Britanyalı askerlerin Iraklı tutuklulara kötü muamele ettiği iddialarını inceleyen askeri yetkili Aitken’in raporu, orduların kendilerine ve mensuplarına yönelik suçlamaları layıkıyla araştırmaya ehil olmadığını bir kez daha gösterdi.
Britanya ordusu personel stratejisi şefi Brig Robert Aitken’in, Britanyalı askerlerin Iraklı tutuklulara kötü muamele ettiği iddiaları hakkında yürüttüğü üç yıllık incelemenin sonuçlarını içeren rapor geçen hafta (25 Ocak) yayınlandı.
Raporda, askerlerin Iraklı tutuklulara yönelik davranışlarıyla ilgili eğitimlerinde birtakım değişikliklere gidilmesi gerektiği kabul edilse de, sistemli bir kötü muameleye ilişkin herhangi bir kanıt bulunamadığı savunuluyor.
Raporun, 2003 yılında gözaltına alındıktan sonra tam 93 yerinden yaralanarak öldürülen 26 yaşındaki otel görevlisi Baha Musa davasında yargılanan yedi askerden altısının beraat ettiği, birininse sadece bir yıl hapis cezasına çarptırıldığı askeri mahkeme kararıyla aynı zamana denk düşmesi tartışmaları alevlendirdi.
Hükümet ve ordu memnun
Hükümet ve ordu, Aitken araştırmasının sonuçlarını memnuniyetle karşıladığını gizlemiyor.
Savunma Bakanı Des Browne kötü muamele vakalarını kast ederek “Britanya kamuoyu bu tür davranışların son derece profesyonel ve disiplinli ordumuzun genel durumunu yansıtmadığından şüphe duymamalıdır” derken, Genelkurmay Başkanı Sir Richard Dannatt da “Britanya ordusu Irak’taki olağanüstü test koşullarında en yüksek standartlara uygun olarak görev yapmıştır. Fakat 2003’te ve 2004’ün başlarında Iraklı sivillere kötü muamelede bulunan çok küçük bir kesimin davranışlarında gurur duyulacak bir yan yok” diye konuştu.
Hukukçular ve insan hakları örgütleri rahatsız
Öte yandan mağdur yakınları, hukukçular ve insan hakları örgütleri raporun, ordu tarafından gerçekleştirilen sistemli insan hakları ihlallerini örtbas etmeye çalıştığı kanısında.
Katledilen Baha Musa’nın babası Davud Musa “Irak ordusunda kıdemli bir subay olarak eminim ki bu korkunç eylemler Britanya ordusundaki yüksek rütbeli yetkililerin desteği olmadan gerçekleşemezdi” derken, Musa’nın avukatı Martyn Day “Bu da nihayetinde ordunun orduyu soruşturduğu bir örnek. Bağımsız bir soruşturma gerçekleştirilmediği sürece sorular sorulmaya devam edecek” diye konuşuyor.
Kamu Yararı Hukukçuları’ndan (PIL) Phil Shiner da, sadece kendi şirketinin, otuzun üzerinde gözaltında ölüm vakasına baktığını vurgulayarak Britanyalı askerlerin gözaltına alınan kimselere karşı başa çuval geçirme, uykusuz, susuz ve aç bırakma, aşağılama ve işkence gibi uygulamalara yaygın biçimde başvurduğunu ileri sürdü.
Askeri yargının devlete yönelik işkence ve ölüm suçlamaları karşısında bağımsız, etkin ve hızlı bir soruşturma yürütmekte yetersiz kaldığını savunan Shiner, “Aitken incelemesi bağımsızlıktan ve titizlikten yoksundur, dikkati başka yöne çekmeye ve kusurları örtbas etmeye yaramaktadır” diye konuştu.
Askeri yargı ne kadar yargıdır?
Hem Day hem de Shiner’ın bu tür durumlarda askeri yargının yetersizliğine dikkat çekerek bağımsız bir mahkeme talebinde bulunmasını anlamlı buluyorum. Zira gerek Musa davasının sonucu gerekse de Aitken raporu ile bu rapora hükümet ve ordu cephesinden gelen tepkiler, disiplin ve itaat kültürüyle yoğrulmuş hiyerarşik bir savaş aygıtı ve toplumsal iktidar ilişkilerinin organik bir parçası olan orduların kendilerine ve mensuplarına yönelik suçlamaları layıkıyla soruşturmaya ehil olmadığını ortaya koyuyor.
Şemdinli örneği
Bu duruma Türkiye’den örnek bulmak ne yazık ki hiç de zor değil. Yakın ve çarpıcı bir örnek olduğu için bu yazıda yalnızca Şemdinli vakasını anmakla yetineceğim.
Hatırlanacağı gibi 9 Kasım 2005’te Şemdinli’de Umut Kitabevi bombalanmış, olayın failleri Astsubay Ali Kaya, Astsubay Özcan İldeniz ve PKK itirafçısı Veysel Ateş, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmıştı. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Ali Kaya için “Tanırım, iyi çocuktur” demiş, bu sözleri nedeniyle hazırladığı iddianamede kendisini suçlayan Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya ise Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından meslekten ihraç edilmişti.
19 Haziran 2006’da mahkeme sonuçlanmış ve sanıklara 39,5 yıl hapis cezası verilmişti. Büyükanıt ise bu kararı “hukuk cinayeti” olarak yorumlamıştı. Mayıs 2007’de kararı bozan Yargıtay 9. Ceza Dairesi davayı askeri mahkemeye göndermiş, nihayet Aralık 2007’de de Van Jandarma Komutanlığı Askeri Mahkemesi sanıkları tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakmıştı.
Bu ve benzeri örneklerin son tahlilde askeri hukukçuların kabiliyet ve iyi niyetlerinden bağımsız olup onları kuşatan yapıyla ilgili olduğu kanısındayım. Hiyerarşi, disiplin ve itaate dayalı askerlikle bağımsızlık, tarafsızlık ve eleştirelliği gerekli kılan hukuk arasındaki bu çelişkiyi vurgulamak için emekli askeri hakim Ümit Kardaş’ın Fransız devlet yetkilisi Clemens’ten alıntıladığı şu cümleyi anımsamakta yarar var: “Askeri müzik ne kadar müzikse askeri yargı da o kadar yargıdır.” (KM/TK)