Merhaba,
Bakırköy L Tipi Cezaevi'nden hepinize kucak dolusu sevgi ve selamlar. Balıkesir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik 2. sınıf öğrenciyim.
3 Mart'ta yapılan dersi çok önemli ve değerli bulduğumu belirtmek ve katılan herkese duyarlılıklarından dolayı sizin aracılığınızla teşekkür etmek istiyorum. Böylesi vurdumduymaz ve bencilleştirilmiş bir toplumda yaşadığımızı düşünürsek böylesi eylemlerin önemi kat be kat açığa çıkıyor. Evet, bugün 20 Mart; mektubumu yazmak için özellikle bu tarihi seçtim. Neden diyeceksiniz; çünkü bugün mahkemem vardı. Olanları sıcağı sıcağına anlatmak, bu kızgınlıkla aktarmak daha yerinde olur diye düşündüm. Mahkemeyi anlatmaya başlayınca kızgınlığıma siz de hak vereceksiniz, eminim.
Önce iddialarla başlayayım. Ben yedi aydır neden tutukluyum: 1 Mayıs, 21 Mart ve 8 Mart kutlamalarına katılmak, arkadaş çevresinin daha çok Kürtler'den - sanki diğerleri önyargılarından arınmış gibi - oluşması.
İşte salt bu sebeplerden dolayı örgüt üyeliğinden yargılanıyorum.
Komik değil mi? Ama bir o kadar da sinir bozucu. İnsanın kendi ulusundan olanlarla ilişkilenmesi kadar doğal daha ne olabilir? Aynı coğrafya, aynı kültür, aynı dil, kimi ortak özellikler veya ortak görüşler; hepimiz ilişkilerimizi, arkadaşlık ve dostluklarımızı bu bağlar üzerinden geliştirmez miyiz? Bu nasıl bir mantık ve nasıl bir adalet ki, benim en reva olan hakkımı dahi suç sayabilsin?
1 Mayıs 2010; tam bu tarihte, işte suç işlediğim iddia edilen o tarihte, 1 Mayıs bu ülkede resmi tatil ilan edilmişti, ben ise suçlu.
8 Mart; ben bir kadınım, bu zihniyet ısrarla kabul etmek istemese de kadınım. Resmi ideolojinin, bu sistemin kadın tanımlamasını kabul etmeyen, bunun için mücadele eden ve mücadele etmeye de devam edecek olan bir kadınım. Bu durumda 8 Mart'ı benim değil de kimin kutlaması gerekiyor? Kadının varlığına dahi tahammülü olmayan ve yok etmek için her an pusuda yatanların mı?
Soruyorum çünkü ısrarla cevabını almak istiyorum, çünkü bunların birer suç olduğuna ben hala ikna olamadım; eminim, benim gibi siz de ikna olamadınız.
21 Mart, Ortadoğu halklarının hemen hepsi için ayrı bir güzellik ve mitsel anlam taşır. Kürtler için ise başkaldırıyı ve onunla beraber gelen özgürlüğü ifade eder.
(* * *)
Avukatların savunmalarına biraz değinmek isterim. Avukatım: "Müvekkilimin eğitim gördüğü bölgede Kürt kökenli yurttaşlara baskılar nedeniyle, üniversitedeki arkadaş çevresi de Kürtler'den oluşmuştur. 1 Mayıs, 8 Mart, 21 Mart'a katıldığı söyleniyor. Aleyhine telefon konuşması dışında delil yoktur. Üstelik bazı telefon görüşmeleri de kendilerince yorumlanmıştır." İşte savunma genel olarak bu şekildeydi.
Tabii telefon konuşmalarını yorumlama kısmı da önemli. Benim arkadaşımdan ayakkabı ve pantolon istediğim kısmı işaretlemişler. Ne istediğimi düşündükleri konusunda hiçbir fikrim yok. Oysa anadilimde savunma yapmama izin verilse çıplak ayakla yürünemeyeceğini, bunun için ayakkabıya ihtiyaç olduğunu, kıyafetsiz gezilemeyeceğini söyleyecektim. Gerçekten bu ülkenin utanç listesine girecek bir durum. Tabii bu utanç bizi böylesi komik nedenlerden dolayı tutuklu bulunduranların utancı.
Bir de dosya arkadaşım var, Yunus Acıoğlu. Onun avukatı da şöyle bir savunma gereği duydu: "Müvekkilimin evinde ele geçirilen kitap, CD, bilgisayar vs. bir öğrencinin evinde olan normal şeylerdir. Bir de ÖSS dergisini arkadaşına gönderdiğine dönük telefon görüşmesi var. ÖSS dergileri yasaklı dergiler değildirler ki, bu tür iddialar yüzünden iki yılı aşkındır tutuklu..."
Böylesi bir dosyada böylesi suçlamalara karşı yapılan savunmalar hem kızdırıyor, hem de insanın canını acıtıyor.
Sonuç; ben tahliye, dosya arkadaşımın tutukluluk halinin devamına... Peki, neden hala size Bakırköy Cezaevi'nden yazıyorum? Çünkü başka bir dosyadan da tutukluluk kararım varmış.
Bakalım bu defa ne sürprizler bekliyor bizi.
Her şeye rağmen ve inadına ağız dolusu gülmek, güzel. Yarın ve her gün ağız dolusu gülmeniz dileğiyle... (Sİ/NV)