Sabah geçilen ilk haberde " Demokrat senatör savaşa karşı oy kullanmanın canını yakmadığını gördü " deniyordu. Haber, ABD Senatosu'ndaki Irak oylamasıyla ilgiliydi. Oylamada Wellstone, Bush yönetimine savaş (Irak'a yönelik bir askeri harekâta uluslararası destek almadan girme) yetkisi veren önergeye "hayır" demişti. Oysa kendi partisinden senatörler bile çoğunlukla önergeyi desteklemişti. Hillary Clinton'ın da içinde bulunduğu pek çok demokrat senatörün "evet" dedikleri oylamada, sadece 23 senatör önergeye karşı çıkmıştı. Haberde Wellstone'un 39 yıllık karısına, oylamadaki tavrı nedeniyle politik kariyerinin sona erebileceğinden endişe duyduğunu söylediği belirtiliyordu.
Akşam saatlerinde Reuters bir haber daha geçti: " Wellstone'un ölümü senato yarışında kaosa yol açtı."
Sabahki haberden sonraki saatlerde Wellstone'u taşıyan uçak Minnesota'nın kuzeyinde düşmüş, kazada senatör, karısı, kızı ve beş kişi daha hayatını kaybetmişti.
İkinci Reuters haberi cumartesi sabahı (ABD'de cuma akşamı) geçildiğinde ABD'de binlerce insan bir gün sora Washington DC'de yapılacak savaş karşıtı gösterinin heyecanını yaşamaya başlamıştı.
Washington'da "Savaşa Hayır!"
Şu anda İstanbul'da gece (26 Ekim) oldu. Washington'da gösteri sürüyor. Bizim televizyonların fazla itibar etmediği, haber değeri görmediği gösterinin büyük bir savaştan önce düzenlenmiş son ciddi gösteri olma ihtimali yüksek. "Büyük savaş" hâlâ bir "olasılık"ken, henüz bir parça daha zaman varken, bu olasılığı bertaraf etmeye, dönen savaş çarklarını durdurmaya yönelik son bir gayret gibi. Katılım çok yüksek değil. Gösteriyi düzenleyenlerin beklediğinin oldukça altında kaldığı da söylenebilir. BBC'ye göre "10 binin üzerinde" insan..
Bilgisayarımın ekranından gösterinin görüntüleri akıyor . Internet'te canlı yayın var. Görüntüler kare kare ilerliyor ama ses çok düzgün. Konuşmacılar fazla ajitasyon yapmıyor. Biri "terörizm" açısından ABD'nin durumunu sorguladı. Küba'ya karşı eylem yapmak üzere bir grup teröristin ABD tarafından nasıl yıllarca barındırılıp eğitildiğinden söz etti. Küba'nın Birleşmiş Milletler'de konuyu gündeme getirme çabalarını, durumu araştırmak üzere Küba'dan gelen heyete mensup beş kişinin FBI tarafından tutuklanışını (Eylül 1998) ve ömür boyu hapse mahkûm edilişini (Aralık 2001) anlattı.
Bir başka konuşmacı ABD'nin Körfez Savaşı sırasında ve sonrasında sivil hedefleri bombalayıp onbinlerce sivilin ölümüne neden olduğunu, bunun bir insanlık suçu olduğunu söyledi.
Gösteride " Paul Wellstone, aramızdasın " yazılı pankartların taşındığı da görülüyor.
"Amerika Çelişik Devletleri"
Taşınan pankartlara rağmen senatör Wellstone'u Washington'daki gösterinin bir parçası olarak hayal etmek zor. 58 yaşındaki Minnesota senatörü, ABD Senatosu'na "sızmış" bir "savaş karşıtı" ya da bir "özgürlük savaşçısı" falan değildi. 11 Eylül'den sonra Afganistan harekâtına da, kişisel özgürlükleri sınırlandıran "PATRIOT" yasasına da evet oyu vermişti (2 Ekim 2001'de yapılan PATRIOT yasası oylamasında sadece Russel Feingold adlı senatör karşı oy kullanma cesaretini gösterebilmişti.)
Ama Wellstone mesela Alaska'da, " Kuzey Kutbu Vahşi Yaşam Koruma Alanı " olarak adlandırılan arazi parçasında petrol çıkarma çalışmaları başlatılmasına muhalefet eden senatörlerdendi. 19 Nisan 2002'de yapılan ve 54'e 46 sonuçlanan oylamada petrol çıkarma faaliyetlerini engelleyen senato kararında imzası vardı. Hatta Cumhuriyetçi Parti'nin 10 yıldır savunduğu Alaska petrol politikasına muhalefet edenler arasında iyice sivrilmiş bir isimdi.
Wellstone bu arada, yakında yapılacak seçimlerde Minnesota'dan tekrar senatoya girmeye hazırlanıyordu. Kamuoyu araştırmaları onun cumhuriyetçi rakibi Norm Coleman'ın önünde gittiğini (Reuters'in haberine göre yüzde 6) gösteriyordu; yeniden seçilmesi ABD Senatosu'ndaki son derece hassas oy dengesi açısından büyük önem taşıyordu.
Savaş, özgürlük gibi konularda öyle "radikal" bir politikacı olmasa da, özellikle petrol konusunda Cumhuriyetçi Parti'nin geliştirdiği politikalarla zıtlaşan senatörün ölümü ABD'nin politik yaşamında bir boşluk yaratabilir. Hatta bu boşluğun etkileri dünyada da hissedilebilir. ABD'nin şu dönemde dış ve hatta iç politikalarını büyük ölçüde enerji stratejisi belirliyor, belirleyecek. Bu stratejinin biçimlendirilmesinde de, hem Temsilciler Meclisi ya da Senato düzeyinde, hem de toplumun farklı kesimleri arasında bir birlik olduğu söylenemez. Alaska'daki vahşi yaşam koruma alanından petrol çıkarılmasıyla ilgili olarak " Natural Resources Defence Council " ("Doğal Kaynakları Koruma Konseyi") adlı organizasyon şöyle diyor: "Petrol çıkarma yanlıları, 11 Eylül terörist saldırılarını, ülkemizin terörizme karşı savaşının petrol çıkarma yasasına bağlı olduğunu savunmak için kullanıyorlar. Amerika, koruma alanına ağır endüstrinin girmesiyle ne kazanacak? Çok az şey.."
Senatör Wellstone'un ölümü kuşkusuz son derece dramatik ve uçak kazasıyla ilgili soruşturma bir süre gündemden düşmeyecek. Ama bu ölümün belki asıl önemli sonucu, bir tabloyu gözler önüne sermiş olması. Bu tabloda ABD'nin çok temel ekonomik meselelerde kendi içinde birlik sağlayamamış olduğu ve bu birlik sağlanamadan ne kendi ülkelerinin ne de dünyanın rahat edebileceği görülüyor. Bu konunun da "medeniyet savaşı" ya da "teröre karşı savaş"la hiçbir ilgisi bulunmuyor. Ya da, dünyadaki ikinci büyük petrol rezervine sahip Irak'ı kontrol almaya yönelik bir savaşın terörle savaşla ilgisi ne kadarsa o kadar ilgisi bulunuyor. (ŞA/EK)