Aralık 2009-Nisan 2010 arasında Ankara sokaklarında yaşayan, direnen Tekel işçilerini unutmak mümkün mü?
Önce Başbakanlığa yürümeye çalıştıklarında karşılaştıkları polis şiddeti nedeni ile ülkenin gündemine geldiler hemen sonrasında ise konfederasyonlarının, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (Türk-İş) önüne kurdukları çadırlarda yarattıkları hayatla memleketin en önemli gündemi oldular.
Bizlere ise kitleler için esas okulun mücadelenin kendisi olduğunu bir kere daha gösterdiler, yeniden öğrettiler.
Pek çok aşamalardan geçti Tekel Direnişi, bizim gibi İstanbul'dan bakanların görebildiği kadarı ile bile pek çok kritik eşikler atlatıldı.
Sendikayı çok önemsedik, Türk-İş yönetimine karşı tutum almasının direnişin sürmesini sağlayacağını umduk.
Hükümet, hop oturup hop kalkıyordu. Tek umudunu müesses nizam içinde bir pozisyon almakta görenlerin Mart 2010'da, Danıştay'ın 4-C'ye geçiş süresini 30 gün olarak tanımlayan düzenlemenin yürütmesinin durdurduğu öğrenilince direnişe 1 Nisan 2010'a kadar "ara verme" kararı verildi.
1 Nisan 2010 ve 2 Nisan 2010'da yapılan eylemlere kolluk kuvvetlerinin defalarca sert müdahalelerde bulunması ile Ankara'da Tekel Direnişi'nin simgesi çadırlar yeniden kurulamadı, Tekelciler memleketlerine dönmek zorunda kaldı...
Ekim 2010'dan bu yana ise İstanbul'daki Tekel işçilerinin bir bölümü bu sefer sendikalarının, Tek-Gıda İş'in önünde direnişe geçtiler..
Her pazar saat 18:30'da Galatasaray'dan Taksim Meydanı'na kadar yürüyen işçiler hafta boyunca da seslerini sendikalarının yöneticilerine duyurmaya çalışıyorlar.
İki hafta önce ise Tek-Gıda İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel kendisine seslerini duyurmaya çalışan işçilere, korumaları ve polis eşliğinde saldırdığı haberleri basında yer aldı.
Bu haberi okuduğumda benim aklıma unutmaya çalıştığım bir takım sorular üşüştü.
Özelleştirme Yüksek Kurulu, TEKEL'e ait İstanbul, Kartal, Orhpantepe Mahallesinde bulunan taşınmazın (Tekel Arazisi) kayıtlı taşınmaz ifraz edilerek (bölünerek), ifrazından sonra bağımsız hale gelecek 297.000.000 m2 yüzölçümlü taşınmazların 4046 sayılı Özeleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun'un 2/i maddesi uyarınca Maliye Hazinesi'ne bedelsiz olarak devrine karar verdi.
Tek-Gıda İş Sendikası, anılan işlemin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemi ile dava açtı.
Dosyayı görüşen Danıştay 13 üncü Dairesi 11.09.2009 gün ve 2009/3326 Esas sayılı kararı ile "... TEKEL'in özelleştirme kapsam ve programında bulunması ve ana faaliyetine ilişkin ünite ve birimlerinin özelleştirme kapsamında özel sektöre devredilmesi nedeniyle atıl durumdaki taşınmazların 4046 sayılı Kanun'un 2/i maddesi kapsamında öngörüldüğü biçimde kamu yararının gerektirdiği durumlarda, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu yararına kullanılmak kaydıyla sözü edilen taşınmazların Kanun'da öngörülmeyen bir yöntemle Maliye Hazinesi'ne devredilmesine karar verildiği anlaşıldığından...." gerekçesi yukarıda anılan Özelleştirme Yüksek Kurulu kararının yürütmesini durdurmuştur.
İşte tam da burada çok ilginç, alışılmışın dışında bir şey olmuş Tek-Gıda İş Sendikası "davadan feragat" etmiştir.
Hayatları mahkemeler arasında koşturarak, dilekçelerle boğuşarak geçmeyenler için belirtelim "davadan feragat" bir davacının o dava ile ilgili tüm hak ve iddialarından geriye dönülemez bir biçimde vazgeçmesidir.
Davadan feragatin özel bir usulü vardır ve bir avukatın davadan feragat edebilmesi için vekaletnamesinde özel olarak belirtilmiş bir yetki bulunması gerekir.
Davadan feragat öyle sıradan bir kurum değildir.
Davadan feragat öyle kolay değildir.
Anlayabildiğim kadarı ile, Tek-Gıda İş Sendikası 2010'un Ocak ayı içerisinde ya da daha önce davadan feragat etmiştir.
Diğer bir söyleyişle; Tek-Gıda İş Sendikası üyesi olan işçiler daha direniş çadırlarını yeni kurmuşken İstanbul'un en değerli arazilerinden birinin, Cevizli Tekel arazisinin bedelsiz özelleştirilmesine, özel bir üniversiteye devrine rıza göstermiştir. Önce dava açılması, sonra davadan feragat edilmesinin başka ne anlamı olabilir ki ...
Usule ya da esasa ilişkin çeşitli nedenlerle bir davanın reddedilmesi değil sözünü ettiğimiz. Üyesi işçilerin Ankara'nın soğuğunda gece gündüz direnirken hükümetin İstanbul'da en önem verdiği, "özelleştirmeyi" en çok istediği kentsel alanlardan birinin, direnen işçilerin işyerlerinin bulunduğu arazinin özelleştirilmesine rıza gösterilmesi dikkat çekicidir.
Doğrudur, sorunlarımız eleştirilerimizi sendika yöneticilerine yoğunlaştırılması ile çözülemeyecek kadar zorludur.
Ancak, daha henüz Tekel direnişinin ilk günlerinde nasıl bir "anlaşma" sonucunda Tekel Cevizli'den feragat etmiştir.
İşçilere hücum edilmese yine diller ısırılır ve sorulmayabilirdi ancak artık kaçınılmaz...
Tek-Gıda İş Sendikası Genel Başkanı'nın, onun korumalarının ve kolluk güçlerinin Tekel işçilerine hiddetlenmesinin nedeni bu anlaşma, bu vazgeçme, bu "feragat olabilir mi? (CA/EÜ)