İstisnai ülkemiz Türkiye'de, Dünya Kadınlar Günü'nü de istisnai bir şekilde kutladık şanımıza yaraştığı gibi.
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı (1) Selma Kavaf, Hürriyet Pazar gazetesine verdiği röportaj (2) ile bize, bakanlığın başına bir kadından ziyade bir ataerkil olduğu için atandığını tekrar hatırlatarak dolaylı bir kutlama mesajı yollamış oldu.
Röportajında kullandığı ifadeler zaten azamiyetle tartışılmakta ve bunların en vahimi de eşcinsellik hastalığı ile ilgili olanlar.
Durum öyle trajik ki, Sağlık Bakanı Recep Akdağ kendisini izana davet etmek durumunda kalıp Türkiye muhafazakârlık standartlarında liberal sayılabilecek bir söylemle "Türkiye'de eşcinsellik yaşayanlarca zor bir şeydir. Toplum insaflı olmak durumundadır" (3) dedi.
Bakan Kavaf'ın bilgisi(z)liği
Kavaf'ın söylemlerinden gürül gürül çağlayan ataerkillikten daha korkutucu olan bir şey var ise o da kendisinin hâkim olması gereken konular hakkında bilgisizliği, ki bu yazının konusu da o. Madde madde ilerleyelim.
1. "Ben eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum. Tedavi edilmesi gereken bir şey bence."
Bu konuda mutlaka birkaç şey okumuşsunuzdur ama tekrarlayalım. 1973'te yılında Amerika Psikiyatrlar Birliği, 1975 yılında ise Amerika Psikologlar Birliği eçcinselliği hastalık olarak tanımlamayı bırakmışlardır.
Bu yaklaşımın gerekçesi, eşcinselliğin hastalık olduğu tanımının tamamen deneylenmemiş varsayımlar ve de sosyal normlar üzerine yapıldığı, zaten bu normlar sebebiyle kendini kötü hissedenlerin terapiye geliyor olmasının bir kanıt olmayacağı idi.
Toparlarsak, bir kısır döngü var: Eşcinsellere, daha önceden var olan normlar sebebiyle hasta muamelesi yapıyorsunuz, onlar da hasta olduğunu varsayıp destek arayışına gidiyorlar, ve siz de bunlara "hasta" diyorsunuz. (4)
Bugün "eşcinselliği tedavi ettiğini" iddia edenlere (William Masters, Virginia Johnson vs.) şarlatan gözüyle bakılmakta. Tüm dünya bu tür yaklaşımlardan geri adım atarken, bakanımızın bu inanç sistemini muhafaza etmesi göz yaşartıcı gerçekten.
2. "Ama mesela bunu o kadar ileriye götüren STK'lar ya da anlayışlar var ki mesela işte eşin erkeğin karısına "evde yemek var mı?" diye sormasını bile bir psikolojik baskı unsuru, şiddet olarak algılıyorlar."
Kavaf burada, bakan olduğu için anlamış olmasını beklediğimiz, cinsiyetsel rol kavramından bihaber olduğunu gösteriyor bize. İngilizcede cinsiyet iki şekilde tanımlanır: "sex" ve "gender". Bunları Türkçeye sırasıyla biyolojik cinsiyet ve sosyal cinsiyet olarak tercüme edebiliriz.
Bakanın "Türkiye tipi indirgeme" ile bize aktardığı örnekte eleştirilen, biyolojik cinsiyetin sosyal cinsiyet ile iç içe geçmiş olması, kadının yemek yapma rolünün sanki "doğuştan" geliyor olması.
Diğer bir deyişle esas sorun, toplumumuzda kadının kocasına "evde yemek var mı?" diye sormasının hayal edilemez boyutta olması. Bir ailede, yemeği kadın da erkek de yapabilir, yemek yapma rolü zaman, maharet, zevk gibi faktörler ile tayin edilmelidir, cinsiyet ile değil. (5)
Bakanın kullandığı dil, bu ayrımı yok sayıcı düzeyde olduğu gibi bu tarz talepleri önemsiz gösterdiğinden ayrıca yanlış. Kavaf sözlerine "Kadın dediğin yemek yapar!" diye devam etse hiç şaşırmayacağız sanki.
