Yönetmen Ümit Ünal son filmi Nar'da, bir kadının adalet arayışından yola çıkarak, bizi üst orta sınıfın çelik gibi görünen kırılgan dünyasına konuk ediyor. Üç kadın ve bir adamın kesişen hikâyesi, ahlak, adalet, sorumluluk gibi kavramları sorguluyor.
Oyuncu adayı Deniz (İrem Altuğ) ve Doktor Sema (İdil Fırat), Arnavutköy'de birlikte yaşayan, birbirine âşık iki genç kadın. Deniz manzaralı evlerinde, güvenli ve nezih bir hayat sürüyorlar. Yemek masasında akşamdan kalma Çin yemekleri, sabah kahve ile atıştırdıkları cookie'leri, kapıya bırakılan gazeteleri ve pek umursamadıkları kapıcıları (Erdem Akakçe) var.
Bir sabah İstanbul'un kenar mahallerinde yaşayan Asuman (Serra Yılmaz), kendi adaletinin peşine düşüyor. Asuman'ın Sema'nın evini ziyareti, rahatsızlık veren sırları ortaya çıkaracak. Bundan sonra klişe bir benzetmeyle Haneke'nin darma duman evlerinden birine konuk oluyoruz. En hafifinden asabımız bozulacak, güvenli hayatlarımızı, alışkanlıklarımızı, inandıklarımızı sorgulayacağız.
Açtırma kutuyu söyletme kötüyü
Asuman, çilekeş bir kadın. Kendi deyimiyle "Allah babanın vazgeçtiklerinden". Yıllarca zengin evlerine temizliğe gitmiş, yatalak kocasına bakmış, tek çocuğunu gözünden sakınarak büyütmüş. Ama çekecekleri bitmemiş, kızının acısını da sırtlamış. Yaşadıkları ağır gelince, önce karanlıklara karışmış, gaipten sesler duymaya başlamış. Sonra bir çıkış aramış. Çareyi gerçeklerle yüzleşmekte bulmuş. Ama Asuman'ın yüzleşmesi demek, Deniz'in, Semra'nın ve Kapıcı Mustafa'nın da yüzleşmesi demek.
Deniz, başta davetsiz misafiri falcı Asuman'ı pek önemsemiyor, hatta onu dinlemiyor. Hem neden dinlesin ki? Asuman Deniz'in bildiği hiçbir şeyi bilmiyor, neredeyse onunla aynı dili bile konuşmuyorlar.
Ama Asuman, tedbirli bir konuk. Kısa sürede ev sahibini etkisiz hale getiriyor. Deniz, iktidarını kaybettiğinde hala Asuman'dan üstün olduğunun farkında. Onca acizliğine rağmen Asuman'a "Senin dünyan şu kadarcık" diye haykırmaktan çekinmiyor. Filmde iki parmağın arasına sıkıştırılan küçük dünya, birbirimizi büyük büyük hor gördüğümüzün ifadesi.
Kendini ansızın kriminal bir hikâyenin ortasında bulan Mustafa, üst orta sınıfın kolluk kuvveti gibi. O da başta Asuman'ı küçümsemekten geri durmuyor. Ta ki onun cinli olduğunu anlayıp, geçmişiyle hesaplaşmak zorunda kalana kadar.
Dar alanda sınıf mücadelesi
Ara'da ve 9'da karakterlerini sıkışık mekânlara hapseden Ünal, Nar'da da benzer bir yöntem kullanıyor. Üçlünün dört duvar arasındaki hesaplaşmasında, dar alanlardaki çekimler gerilimi tırmandırıyor. Biz Ünal'ın kadrajlarıyla, bu hikâyede hem davetsiz misafiriz hem olan bitenin faillerindeniz.
Nar'ın olay örgüsünde Sema'nın eve gelişi kilit rol oynuyor. Çünkü Sema, sevgilisi Deniz'in aksine rasyonel, iş bitirici ve muktedir karakter. O, erkek dünyasında tutunmaya çalışırken, eril dili sahiplenmiş. Öyle ki Deniz'e ne kadar acımasız bir dünyada yaşadığımızı anlatırken, sorumluluk almaktan, eve para getirmekten bıkkın bir kocaya dönüşüyor. Bir anlamda o da Deniz'den üst sınıfta ve artık Sema için de Deniz'in dünyası "şu kadarcık".
Nar'ın yarım güne yayılan hikâyesindeki dört karakter, çok tanıdık. Tabii bunda oyuncuların rolünü hakkıyla oynamalarının payı büyük. Serra Yılmaz'ın içimize işleyen deli bakışları, Erdem Akakçe'nin sarsak erkekliği, İrem Altuğ'un çocuksu şımarıklığı ve İdil Fırat'ın dimdik duruşu sayesinde, karakterler aşina yüzlere dönüşüyor.
Finalde yakınlarımıza duyduğumuz koşulsuz güven, sevdiklerimizle bizi bir arada tutan kör inançlarımız ve adalet anlayışımız nar taneleri gibi dağılıyor. Nar'dan sonra ne kendimizden emin olabiliriz, ne sevdiklerimiz hakkında "O, asla böyle bir şey yapmaz" diyebiliriz. (EG/NV)