği" mi zeki ve komik?
İronik, sarkastik ve/veya komik yazı yazmak ince iş, kabul. Ancak, her zaman da "komik" olacağım diye zorlamanın da alemi var mı?
Serdar Turgut ısrarla ve gururla yazısının arkasında durmaya devam ediyor. Hâlâ o meşum yazının "anlaşılamadığını" düşünüyor. Ama "her zaman komik olamadığı" gerçeğiyle yüzleşip, daha fazla kırıp dökmeden durmalı. Zira, ne "PKK'lı terörist olmadığıma pişmanım" yazısı ne de bugün eşiyle "zekice dalga geçtiğini" varsaydığı yazısı komik değil. Mizah bu değil.
Rojin'in de dediği gibi "ağzı salyalı erkek edebiyatı"nın bir örneği olan yazıları açıkça cinsiyetçi, kadın düşmanı ve ırkçı.
Turgut, bugünkü yazısının sonuna Rojin yerine Hülya Avşar'ın adını kullanmadığı için pişmanlık duyduğunu da eklemiş. Çünkü Avşar'ın zekasına güveniyormuş. Avşar, mizah kaldırırmış ve Rojin'le yaşadığı "yanlış anlamalar ve lüzumsuzluklar" yaşanmazmış. Buradan anladığımız yazısına gelen tepkilerin Rojin'le ilgili olduğu yanılgısına düştüğü. "Ama üzülerek" belirtmeli ki Rojin ya da Hülya Avşar olmasından ziyade yazıyı yazanın erkek, yazıda "dalga geçilenin" kadın olmasıdır bütün bu "gereksizliklerin" yaşanmasına sebep.
Bir de "hayali" varmış Turgut'un; "İşler normale dönünce ve Türkiye sonunda normal olup da rahatlayınca Kürtçe bir gazetede Türklerle dalga geçen bir yazısını yayınlatmak."
İnsanın "böyle bir Serdar Turgut yazısı okumaktansa işler hiç normale dönmesin" diyesi geliyor. Ama yaşadığımız süreç Turgut gibi birinin kaleminden dökülen cinsiyetçi, ırkçı ve ayrımcı erkek cümlelere heba edilemeyecek kadar değerli.(BÇ)