Adio kerida veya Adiós querida Ladino dilinde yazılmış, aşk ve ölüm hakkında geleneksel bir Sefarad şarkısı. Yahudi cemaatinin inandığı şehir efsanesine göre başlığı “Elveda sevdiceğim” anlamına gelen şarkı, Nazi temerküz kamplarına götürülmek üzere trene bindirilmeden hemen önce Yahudiler tarafından söylenen şarkı.
Bu sene 2-12 Mart tarihleri arasında tertip edilmiş 25. Selanik Uluslararası Belgesel Festivali, en başta Yahudiler olmak üzere milyonlarca insanın katledildiği, Holokost adıyla da bilinen Nazi soykırımına “Adio Kerida: Selanik’ten Auscwhitz’e - 80 yıl” adlı hususi bir bölüm ayırıyor. Yahudiler’le dolu ilk tren şehrin garından Almanya’ya gitmek üzere 1943 yılının Mart ayında hareket etmişti.
Festivalin bu jesti, bir zamanlar çok geniş ve aktif bir Yahudi cemaatine sahip olup neredeyse tümünü yitirmiş eski Osmanlı kenti Selanik’in, mevzuyla sinema üzerinden artık resmen yüzleşebildiğinin ispatı.
Ne de olsa Naziler’e karşı yeterince direnemeyenlerin, onlarla işbirliğine girmekten çekinmeyenlerin, Yahudiler’in zenginliklerinde gözü olup bunu fırsat bilenlerin en başta itiraf etmesi, özür dilemesi ve zararları bir şekilde tazmin etmesi yıllar boyunca beyhude beklenmiş.
2. Cihan Harbi sırasında yaşanan, tarihin en karanlık anlarından biri olarak hafızalara kazınmış ve insanlığın atlatmakta zorlandığı bir travma haline gelmiş mevzubahis soykırım festival programcılarının aslında yıllardan beri üzerinde hassasiyetle durduğu bir konu. Ne yazık ki asıl mesele benzerlerinin tekrar yaşanmaması için onu sık sık hatırlamak ve hatırlatmak zorunda olduğumuzu hissetmemiz...
Filmlerden bir seçki
Birçok film teorisyeni tarafından en iyi belgesel sıfatıyla anılan ve Holokost dehşetinin en şoke edici kaydı sayılan Claude Lanzmann imzalı Shoah (1985) festivalin seçkisinde yer alan mühim eserlerden biri.
Akıllara durgunluk veren 566 dakikalık filmin kısaltılmamış orijinal versiyonunun Selanik’te seyirciyle buluşacak olması manidar. Lanzmann 11 yıl boyunca durmadan çalışmış, gardiyanlar, şahitler, Nazilik yapmış olanlarla röportajlar gerçekleştirmiş ve soykırımın tarihî, antropolojik ve kültürel tesirlerini keşfetmeye odaklanmış.
Gerçek bir sinema muvafakkiyeti payesini layıkıyla kazanmış Shoah belgeseli, Holokost’un hiçbir zaman tarihin tozlu sayfaları arasında kalıp unutulmamasını sağladığı gibi konuyu bilmeme veya inkâr etme mazeretinin arkasına gizlenmeye meyilli olanları da çaresiz bırakıyor.
Festival kapsamında hususi bir etkinlik, Selanik’in medarıiftiharı, tarihî Olympion sinemasında müziğin gücü ile sinema büyüsünün birleşmesini sağlayacak. 1920 yapımı The Golem Yahudiler’in bir süre sonra başına gelecekler hakkında alegorik bir eser olduğu gibi aynı zamanda antisemitizm hususunda çekilmiş ilk filmlerden biri. İlk dönem Alman ekspresyonizminin ender örneklerinden bu ikonik film Nosferatu ve Metropolis gibi şaheserlere giden yolu açmıştı.
Film bir Yahudi Ortaçağ efsanesinden ilhamla çekilmiş; tarihî değeri dışında bilim kurgu sineması kapsamında keşfedilecek bir mücevher sayılıyor. Sevilen besteci ve yönetmen Yannis Veslemes’in film için bestelediği müzik, filmin gösterimi sırasında sinema salonunda hazır bulunacak müzisyenler tarafından canlı olarak icra edilecek.
Tom Barkay imzalı 2021 yılı yapımı şoke edici Selanik’in Kahramanları (Heroes of Salonika) temerküz kamplarındaki gündelik yaşama odaklanıyor. Naziler’in elinden canlı kurtulmayı başarmış, çoğu İsrail’de yaşayan altı Selanik Yahudisi tüyler ürpertici detaylarla işkenceleri, yok etme metotlarını, hastalıkları, açlıktan ölümleri ve kendilerine tatbik edilmiş deneyleri aktarıyor. Naziler’in gaddarlığını ve bu evrensel suçun boyutlarını böylesine derinlemesine hissettiğimiz ender anlardan biri diyebiliriz film için.
Selanik’te doğmuş yönetmen Maurice Amaraggi karşımıza Selanik, sessizliğin şehri ( Salonique, ville du silence) adlı, 2006 senesi yapımı filmle çıkıyor.
Belgesel kentin çok kültürlü mazisine eğilirken bize “Balkanlar’ın Kudüs’ü” betimlemesini de hatırlatıyor ve Balkan Savaşlarından sonra baskın hale gelen, temelleri tek millet esasına oturtulmuş yeni kimliğiyle oluşan tezata dikkat çekiyor.
Soykırımdan kurtulabilmişlerin anlatımları, şehrin “modern” imajının görüntüleriyle harmanlanırken sinema seyircisi nostaljik yaklaşımın eşliğinde Selanik’in Yahudi cemaatinin trajik kaderi hakkındaki sessizliği bir kez daha bozma girişimine şahit oluyor.
2011 yapımı yürekler acısı Çocuklara Öpücükler (Kisses to the children) belgeselinde beş yaşlı Grek Yahudisi 2. Cihan Harbi sırasında işgal edilmiş Yunanistan’da tecrübe etmiş oldukları dehşetengiz hadiseleri aktarıyorlar. Vassilis Loules’in yönettiği filmde istikrahı birebir yaşamışların sözleriyle aslında tüm insanlığı alakadar etmesi beklenen korkunçluğa biz de sinema seyircisi sıfatıyla dahil oluyoruz.
Seyirci Kalmak ve Yanında Olmak (By-standing and Standing-by) adlı, Fofo Terzidou’nun 2012’de kotardığı filmde kalabalık ve zengin Selanik Yahudileri cemaatinin yanında daha az dikkat çekmiş, Osmanlı’da Selanik Sancağına bağlı kazalardan Katerin’in Yahudi ahalisine odaklanıyoruz.
Tarihçilerin analizleri, olayları yaşamış olanların anlatımları ve muhtelif ispatlar aracılığıyla tarihsel hafıza hakkında bir kez daha düşünme şansına sahip oluyoruz. Olabilecek en insanlık dışı suçlar hakkında bile önyargılar üretmeye ve sessiz kalmaya yarayan, tahrip edici basmakalıp inanışlara karşı daima mücadele etmemiz gerektiğini bu film de bize layıkıyla hatırlatıyor.
(MT/EMK)