3. "Aşkı Memnu dizisindeki öpüşme sahnelerini gazeteciler sorduğunda "Avrupa'da, Amerika'da o tip programlar kontrollü yayınlanır. Şifresi vardır, isteyen satın alır" demiştim."
Kavaf hiç Amerika'da televizyon izledi mi bilmiyorum ama burada bir yanlış aktarım var.
Amerika'da eğer en basit kablolu TV üyeliğini seçerseniz, size birkaç kanallık bir paket gelir, sonra daha ne kadar para verirseniz o kadar kanala sahip olursunuz. Şifre satın almaktan çok, kanal satın alma durumu söz konusu.
Bunun yanı sıra televizyonunuza "ebeveyn şifresi" koyabilir, çocuğunuzun kimi kanalları izlemesini engelleyebilirsiniz.
Program bazında bakarsak, mevzubahis röportajda eleştirilen Aşk-ı Memnu dizisindeki sahneler ayarında bir sahneyi, Amerikan televizyonunun o "şifresiz" yayınlanan kanallarında sıklıkla görebilirsiniz.
Mesela ABD'nin en muhafazakar televizyon kanallarından biri olan FOX'ta yayınlanan 24 dizisinin geçen hafta yayınlanan bölümünü izlesin sayın bakan, tavsiye ederim.
Bunun yanı sıra o "şifreli" olduğu iddia edilen kanallarda yayınlanan dizilerdeki bazı sahneler (Californication, Entourage, Weeds gibi), en iyi ihtimalle Show TV'nin bir zamanlar yayınladığı "kırmızı nokta" kuşağına dahil olabilir.
Televizyon yayınlarında ahlak denetlemesi yapmak yerine gore hoş görülebilir, lakin bir öpüşme sahnesini "bunlar AB'de ABD'de şifreli yayınlanır" diye yanlış bilgi vererek ayıplamak, o öpüşme sahnesinden daha ayıptır.
Hele bir de bu beyanatı takip eden cümleler "Ben Kurtlar Vadisi'ni seyrediyorum sadece. Doğru yanlış bilemem ama verilen mesajlar ilgimi çekiyor." ise.
En nihayetinde elimizde "muhafazakâr erkek zihniyetini başarıyla temsil eden" bir Kadından Sorumlu Bakan var. Meclisteki diğer kadın bakanların (Canan Arıtman gibi) ataerkil söylemlerine bakınca, meclisteki kadın sayısıyla övünmemiz gerçekten yerinde mi diye düşünmek şart oluyor.
Bence en uygun adım, derhal bir yasa tasarısı ile "Dünya üzerinde 12 ülkede kutlanan 19 Kasım Dünya Erkekler Günü'nü kutlamak" olur bu durumda. Batı'nın ahlaksızlığı böylece bizden beri durmuş olur hem.(BB)
1 Bu bakanlığın adı bile aslında altmetin itibariyle kendini sorgulatmaya değer. "Neden kadın ve aileden sorumlu? Ailede erkek, çocuk, yaşlı vs. yok mu, niye onlar değil de kadın? Kadın hakları ile aile kurumu doğrudan ilişkili midir?" gibi sorularla başlanabilir.
2 http://www.hurriyet.com.tr/pazar/14031207.asp?gid=59
3 http://www.iha.com.tr/haber/detay.aspx?nid=111941&cid=8
4 Aslında bu durum Türkiye Cumhuriyeti'nin işleyiş prensiplerine çok uygun: Verdiğiniz tarih eğitimiyle herkesi "süper Türk" olduğuna inandırıyorsunuz, sonra onlar da "ne demek Kürt, sen Türksün!" diye kızıyorlar başkalarına, tüm dünyanın onlara düşman olduğuna, atalarının insan öldürmeyeceğine falan inanıyorlar.
5 Mesela Yılmaz Özdil bir köşe yazısında "Türk kadını, kariyer yaparken yemek yapmayı da unutmayın, kocaları siz de onlara iyi malzeme alın" tavsiyelerinde bulunmuş, bu ifadelerin cinsiyetçi olduğunu tartıştığım insanlara anlatmaya çalıştığımda "Ne yani kadın yemek yapamaz mı?" cevabını almıştım. Altını bir de dipnotlarda çizelim: Sorun kadının yemek yapması değil, sorun kadından yemek yapmasının beklenmesi