Beyrut’un dış mahallelerinin birinde Lilas ve thrash metal müzik yapan grup arkadaşları Shery, Maya, Alma ve Tatyana (Slave to Sirens adıyla tanınıyorlar) büyük hayallerine rağmen dar imkânlara sahiptirler. Hayatlarının değişeceğine dair ümitlerle Birleşik Krallık’ta katıldıkları bir müzik festivalinde sahneye çıkmaları pek işe yaramayınca Lilas memlekete dönüp ruhsal çöküntünün eşiğine gelir.
Bu arada Lilas ile karmaşık bir münasebet içinde olduğu gitarist Shery arasındaki bağlar çatırdamaya başlamıştır. Hem müzik grubunun, hem memleketin, hem de hayallerinin istikbalde ne olacağı iyice belirsizleştiği için Lilas kendisini hayatının mühim bir kavşağında hisseder.
Grubuna nasıl liderlik yapacağına, Lübnan’da genç bir kadın olarak kimliğini nasıl belirleyeceğine dair artık karar vermek zorundadır. Ortadoğu coğrafyasında bir türlü düzlüğe çıkamayan memleketlerden Lübnan misali, grubun her bir üyesinin zorlu mücadelesini sürdürmesine şahit oluruz.
Rita Baghdadi imzasını taşıyan Sirens adlı ABD-Lübnan ortak yapımı 77 dakikalık film, Selanik Belgesel festivalinde Newcomers yarışmasında yer alıyor ve bu vesileyle uluslararası prömiyerini gerçekleştirmiş oluyor. Filmdeki miting görüntülerinden isyanın enerjisini hissetmemek mümkün değil; ya fragmanın sonundaki çığlığa ne demeli?
Ana-kız ilişkisi
Fransa’nın en isyankâr modern zaman kahramanlarından müteveffa Serge Gainsbourg’un çevresindeki her şeyin de aykırılık kıvılcımları saçması çok normal. Kendi çapında bir diğer efsaneye dönüşmüş eşi Jane Birkin ile, benzer yolda ilerlemekte olan kendine has evlatlarından Charlotte aynı belgeselde buluşunca seyircinin keyfine diyecek yok!
Jane maziye yönelik olarak annelik görevlerini kendine göre yeterince yerine getiremediğine yanıyor, kendini suçladığı zamanların olduğunu itiraf ediyor; Charlotte bir kız evlat olarak belirli bir yaşta anneden mutlaka kopup bağımsızlığını ilan etmeye yönelik koşullanmanın aslında kendisine pek de uygun olmadığının farkına varıyor. Yıllardan beri aralarında belirli bir mesafenin olduğunu ifade ederlerken yaşın getirdiği olgunlukla ana-kız ilişkisini yeni boyutlara samimiyetle taşıyorlar.
Yönetmenliğini Charlotte Gainsbourg’un üstlendiği Jane by Charlotte adlı 88 dakikalık belgesel Selanik Belgesel Festivali vesilesiyle Yunanistan prömiyerini gerçekleştirmiş oluyor. Eksikliğini daima hissedeceğimiz Agnes Varda’nın 1988 yılında muhteşem ikiliyi aynı filmde buluşturduğunu hatırlatmadan da edemeyeceğim!
Ermenistan’da gericilik
Memleketine dünya çapında madalyalar kazandırmış, başarılarıyla halkı gururlandırmış, halterde kadın sporcu çıtasını daha önce görülmemiş çapta yükselterek milletin medarıiftiharı olmuş Meline cinsiyet değiştirip Mel olunca tu kaka muamelesi görmüş, şöhretinden, zenginliğinden, ailesinden, hatta vatanından olmuş.
Şu anda Hollanda’da cinsiyet değiştirme sürecini sabırla tamamlarken geriye bakıp nelerden feragat etmek zorunda kaldığını bizimle paylaşıyor.
Türkiye’nin de dahil olduğu yakın coğrafyada geleneksel olarak eşcinsellikle alakalı ne varsa gizlice yaşanırken birilerinin ortaya çıkıp bunu ilan etmesi toplumlarda paniğe yol açıyor, acilen üstü örtülmesi gereken bir ayıp muamelesi görüyor; aslında başka sebeplere dayanan örselenmişlik ve öfke, linç dahil, muhtelif şiddet nöbetlerine sebebiyet veriyor. Ermenistan’da Mel Daluzyan’ın başına gelenleri izlerken din ve milliyetçilik adına halkın nasıl kolaylıkla manipüle edildiğini bir kez daha idrak ediyoruz.
Yönetmenliğini Inna Sahakyan ile Paul Kohen’in paylaştığı Mel adlı Ermenistan-Holanda ortak yapımı 76 dakikalık belgesel Selanik’te dünya prömiyerini gerçekleştirecek. Muhafazakâr kesimlerin komplekslerini örtmek için, kin ve hiddetlerini hoyratça dışa vurmalarına izin veren rejimlere dur demenin vakti geldi de geçiyor!
Tibet huzuru
Çin’in Olimpiyat organizasyonu sayesinde Uygur Müslümanlarının yanısıra Hong Kong gibi tekrar tekrar gündeme gelen işgal edilmiş Tibet’ten bir inanç güzellemesi. 20 bine yakın Budist rahibe her sene gayet geniş Tibet platosundaki bir manastırda inzivaya çekilip gelişimlerini sürdürüyorlar.
Yarchen manastırında senenin en soğuk 100 günü boyunca süren ritüelde rahibeler tahta kulübelerde kalarak tevazunun yanı sıra mukavemet hususunda da sıradan insana ders vermiş oluyorlar. Ustalıkla kullanılan kamera rahibeleri yakından takip ederken coğrafyanın sunduğu estetik zenginliğin de içimize işlemesini sağlıyor.
Rahibeler yaşam ve ölüm, acı çekmek ve iyileşmek, “karma” ve getirileri hususunda aydınlanıyor, muhtelif deneyimler yaşarken seyircinin de aydınlanmasına önayak olabilecek ipuçları veriyorlar.
Dark red forest adlı filmin yönetmeni Huaqing Jin seyirciyi estetik açıdan kesinlikle ihya ediyor. 85 dakikalık Çin yapımı belgesel 24. Selanik Belgesel Festivali sırasında Yunanistan prömiyerini gerçekleştirmiş oluyor.
Beyazla koyu kırmızının dansı sürerken, gayet zorlu iklim şartlarında inanç ve felsefe hakkında tahayyüle dalmanın değerine ikna olmamak ne mümkün!
Travesti Odysseia’sı
Travesía Travesti Kabaresi’nin son performansı, Şili’de 18 Ekim 2019’da başlayıp yankıları günümüzde de süren sosyal ayaklanmayla çakıştı. Ayaklanmanın tam ortasında Anastasia dağılmış olan grubu toparlamakta zorlanmaktadır. En iyi arkadaşı Maraca aslında sahneye koydukları oyuna devam etme taraftarı değildir.
Grubun son aktif üyesi filmci Amnesia tam o sıralar sinemasal bir yolculuğa soyunur. Arşivlere dalar, grup üyeleriyle röportaj yapmaya girişir ve bu yüzden de eski husumetler tek tek ortalığa saçılmaya başlar. Payetlerin, renkli tüylerin, pırıltılı boncukların ardında karmaşık dostlukların, rekabetin, paylaşılamayan mirasların, zedelenen bütünlüğün izleri görülmektedir. Üstelik bunun başlıca müsebbibi ataerkilliğin ta kendisidir!
Nicolás Videla’nın yönettiği 96 dakikalık Şili-Arjantin ortak yapımı Travesti Odyssey festival sayesinde Yunanistan prömiyerini gerçekleştirmiş olacak. Hakikatle kabarenin adeta birbirine geçtiği kaotik belgesel aracılığıyla Türkiye dahil tüm gezegende cinayetlere kurban gitmiş LGBTI fertlerine tekrar saygı duruşunda bulunuyoruz.
Çocuğun aklını çelenler…
IŞİD’in esaretinde geçirdiği iki sene sonrasında Yezidi anne Ghazala ve iki oğlu Irak Kürdistanı’na dönmüştür. Dört yaşındaki oğlan İmad fazlasıyla saldırgandır: en sevdiği faaliyet tavşanları taşlamak ve köpeklerin kafasını koparmaktır. Yönetmen Zahavi Sanjavi İmad’ı sabırla takip ediyor ve saygıda kusur etmemekte azami ihtimam sergiliyor.Yıllar süren bu yakın takipte ailenin travmaları ortalığa saçılıyor.
İmad’a yardımcı olmakla mükellef bir öğretmenin çabalarıyla filmin hırçın kahramanı normal bir çocuk olma yolunda ufak adımlar atmaya başlar…
Imad’s childhood adlı 78 dakikalık belgesel Kürdistan-İsveç-Latvia ortak yapımı. 24. Selanik Belgesel Festivalinde bilhassa yakında büyüyecek neslin temsilcilerine yönelik NextGen bölümünde yer alıyor ve Müslümanlık kisvesi altında tatbik edilenlerden dolayı bir kez daha hepimizin dehşete kapılmasına neden oluyor.
Kadife kraliçe
Tibet platosuna tekrar yükselip bu sefer müstesna hayvanların âlemine intibak ediyoruz. Ulaşılması zor, hatta hiç keşfedilmemiş vadilerde gezegenin son saklı cennetlerinden birine misafir ediliyor ve yabani canlılarla karşılaşıyoruz.
Dünyanın en meşhur yaban hayatı fotoğrafçılarından Vincent Munier en son seyahatinde yanına maceracı ve romancı Sylvain Tesson’u alıyor. Haftalar boyunca mevzubahis coğrafyayı katederlerken yaşam alanı insanlık tarafından işgal edilmemiş, ender bulunan hayvanları görüntülemek üzere çabalıyorlar. Misyonlarının en mühim amacı kar leoparının izini bulmaktır. Dünyanın en ender bulunan ve görüntülenmesi epeyce zor olan kocaman yabani kedinin peşinde olağanüstü bir görüntü şöleninde adeta boğuluyoruz!
Nick Cave ve Warren Ellis müzikleriyle filme mutlaka artı değer sağlıyor.
La panthère des neiges (The Velvet Queen) adlı belgeselin yönetmen hanesinde Vincent Munier’in yanında Marie Amiguet adını da görüyoruz. 92 dakikalık Fransa yapımı film geçenlerde 47. César ödüllerinde En İyi Belgesel payesine layık görüldü.
Tabiata çok daha fazla değer vermemiz gerektiğini filmi izlerken bir kez daha idrak ediyor, bilhassa Türkiye ve çevre ülkelerde nesli tükenmekte olan canlılara gözümüz gibi bakmamız gerektiğine kesinlikle ikna oluyoruz.
(MT/EMK)